İstanbul Tuzla Organize Sanayi Bölgesi’ndeki Valfsan fabrikasında “eleman fazlalığı” gerekçesiyle 11 Ekim’de işten çıkarılan Birleşik Metal-İş Sendikası’na üye 10 işçinin mücadelesi devam ediyor.
İşçiler, işlerine geri dönmeyi, yeni bir işçi kıyımı yaşanmamasını ve işyeri temsilcilerinin görevden alınıp yeniden demokratik bir seçim yapılmasını talep ediyor.
Özgür Gelecek Gazetesi olarak 8 Kasım günü direniş alanını ziyaret ederek işten çıkarılan direnişçilerden Birleşik Metal İş üyesi Ozan Erdi Ekinci ile direniş sürecine ve ekonomik gündeme dair sohbet gerçekleştirdik.
Özetle süreci bize aktarabilir misiniz?
Merhaba ben Ozan Erdi Ekinci. Valfsan’da beş buçuk yıl çalıştım. Dört yıldır da sendikanın fabrikadaki komitesinde görev aldım. 11 Ekim günü benle birlikte dokuz arkadaşımız işten çıkarıldı. Çıkarılma sebebimiz eleman fazlalığı olarak belirtildi.
Tebliğlerimizde ise 17. Madde yani işverenin hiçbir gerekçe göstermeden iş akdinin feshi olarak gösterildi. Bu durum hukuksuzdur çünkü ben ve dokuz arkadaşımızın iş kanunları, iş ahlakı ve disiplini ile hiçbir vukuatı yoktur. Hepimiz işine sahip çıkan insanlarız. İşten çıkarılmamızın esas sebebi ise sınıf bilincine sahip olmamız, işçilerin haklarını savunmamız ve taleplerini dile getirmemizden dolayıdır.
Bizim önceden bir toplu iş sözleşmesi sürecimiz olmuştu. Bu süreçte bizim hazırladığımız taslağın çok altında bir TİS imzalandı. Yüzde 40 civarı olarak hazırladığımız taslağa karşın, yüzde 26 gibi çok düşük bir rakama imza atıldı. İmza atılan taslak patrona aittir ve işçilerin taslağı ise temsilciler eliyle görmezden gelinmiştir.
Kimimiz TİS sürecinde sandık kurulduğunda grev talep ettiği için, kimimiz ise temsilcisi ile veya bölümüyle ilgili problemleri dile getirdiği için işçi temsilcilerinin gözüne battı. Bunlardan dolayı biz patronla işbirliği içerisinde olan bu temsilciler tarafından hedef gösterildik. Ayrıca bizzat Genel Müdür tarafından “bu işlere girme, fazla konuşma” denilerek tehdit edildim.
Biz fabrikada bir işçi kıyımı olacağını ve önlem alınması gerektiğini temsilcilere belirttik. Fakat bu konuşmadan 10-15 gün sonra işten çıkarıldık. Zaten çıkarılmadan önce üstümüzde yoğun bir baskı vardı. Bunun sebebi ise patronun bizim kendi isteğimizle çıkmaya zorlayarak, bize tazminat ödememek istemesiydi.
Uygulanmasını isteğiniz talepler nelerdir?
Öncelikle işe iademizi talep ediyoruz. İkinci olarak ise işbirlikçi temsilcilerin görevden alınması ve adil, demokratik bir seçim yapılıp, sınıfı temsil eden temsilcilerin göreve getirilmesidir. Son olarak fabrikada işten çıkarılacak başka işçilerin olduğunu biliyoruz ve ikinci bir işçi kıyımının olmamasını talep ediyoruz. Buna ek olarak hukuki süreci de başlattık. Arabuluculuk sürecimiz avukatımız aracılığıyla devam etmektedir.
Fabrika içerisinde çalışma koşulları ne durumdadır?
Fabrika’nın genelinde havalandırma problemi var. Mesela benim çalıştığım 450 metrekarelik bölümde yan tarafa bina yapıldığı için hiçbir yerden hava sağlanamıyor. Bunu birçok kez dile getirdik ve çözümünü de önerdik. Fakat hala aynı problem devam ediyor. Çift pres makinesinde çalışan arkadaşlarımızın ergonomi problemleri var. Normalde sadece tek bir makinede çalışan işçiler, çift makinede çalıştırmaya başlatıldı.
Bu durumla ilgili işveren tarafından iş güvenliği önlemleri alınacağı, işçilerin fazla yorulmaması sağlanacağı sözü verildi. Tabii ki bunların hiçbiri sağlanmadı. Bunlara ek olarak fabrika doktorunun işçilere rapor vermesi patron tarafından kesin emirle engelleniyor.
Ayak problemleri olan işçilerin sağlığına uygun ayakkabı alması ve bunun için de rapor alması gerekiyor.
Normalde bunun maliyetini karşılamak zorunda olan işveren de bu maliyetin yükünü işçilere yüklüyor. Sadece bundan değil herhangi bir hastalığı için doktora gittiğinde anında maaşları kesiliyor. Hastalık için bile izin almak çok zor. En büyük sorunlardan biri ise mobbing sorunudur. İçeride halen eşi, akrabası çalışan işçiler var. Bizim üzerimizden bu insanlar tehdit ediliyor.
Bildiğiniz gibi hükümet tarafından enflasyonun tek rakamlı hanelere düştüğü ve ekonomik krizin olmadığı belirtiliyor. Fakat sizin de yaşadığınız üzere işten çıkarmalar halen devam ediyor. Bu durum hakkında ne düşünüyorsunuz?
İktidara geldiği günden beridir şatafatlı yaşamlarıyla kendi saltanatını kuran bir hükümet var karşımızda. Biz biliyoruz ki bunlar bizi temsil etmiyor. Yaşanan krizi ve eşitsizliği görmemek için kör olmak gerekiyor. Biz bu krizin alım gücümüzün düşüşünden daha da belirginleştiğini görüyoruz. Bu enflasyonun yalan olduğunu da biliyoruz. Faturalara gelen zamlar ortadadır. Bize 2020 lirayı reva görenler, bu parayı sadece bir yemekte harcıyorlar. Geçenler de dört insan geçim sıkıntısından dolayı intihar etti.
Dört insan kendi canına neden kıyar? Bu ölümler intihar değil cinayettir. Bu kriz bu insanları açlığa, ölüme mahkûm etmiştir. İnsanlar elektrik faturasını ödeyemeyecek duruma getirilmiştir.
İnsanlar bunu sorguluyorlar. Fakat sorguladıkları için sindirilmeye çalışılıyor. İktidarı eleştiren yazı yazdığı için insanlar hapse atılıyor. Hakları için direnen işçilere “terörist” yaftası vurulmaya çalışılıyor, polis tarafından darp ediliyor. Bir işyerine daha iyi şartlar için sendika getirilmeye çalışıldığında, sendikanın adı duyulur duyulmaz öcü muamelesi görülüyor ve anında o işçiler derhal işten atılıyor.
Biz işten çıkarıldıktan sonra karşımıza ilk önce polis geldi. Geçenlerde Eskişehir’de işten çıkarılan ve haklarını arayan işçilerin karşısına yine polis çıktı. Bu kanunlar neden hep bizim aleyhimize işliyor? Neden hep patronların lehine işliyor? Biz bunlar için de direniyoruz.
İnsan onuru için yaşar. Arkadaşlarımız işten atılmasın, daha iyi şartlarda çalışılsın diye direniyoruz. Taleplerimiz karşılanamayacak talepler değildir. Biz bu direnişi kazanacağız.
Biz bunu işçi sınıfı tarihinden görüyoruz. 15-16 Haziran Direnişi’nden, daha grev hakkı yasakken direnen Kavel işçilerinden görüyoruz. Gücümüz birliğimizden gelir. Onun için buradayız ve taleplerimiz yerine getirilinceye kadar da mücadelemize devam edeceğiz.