Pandemi döneminin ağır yükünü sırtlayan emekçiler arasında yer alan postacı ve kargocular PTT’de işten çıkarıldı.
PTT’de taşeron olarak çalışan çok sayıda işçi, bağımsız PTT – SEN ve PTT – KARGO – SEN’e üye olduktan sonra işten atıldı. PTT-SEN’in beş genel merkez yöneticisi, İzmir, Malatya, Giresun il temsilcileri ile iki işyeri temsilcisi ve PTT – KARGO – SEN’in 4 genel merkez yöneticisi işten atıldı. Genel başkanı ile 1 asil ve 2 yedek yönetici de ücretsiz izne çıkarıldı ve ardından onlar da işten çıkarıldı. PTT emekçileri de bu işten çıkarılma ve sendika düşmanlığına karşı 9 Aralık günü İstanbul, İzmir ve Bursa’da direnişe başladılar.
İstanbul ve İzmir’deki PTT Baş Müdürlükleri önünde oturma eylemi başlatan posta ve kargo emekçileri, ‘işe geri dönme’ ve ‘sendikal mücadele’ hakları için direnmeye devam ediyor. Biz de direnişe devam eden PTT-Sen Genel Başkanı ile devam eden direnişe dair konuştuk.
Tan, ilk olarak PTT içerisindeki taşeron işçilerin çalışma ortamlarından buna karşı neden sendikal örgütlenmeye gittiklerinden bahsetti:
“Ben Burhan Tan, 36 yaşındayım ve 3 çocuğum var. PTT’de ise dağıtımcı yani postacı olarak çalışıyorum. Daha doğrusu postada çalışırken kargoya sürgün oldum Bahçelievler Şubesi’nde. Yani çalışırken yaşadığımız sıkıntılar sendika kurmadan önce de vardı. Mesela çalışma saatleri çok değişikti. Normalde PTT Genel Müdürlüğü karar verir ama baktığın zaman Avrupa Yakası ile Anadolu Yakası için bile ayrı saatler uygulanıyordu. Biz Avrupa Yakası’nda sabah 8 buçukta başlayıp akşam 5’te çıkıyorduk. Ama Anadolu’da sabah 8 buçuk, akşam 5’e kadar çalışıyorlardı. Onlar cumartesi öğlene kadar çalışıp öğleden sonrasını mesai olarak alıyorlardı, biz ise cumartesi günü tam gün çalışıyorduk.
Onun dışında işin bütün yükü biz taşeronların üstündeydi. Yani kargosu, kolisi, postası, kimliği, ehliyeti, ruhsatı yani aklınıza ne geliyorsa biz yapıyorduk o işleri. Kadrolu olanlar ise sadece tebligatı dağıtıyorlardı. Çalışma alanında bunlara ek olarak baskı ve mobbing çok oluyordu. Yani biraz itiraz ettiğin zaman sana direk ‘kardeşim çalışıyorsan çalış yoksa çık’ diyorlardı. O sürecin ardından da biz 4-5 arkadaş ücretsiz izne çıkarılmıştık 25 Kasım’da. Daha sonra bizi tamamen işten çıkardılar ve biz de 9 Aralık’ta eyleme başladık. İlk olarak İstanbul, İzmir ve Bursa’da eyleme başlamıştık. Daha sonra Bursa’da biraz sıkıntılar oldu ve şimdi İstanbul ile İzmir’de devam ediyoruz.
Sendika kurduktan sonra taşeron işçiler kim ki sendika kuruyor tavrına girdiler. Ki biz sendikayı kuralı 1 buçuk sene oluyor. Esasen 2 sendika kurduk: Biri PTT-Sen diğeri de PTT-Kargo Sen.”
Pandemi döneminde kargo işçilerinin yükünü anlatmasını istedik Tan’dan. Tan ise şunları söyledi:
“Pandemide millet evine çekildikten sonra herkes internetten sipariş vermeye başladı. Bununla birlikte bizim de iş yükümüz artmış oldu. Yani bu dönemle birlikte biz de full time çalışmaya, ara vermemeye hatta cumartesi ve pazar da çalışmaya başladık. Hatta Covid-19 çıkan yerlerde temaslı arkadaşlara temaslı olduklarını söylemeyin diyorlardı. Yani sizin canınızın bir önemi yok. Size bir maske, bir eldiven veriyorlardı o kadar. Diğer merkezlerde mesela pozitifsin ve 14 gün rapor aldın. Yani onu bile senin burnundan getiriyorlardı dönüşte.”
Sendikalaşmanın ardından mevcut mobbing ve baskının daha da arttığını dile getirdi:
“Zaten biz sendikayı kurduktan sonra PTT başta olmak üzere şirketler bize düşman gibi baktı. Çünkü istemiyorlardı örgütlenmemizi, bilinçli olmamızı, işçilerle toplanmamızı. İşçiler sabah gelsin, akşam gitsin, sesleri çıkmasın ve hep bu şekilde devam etsin istiyorlardı. PTT’nin ayrı ayrı bölgelerindeki şirketleri de bizim bir araya gelmemizi istemiyorlardı.
İşçilerde önceden gelen sendikaların bir şey yapmadığından yakınıyorlardı ve soğuyordu sendikadan. Açıkçası bu halde olmamızın bir nedeni de diğer sendikalardır. Yani Allah rızası için biri de çıkıp demedi ki ben bu insanların hakkını savunayım. Zaten bunları söylemedikleri için biz yeni sendika kurma kararı aldık. Zaten biz sendikayı kurduktan sonra PTT hareketlenmeye başladı. Eskiden kimse bilmezdi sendikanın ne olduğunu.
Yani 81 ilde adımız duyuldu, bir enerji yarattı. Ama tabii istemediler bunun olmasını. PTT ve ona bağlı şirketler bundan dolayı bize iyi gözle bakmıyorlardı. Başka sendikalar elini kolunu sallayarak Genel Merkez’e girerken biz giremiyorduk. Yani bize her türlü baskı vardı
Bu süreçte işten çıkarmak ‘sözde’ yasak ancak PTT işçileri işten çıkarıldı. İşten çıkarılma süreçlerini sorduğumuz Tan bize şunları söyledi:
“Abi ben 36 yaşındayım ve memlekette her an her şey olabilir. Yani memleketin saati saatine uymuyor. Düşünsene Cumhurbaşkanlığı bir genelge yayınlıyor ve işten çıkarılma olmayacak diyor. Ama bizi sürgün ediyor ve üstüne 8 ay sonra işten çıkarıyor. Bana telefon açıp Topkapı’ya çağırıyorlar. Ben de ücretsiz izne çıkarılacağım diye gittim çünkü diğer arkadaşlarımızı ücretsiz izne çıkarmışlardı. Ama beni direk işten çıkardılar. Tabii işten ilk çıkardıkları kişi de ben oldum. Benim işten çıkarılmamın akabinde 4 arkadaşı daha işten çıkardılar.
Biz işten çıkarıldıktan sonra onlar sandı ki biz sesimizi çıkarmayacağız, oturacağız oturduğumuz yerde ve mahkeme kapılarında sürüneceğiz. Ama onların hesap etmediği gibi gittik eyleme başladık 9 Aralık’ta, ses çıkarmaya başladık. Bu cesareti bulmaz dediler ama biz o cesareti bulduk. Eylemlerimizi yapmaya devam edeceğiz.
Tan ise son olarak eylemlerle ilgili talepleri sıraladı:
“Biz ilk olarak işten atılan ve ücretsiz izne gönderilen arkadaşlarımızın işe geri döndürülmelerini istiyoruz. Bununla birlikte sendikamıza yönelen baskıların son bulmasını ve tabii ki iyi bir çalışma ortamı istiyoruz. Çalışırken mutlu ve huzurlu bir şekilde çalışmak istiyoruz. Bunun için de PTT’deki taşeronlaşmaya son verilerek taşeronların kendi bünyesine alınması gerekiyor. Biz bu talepler için direnişi sonuna kadar sürdüreceğiz”
Tan, direniş alanında polislerin kendilerine yönelik baskılarını da belirtti. Direnişleri tüm taşeron işçileri için yaptıklarını da vurgulayan Tan son olarak şunları ifade etti:
Ben son olarak PTT’de çalışan 14 bin taşerona sesleniyorum. Kimse korkmasın, korkmaya da gerek yok. Bugün bizim başımıza gelen yarın hepinizin başına gelebilir. O yüzden biraraya gelmemiz ve birlikte olmamız lazım.