GüncelYorum

YORUM | İsmail  BEŞİKÇİ’ye  Açık Mektup

 Sayın Beşikçi yanlışlara tavır almak onu yazmak elbette bu işe emek vermiş, bedel ödemiş aydın ve yazarların görevidir. Lakin sırtını bir yanlışa dayayıp karşıdaki doğruları yok saymamak kaydı ile.

Öncelikle faşizmin sürekli baskısı altında bulunan toplumlarda aydın-yazarların o toplumun aydınlanmasında büyük önemi ve rolü vardır. Bedeli ağır olmasına karşın günümüz ortamında bu sorun kendisini hala yakıcı bir tarzda hissettirmektedir.

Egemen devlet politikasıyla uzlaşmayan, militarist ve her türlü gerici anti-demokratik uygulamalara karşı dik duran aydın duruşuna ihtiyaç vardır. Sayın Beşikçi Türk kökenli olmasına karşın Kürt ve Kürdistan sorununa yaklaşımının bedelini 17 yıl hapis yatarak ödemiştir.

Beşikçi, otuz altı kitabının otuz ikisi yasaklanmış sayısız makalesi toplatılmış ender aydınlarımızdan biri olarak kendisini tanıtmıştır.

Ancak sayın Beşikçi’nin bunca ağır bedel ödemesinin yanında bedel ödediği Türk devletini yeterince çözemediği bir gerçektir. Direniş cephesinde yer alan yapıların, silahı siyasetin başka araçlarla yürütülmesi adına ele alışını bu gerçekliği kabullenememektedir.

Beşikçi, bugün Kürt sorununda ikircikli bir tavır almış, Barzani yanlısı bir tutum içerisinde olaylara yaklaşmaktadır. Ve halen faşist devlet yapısını temsil eden faşist iktidar blokundan demokrasi çerçevesi dahilinde Kürt sorununun çözümünü beklemektedir. Bu yaklaşım tarzı Beşikçi’nin, “umut ve çözüm” algısı içinde Türk devletinin gerçekliğini dar manada kavramasını getiriyor.

Bu yanlış bakış açısını, Sayın Beşikçi’nin cumhurbaşkanlık seçimleri döneminde HDP’nin ‘seni başkan yaptırmayacağız’ sloganında cisimleşen politik yaklaşımına yönelik eleştirisinde de görebiliyoruz. Sayın Beşikçi “bu slogan   yanlıştı” diyor. “Kürtlerin, parlamentoyu ikna etmeleri zor olabilir. Ama başkanla daha etkili bir pazarlık yapabilirlerdi” söylemindeki serzenişi, özünde umudu mücadelede değil başkanda gören bir yaklaşımdır.

Ve nitekim sözde ateşkes süreci bu ‘başkan’la yapıldı. Ve yaşanılanlar bakımından herkesin yakından tanık olduğu vahim sonuçlarla karşılaşıldı. Kısacası başkan ile ‘umutlu çözüm beklentisi’ diktatörün demokrasi ve hukuk duvarına tosladı. ‘Başkanla’ birlikte Diyarbakır’da konser veren yine ‘başkanla ’el ele vererek halay çeken Kürt şahsiyetlerinin çok değil birkaç ay sonra o el ele tutuştukları şehre girmesi yasaklandı!

Sayın Beşikçi;

17 Aralık 2020 tarihinde kendi imzasıyla bir sitede yayımlanan “Kürdistan Bölgesel Yönetiminde PKK-Haşti-Şabi işbirliği’’ (https://vengma.de/kose-yazilari/kurdistan-bolgesel-yonetiminde-pkk-hasdi-sabi-isbirligi/) adlı makalesinde belirttiği sekiz maddede sıraladığı bakış açısıyla önemle tartışılması gereken noktaları ortaya koymuştur.

Bu anlamıyla Türk devletinin sahte Kürt yaklaşımının, KDP ve benzerlerine yüklenen misyonun iyi okunması gerekmektedir.

Devlet güdümlü faşist AKP-MHP iktidarı, son yıllarda büyük çabalar eşliğinde yaptığı operasyonlarla sistem dışı ve HDP gibi sistem içi diri güçleri zayıflatıp güçsüz düşürmeyi ve devleti belli bir güce ulaştırmayı hedeflemektedir. Bu güce ulaştığı andan itibaren de HDP dışında farklı Kürt grup ve partilerin önünü açarak tasfiye sürecini tamamlamak istemektedir.

Yani sisteme uyum içinde tehlike arz etmeyen ehlileştirilmiş Kürt muhalefeti.

Adı Kürt, rengi Kürt ama ulusal bilinci silikleşmiş kendisine yabancılaşmış geçmiş direniş geleneğinden uzak siyasi partiler yaratılmaya çalışılıyor.

Barzani eksenli ya da ona yakın uzlaşmacı, tasfiyeci kesimlerin oluşumunu da bu çerçevede değerlendirmek gerekiyor.

Sayın Beşikçi;

Dört parçada ulusal bilinç ve birlik daha yakalanamamıştır. Bu anlamıyla özelikle dört parçanın birleşmesi ve önderlik sorunu ile birlikte hakimiyet savaşı yaşanıyor. Ve ne yazık ki önderlik adına mevcut güçler kendi tasarrufunu tüm Kürtlere dayatmaktadır. Ulusal çıkar, uluslaşma bilinci ve temel sorunlar yerine aşiret bilinci, aşiret çıkarları ve zenginliklerin üstüne oturma üzerine kurulu sistem geliştirilmektedir.

Ve bunun en bariz yaşanıldığı yerde KDP ve YNK’nın yönetim alanlarıdır. Neden ve nerden mi bu kanıya varıyoruz? Aslında geriye gitmeye gerek olmadan yakın tarih örneklerle doludur. 2017 Irak Kürdistanı Bağımsızlık Referandumu ve sonuçlarının güçler arası denge, koşullar, dost ve düşmanını tanıma ve her şeyden önemlisi ulusal çıkarlar ve mutabakatı esas alan yaklaşım tarzındaki hassasiyet üzerinden okunması gerekiyor.

Yaşanan Kürt halkının çıkarları yerine bir avuç ulusal burjuvazinin daha doğrusu aşiret çıkarının esas alındığı, halkın sefaleti üzerine kurulu sözde ulusal gerçekte işbirlikçi siyasetin ortaya konulmasıdır.

Desteklenmesi gereken bağımsızlık ve referandumu heba edilmiştir. ABD’nin oluşumunu istediği Kürt devleti konsepti de esasen bu işbirlikçi çizgiyi temsil edenlerdir.

Sayın Beşikçi;

Referandum öncesi yaptığınız tespit vardı. Ne diyordunuz? “Yüzde 80 civarında ‘EVET’ çıkarsa Türkler de kabul eder. Şu aşamada devlet zaman zaman ‘referanduma karşıyız, iyi fikir değil ‘gibi şeyler söylese de yüzde 80 civarında tabi bu üç aşağı beş yukarı olabilir, yüksek de olabilir. Böyle bir durum çıktığı zaman devlet de bunu kabul eder. Türk halkı da’’ (Rudaw 28.08.2017).

Bunca yıl hapishanelerinde yattığınız Türk devletini tahlil ve tanımadaki zayıflıktan öte Türk devleti ve KDP ilişkisindeki yaklaşım tarzı sizi ciddi yanılgılara sürüklemektedir. 25 Eylül referandumundan yüzde 92,73 ile “EVET” çıkmasına karşın Kerkük, Şengal ve bir dizi kent Haşti-Şabi aracılığıyla Irak hükümetine teslim edildi.

Hem de on binlerce silahlı Peşmerge gücünün bulunduğu bu şehirler. Hem de neredeyse tek kurşun atılmadan. Ve siz bu süreci ifade ederken “16 Ekim 2017 sabahında çok büyük ağır darbe ile karşılaştı. 25 Eylül referandumunda çok önemli ve başarılı sonuçlar alınmıştı. “Hasım güçlerle işbirliği kavramı bu süreci anlatmak için çok hafif kalır. Bu güçlere ihanetçi güçler gayri milli demek daha doğrudur’’ dediniz. Bu işbirlikçi ve ihanetçi güçler kimlerdi?

Oysa k i 15 Kasım günü KDP-YNK temsilcileri ve Kasım Süleymani’nin katıldığı toplantıdan bir gün sonra bu kentler teslim edilmedi mi?

Eğer gayri milli güç arıyorsanız KDP-YNK çizgisinde aramak daha mantıklı olur. Kürtler arası birlikten bahsederken KDP’nin yanı başındaki Maxmur kampında yaşayan, kendi topraklarında mülteci olan insanlara yapılan zulme bakmak lazımdır. Aylardır sıkıyönetim uygulanan bir kampta Türk Devletinin istem ve talepleri doğrultusunda orada yaşayan halkın çektikleri hangi ulusal çıkarların sonucudur?

Kısaca özetlemek gerekirse, KDP’nin Türk devletiyle ekonomik ilişkileri -ki günde yüz milyon dolarlık petrol sevkiyatı söz konusudur- ortadadır.

KDP halkını her seferinde IŞID ve benzeri düşmanla baş başa bırakmıştır. KDP’nin yazınızda bahsettiğiniz PKK rahatsızlığının nedeni bölge halkının onu koruyan PKK’ye duyduğu sevgidir.

KDP’nin rahatsızlığı budur. KDP, bu rahatsızlığı tek başına bertaraf edemediği içindir ki, Türk devletinden icazet ummaktadır. KDP, son iki yıl içinde kırkın üzerinde karakol ve gözlem noktalarını Türk devletine sunup, askeri operasyonlarda koordinat vererek sivil ve onlarca gerillanın ve kadronun şehadetinden sorumlu değil mi?

Kürt topraklarını işgalci bir devlete açıp ardından ulusal bağımsızlıktan söz etmek hangi gerçekliliğe sığar? Bu işbirlikçi çizginin HDP’nin yerine Türkiye Kürdistanı’nda hayat bulması yaklaşımı bir devlet politikası olarak AKP-MHP  iktidarı tarafından uygulanmak istenmektedir.

“PKK/KCK Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin egemenliğini tanımaya davet edilmelidir. Tanımıyorsa bölgeyi terketmelidir. Terketmiyorsa, takibatla, idari ve cezai yaptırımlarla karşı karşıya kalmalıdır.” diye yazmışsınız. Bu talep,  sizin “çok kızdığınız” Türk devletinin temel talebi değil midir?

Sayın Beşikçi;

Yanlışlara tavır almak onu yazmak elbette bu işe emek vermiş bedel ödemiş aydın ve yazarların görevidir. Lakin sırtını bir yanlışa dayayıp karşıdaki doğruları yok saymamak kaydı ile. Sömürgeci olarak değerlendirdiğiniz bir devlet geleneğini işbirlikçi KDP eliyle aklamamak kaydı ile.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu