Güncel

YORUM | Mart Ayı: Katliam ve Direniş

"Saddam Hüseyin de 1988’de Halepçe’de gerçekleştirdiği katliam, Kürtlerin giderek genişleyen alan hakimiyetini önlemek ve kazanımlarına dönük bir soykırımdı. Haliyle kürde dönük saldırılarda aktörler değişse de fail aynıdır"

Mart ayı toplumsal muhalefet için umudun ve yeni günün ayı olsa da tarihimizde yaşanan saldırı ve katliamlar nedeniyle “katliamlar ayı” olarak hafızalarda yer etmiştir.

Onun içindir ki, faşist TC devletinin ezilen-ötekileştirilen halklara ve devrimcilere dönük uyguladığı şiddet ve savaşların üzerinden on yıllar geçmiş olsa da Beyazıt, Gazi, Ümraniye, Kızıldere ve Irak’ta Saddam Hüseyin’in Kürtlere dönük gerçekleştirdiği Halepçe katliamının acısı, hafızalardaki yeri tazeliğini hala korumaktadır.

12 Mart 1995’te devlet geleneğine bir kez daha şahit olundu. Ötekilerin-emekçilerin yoğun olarak yaşadığı Gazi Mahallesi’nde bir kahve, “kimliği belirsiz” kişilerce tarandı ve bir Alevi dedesi hayatını yitirdi.

Devletin katliamı ile buna karşı gelişen direnişle sokaklara dökülen insanların üzerlerine ateş açan kolluk güçleri ile halk arasında çatışmalar yaşandı. Çatışmalarda 17 kişi katledildi. Gazi’de yaşanan olayların duyulmasıyla birlikte, Ümraniye 1 Mayıs Mahallesi’nde halk ile polis arasında çıkan çatışmalarda da 5 kişi daha hayatını kaybetti.

42 yıl önce 16 Mart’ta yaşanan Beyazıt Katliamı’na günler öncesinden hazırlığı yapıldığı yönündeki istihbarata rağmen hiçbir önlem alınmamış, katliama açıkça göz yumulmuştur.

Bunun üzerine 16 Mart 1978’de İstanbul Üniversitesi öğrencisi yedi genç kolluk kuvvetinin denetiminde katledildi. Aynı devlet, 30 Mart 1972 yılında gücünü seferber ettiği Kızıldere’de 10 devrimciyi katletti.

Elma kokulu katliam: Halepçe

16 Mart 1988 tarihinde gerçekleşen Halepçe katliamı ise başlı başına bir insanlık dramı olarak tarihe geçmiştir.

Hiroşima ve Nagazaki’den sonra en büyük kimyasal saldırı olarak kayda geçen Halepçe katliamının üzerinden 32 yıl geçti. Kürtleri, Asurîleri ve Halepçe’de yaşayan diğer milletlerden halkları hedef alan katliamda, Saddam Hüseyin tüm dünyanın gözleri önünde, 5 binden fazla insanı kimyasal silahlarla acımasızca katletti.

Halepçe’deki katliamcı gelenek bu coğrafyada diğer ülke yönetimleri içinde rutin bir haldir. Kürt halkı, on binlerce insanın kaybı pahasına köleliğe karşı savaştı, büyük fedakârlıklara katlandı ve verilen mücadele azmi ve karalılığı ile tümüyle haklı, meşru olan özgürlük ve eşitlik talebi ve özleminde ısrar etmekte.

Aktörler değişse de fail aynıdır

Temmuz darbe girişiminden sonra Kürtleri ve Kürt sorununu bastırmak, sindirmek için topyekun saldırı kararını devreye sokanlar, Kürde statü isteyenleri yok etme savaşı vermekte.

Özelikle de son beş yıl içerisinde Kürt kentleri bombalandı, yıkıldı, yüzlerce insan yaşamını yitirdi. Kürtlerin kazandığı belediyelere kaymakamlar, vali ve yardımcıları kayyum olarak atandı. Kürtlerin kurduğu partilerin genel başkanları, il-ilçe başkanları, milletvekilleri, siyasetçileri gözaltına alınarak tutuklandı. Ayrıca Rojava Kürtlerinin elde etiği kazanımları kabullenemeyen TC devleti yanı başında bir Kürt devletinin oluşma ihtimalinden önce Afrin’e daha sonra da Serekaniye’ye saldırdı. İşgalci TC devleti, Rojava’nın ileriye dönük sürecin başladığı günden bu yana her türlü kirli savaş yöntemiyle bölgeye saldırıyor.

Kazanımlarla birlikte bölgede hayat bulan Kürtlerin yaşam projesinden korkan TC devleti, her türlü yolu deneyerek kazanımları durdurmaya çalıştı.

Bölgenin demografik yapısını değiştirerek kazanımların yönünü değiştirmeyi hedefleyen TC devleti, halkı göç ettirmek için her türlü yolu deniyor. Hırsızlık, talan, kaçırma ve öldürme olaylarıyla istediğini elde edemeyen TC devleti, son olarak bölgede binlerce insanın içme suyunu kesmeye başladı, susuz bırakılan halkı göçe zorladı.

Bununla birlikte Suriye devlet başkanı Beşar Esad da son günlerde yaptığı, “Suriye’de Kürt sorunu yoktur” (Erdoğan söylemiş gibi) açıklamasıyla kendi payına düşen inkarı dile getirmekten geri durmadı. Halbuki o da 2004 yılında Qamışlo’da baskı ve asimilasyona karşı yapılan protesto eyleminde Kürtlere bir katliamı yaşattı.

Saddam Hüseyin de 1988’de Halepçe’de gerçekleştirdiği katliam, Kürtlerin giderek genişleyen alan hakimiyetini önlemek ve kazanımlarına dönük bir soykırımdı. Haliyle kürde dönük saldırılarda aktörler değişse de fail aynıdır.

İnsanlığa karşı işlenen bütün suçlara, yaşanan katliamlara sessiz ve tepkisiz kalınmaması gerektiği açıktır. Onun içindir ki, İnsanlığın hedef alındığı katliamları ve ardındaki kirli ilişkileri unutmak değil hatırlamak bir görev olmalıdır.

Sonuç olarak, 8 Mart ile sokakları direniş alanına çeviren kadınların mücadelesiyle, Newroz ateşinin inancıyla zulüm edenin zulme direneni katliamlarla yok etmek istemesine karşı, özgürlüğün ve adaletin meşaleleriyle halklarımıza aydınlık güzel günleri getirmekten başka çaremiz yok.

 

 

 

 

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu