GüncelMakaleler

ÇEVİRİ | İsrail’in Filistinlilere Karşı Bitmeyen Soykırım Savaşı

"İsrail'in güvenliğini sağlamasının tek yolu Filistinlilerin kurtuluş taleplerini kabul etmesidir. Bunun dışındaki her şey -hatta Hamas'ın (1987'de kuruldu) yok edilmesi bile- yetersiz kalacaktır"

Hindistanlı tarihçi ve siyasal yorumcu Vijay Prashad, İsrail’in Filistinlilere yönelik soykırım savaşında gelinen noktayı yorumladı. Bu yazı 26 Mayıs’ta People’s Democracy websitesinde yayımlandı.

Yedi ay sonra, Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) başsavcısı Karim Khan KC, İsrail’in Gazze’de yürüttüğü soykırım savaşına ilişkin iddianameleri inceleyeceğini duyurmaya karar verdi. Yaklaşık 40.000 kişinin öldüğü ve 10.000 kişinin kaybolduğu, iki milyondan fazla insanın yerinden edildiği ve bombalar ya da hastalıklar nedeniyle ölüm tehdidi altında olduğu bu savaş, son yılların en vahim savaşlarından biridir. İsrail ordusu Gazze’ye yiyecek ve su akışını kasıtlı olarak kesti ve sistematik olarak devlet kurumlarını ve sivil toplumu bombaladı, böylece yerinden edilenlerin geri dönüşü çok daha zor olacak.

Bombardıman bugün sona erse bile patlamamış mühimmatın temizlenmesi on dört yıl sürecektir. Gazze’nin bir ölçüde normale dönebilmesi için yeniden inşa edilmesi hayal edilemeyecek miktarda para ve kaynak gerektirecektir. Kerim Han bu açıklamasıyla aylarca geç kalmıştır, ancak İsrail hükümetinin üst düzey yetkililerini savaş suçlarıyla itham etmek için asla geç değildir.

Refah

İsrail silahlı kuvvetleri Gazze’deki Filistinlilere Vadi Gazze’nin kuzeyindeki evlerini terk etmelerini ve güneye gitmelerini söylemişti. Ardından, İsrailliler Gazze Şehri’ndeki tüm önemli kültürel ve insani kurumları (örneğin üniversiteler ve hastaneler) yok etmek de dahil olmak üzere görevlerini büyük ölçüde tamamladıklarını düşündüklerinde, Filistinlilere Gazze’nin en büyük ikinci şehri olan Han Yunus’u terk etmelerini ve Gazze Şeridi’nin en büyük üçüncü şehri olan Refah’a gitmelerini söylediler. Birkaç gün içinde bir milyondan fazla Filistinli tam olarak bunu yaptı. Güneye ve daha da güneye akın ettiler.

Şimdi İsrailliler Refah’taki Filistinlilere şehrin büyük bölümünü terk etmelerini ve kıyı şeridine doğru gitmelerini söyledi. İsrailliler Mısır’a açılan Refah kapısını ele geçirdikleri ve İsrail yakınlarındaki sınır bölgelerine (Kerem Şalom kapısı dahil) erişimi engelledikleri için insanların gidebilecekleri hiçbir yer yok. Aceleyle 800,000’den fazla Filistinli Refah’ı terk etti ve Akdeniz’e doğru yola çıktı. Derme çatma barınaklarda yaşıyorlar, doğru dürüst yiyecek ve su bulamıyorlar. Kıtlık ve hastalık bu durumun ikizleri.

Kuzey Gazze

Ekim 2023 ile Ocak 2024 arasında İsrail uçakları ve tankları başta Gazze Şehri olmak üzere Gazze’nin kuzeyini bombaladı. Amerika Birleşik Devletleri ve Birleşik Krallık tarafından iyi silahlandırılan İsraillilerin hedef olarak gördükleri her binayı vurduğu bombardımanın seviyesi çok yüksekti. Gazze Şehrindeki tüm mahalleler yerle bir oldu ve tüm aileler yok edildi. Özellikle havadan vurulan bölgelerden biri, 1948 yılında yeni İsrail devletinin zorla yerlerinden ettiği insanların kurduğu Jabaliya mülteci kampıydı. İsrail hava kuvvetleri, tamamen sivil olan bu bölgeyi maksimum güçle vurarak acımasızca saldırdı. İsrailliler Şubat 2024’ün başlarında kampı terk ettiğinde, El Cezire’den Enes El Şerif, kampa gidip kendisine “Hiçbir şey esirgenmemişti. Toprak, evler ve ağaçların hepsi yok edildi. Hiçbir şey yaşanabilir durumda değil, ancak biz güçlü kararlılığımızla sarsılmaz ve sarsılmaz kalacağız” diyen bölge sakinleriyle konuşmuştu.

Mayıs 2024’te İsrailliler kampı bombalamak için geri döndü ve bu son derece kalabalık bölgede bir kez daha sivilleri öldürdü. Bombardıman sırasında kampta yaşayan İbrahim Halid WhatsApp’tan “Bugün işgalin bombardımanı açısından en zor gün; hava saldırıları, tank bombardımanı durmaksızın devam ediyor” diyordu. Diğer yandan Gazze’nin kuzey yarısındaki direniş güçlerinin tamamen yenilmediği de açık. Direniş güçleri İsrail kara kuvvetlerini taciz etmeye devam ediyor. Bu nedenle Ocak 2024’te İsrail ordusu beş tugayını Gazze’den çekerek savaşta (ağırlıklı olarak hava bombardımanını içeren) ‘üçüncü aşamayı’ başlattı.

“Birinci aşama” 7-27 Ekim tarihleri arasında Gazze’nin bombalanması ve havadan bombalanmasıydı ve ardından gelen “ikinci aşama” Gazze’ye kara harekatıydı. İsrail bu “üçüncü aşamaya” geçişin her zaman planlarının bir parçası olduğunu öne sürmeye çalışsa da, kayıplar vermeye başladıktan sonra Gazze’ye asker göndermeyi yeniden düşünmek zorunda kaldıkları açıktır (22 Ocak’ta yirmi dört asker öldürüldü, bu da İsraillilerin “üçüncü aşamaya” geçtiği tarihtir).

İsraı̇l’ı̇n Acımasızlığı

UCM’den Karim Khan, mevcut İsrail hükümetinin üst düzey yetkilileri hakkında tutuklama emri çıkarabilir. Bununla birlikte, Benjamin Netanyahu’nun (1996-1999, 2009-2021 ve son olarak 2022 yılları arasında olmak üzere on altı yılı aşkın bir süredir başbakanlık yapmaktadır) davranışı bireysel bir eylem olmayıp, İsrail’in apartheid sisteminin yapısından ve Filistinlilere yönelik acımasızlığından kaynaklanmaktadır ki bu da (Uluslararası Adalet Divanı tarafından da belirtildiği üzere) soykırımın makul doğasında kendini göstermektedir.

Soykırım hedefi İsrail’de Siyonizm’in ilk günlerine kadar uzanmaktadır. Bir İsrail başbakanı olan Golda Meir, 1969’da Filistinlilerin varlığını inkar etmiş (“Filistinliler diye bir şey yoktur”) ve bir başka İsrail başbakanı olan İzhak Rabin de 1989-91 yıllarındaki ilk intifada sırasında komutanlarına İsrail güçlerine taş atan Filistinli gençlerin “kemiklerini kırmaları” talimatını vermiştir. Bu tutum İsrail ordusunun sadece Gazze’de değil, Doğu Kudüs ve Batı Şeria’daki davranışlarını da şekillendirmektedir. İşgal altındaki Filistin topraklarının tamamında ilhakçı politikaların çerçevesini çizen de bu tutumdur.

İsrail ordusunun Gazze’de Filistinlilere karşı yürüttüğü resmi savaş sırasında, devlet destekli yasadışı yerleşimciler Batı Şeria’daki Filistin köy ve kasabalarına karşı saldırı üstüne saldırı düzenliyor. Örneğin 12-16 Nisan tarihleri arasında yasadışı İsrailli yerleşimciler el-Muğayyir, Akraba, Beytin, Deyr Dibvan ve Duma köylerine saldırdı. Aralarında sağlık çalışanlarının da bulunduğu Filistinli sivilleri öldürdüler, zeytinlikleri ve sebze tarlalarını tahrip ettiler.

Mayıs ayı ortasında, yasadışı İsrailli yerleşimciler Salfit ve Yatma köylerine saldırarak evlerin bir kısmını yaktı ve Filistinlilerin tarımsal yaşamı için hayati önem taşıyan araçlara el koydu. Bu araçlar -Nablus ve Wadi Qana’da olduğu gibi- tahıl ve yem taşıyordu. Eriha ve Ramallah arasındaki yol boyunca, yasadışı İsrailli yerleşimciler sıralanarak Filistinlilerin kullandığı arabaları taşladı. İsrail askerleri seyirci kaldı ve müdahale etmek için hiçbir şey yapmadı. İsrailli yetkililerin genel tavrı, bu yerleşimcilerin Filistinlilerin varoluş bedelini yükselteceği ve Filistinlilerin de sınırı geçerek Ürdün’e gitmeye karar verebileceği yönünde. Hem devlet kurumlarının hem de yasadışı yerleşimcilerin İsrail politikasını belirleyen şey şiddetin acımasızlığıdır.

Birleşmiş Milletler’in yerleşimlerin yasadışı olduğuna dair birçok kararına rağmen İsrail hükümeti yerleşimcileri dizginlemek için hiçbir girişimde bulunmadı. Durum o kadar vahim bir hal aldı ki New York Times bile durumun vahametini haber yapmak zorunda kaldı (Ronen Bergman ve Mark Mazzetti, ‘The Unpunished: How Extremists Took Over Israel’, 16 Mayıs) ve Kanadalı ve ABD’li kanun yapıcılar bile ülkelerinden bu yerleşimlere bağış gitmesini engellemek için yasal tedbirler düşünmek zorunda kaldı.

Masada birçok ateşkes önerisi vardı ve Filistin tarafının anlaşmalarına rağmen İsrailliler düzgün bir sürece girmeyi reddettiler. İsrailliler artık Hamas yok edilene kadar bu savaşı sürdürebileceklerine inanıyorlar ki bu çok saçma bir standart. Hamas bu yaylım ateşinden kurtulsa da kurtulmasa da Filistin direniş hareketi varlığını sürdürecek, yeniden toparlanacak ve işgalin sona ermesi için mücadele etmeye devam edecektir.

İsrail’in güvenliğini sağlamasının tek yolu Filistinlilerin kurtuluş taleplerini kabul etmesidir. Bunun dışındaki her şey -hatta Hamas’ın (1987’de kuruldu) yok edilmesi bile- yetersiz kalacaktır. İsrail toplumu için acı gerçek de burada yatmaktadır: Filistinlileri, talepleri ve umutlarıyla siyasi özneler olarak kabul etmek istemiyorlar ve bu isteksizlikle İsrailliler kendilerini barışa giden yolu tek başına bulamayacakları soykırımcı bir mantığın içine sokmuştur.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu