“Aile” bir süredir yeniden AKP-MHP ve türevlerinin gündeminde, bu kez “çalıştaylar” şekliyle tartışma konusu. Dünyada ve Türkiye’de, güçlendirilmesi üzerine pek çok zirve, buluşma, çalıştay yapılıyor. Geçtiğimiz yıllarda çok daha sık rastlamaya başladık kadınlara dair olan her politikanın “aile” içerisinde eritilmesine. Dahası AKP iktidarı kadın ve LGBTİ+ düşmanı politikalarını sistematikleştirdiğinden bu yana “aileyi dilinden düşürmüyor. “Aileyi güçlendirmek”, “aileyi korumak”, “kutsal aile” vb.nin ötesinde “ailenin korunması ve devamı için mübah” anlayışı öne çıkıyor.
Yaz başından bu yana Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü’nün düzenlediği “İşimiz Aile, Gücümüz Aile” konulu çalıştaylar, 81 ilinin bu müdürlüklerinde yapılmakta. Burjuva medya tarafından yapılan haberlerin hemen hepsinde, “Aile değerleri ve bütünlüğünü güçlendirmeyi amaçlayan konular ve sorunlar ele alındı” şeklinde servis ediliyor.
Çorum’da geçtiğimiz günlerde yapılan Çalıştaya; Hitit Üniversitesi, Baro Başkanlığı, Çorum Emniyet Müdürlüğü, Adli Destek ve Mağdur Hizmetleri Müdürlüğü, Çorum İl Müftülüğü, Aile ve Sosyal Hizmetleri İl Müdürlüğü, İl Milli Eğitim Müdürlüğü, Rehberlik ve Araştırma Müdürlüğü, İl Sağlık Müdürlüğü (Halk Sağlığı), Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü, İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı, Kadın ve Demokrasi Vakfı, Çorum Yeşilay Şubesi katılım sağladı. Kadınların kalabalık göründüğü çalıştaya bütün kurumların müdürlükleri katılmış.
Zaten “güçlü bir aile için güçlü bir kadın” sloganı İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması kararının ardından Mecliste kurulan Kadına Yönelik Şiddeti Araştırma Komisyonu’nda öne çıkan söylemlerden biriydi.
Kadınsın, “başımın tacısın”, evde kalmalısın!
Geçtiğimiz ay 81 ilde Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının alelacele gerçekleştirdiği aile çalıştaylarında “aile ve iş yaşantısının uyumu”nun çocuk bakımı gibi sosyal hizmetlere erişimin artırılması üzerinden değil kadınların iş yaşamına katılımının esnekleştirilmesi, güvencesizleştirilmesi ile tartışıldığını görüyoruz. Elbette ki bu yeni değil. Esnek çalışma, yarı zamanlı çalışma gibi güvencesizliğin önünü açan çalışma biçimleri, kadının çocuğa bakma ve ev işlerini yapma yükümlülüğü olduğu üzerinden gündeme getirildi. Tabii bu çalıştaylarda kadınların evde çalışması, en kutsal görevinin annelik olduğu söylemleri de eksik bırakılmadı.
İstanbul’daki Dünya Aile Zirvesi’nden bugüne, kadın haklarına dönük pek çok saldırı ve söylem gündeme getirildi ancak bu saldırılar, kadın hareketinin karşı çıkışı ile geri çekildi. Eylül ayında gerçekleşen çalıştaylarda “Kadınların korunması için yasalara ihtiyacımız yok” ifadesinin doğrudan bir milletvekili tarafından söylenebildiği Mecliste gerçekleşecek yeni Anayasa tartışmaları da tam bu zemine oturuyor.
Önümüzdeki süreçte “Anayasa” değişikliği AKP-MHP iktidarının önemli bir gündemi olacak. Mevcut kriz içinde topluma vaad edeceği bir şey kalmadığı için 20 seneden fazladır yamaya çevirdiği ve esasını koruduğu 12 Eylül AFC anayasasıyla ülkeyi yönetmiş olmasına rağmen yerel seçimler öncesi “sivil anayasa”, “demokratik anayasa” vaatleri oy devşirme peşinde olacak. Diğer taraftan yerel seçimlerden önce çalıştaylarla kadınlara ulaşma ve çalışmalarına dahil ederken yapacağı düzenlemelerde kadınların esas görevinin aile içinde olduğu vurgusu güçlendirilirken, öte yandan esnek, parça başı, güvencesiz, ücretsiz işlerde “istihdam” ederek evin ekonomik yükünü de kadınların omuzlarına bırakacak. Bir taşta iki kuş vurmuş olacak.
Kadın hareketi ise “Hayatımızı nasıl yaşayacağımızı, kimi sevip sevmeyeceğimizi biz seçeriz. Kadınların şiddete maruz kaldığı, emeğinin sömürüldüğü, öldürüldüğü heteroseksist aile dayatmasını kabul etmiyoruz” şiarıyla çalışmalarına başlıyor.
Çünkü aile çalıştayları ve anayasa “düzenlemesinin” altında, “Çocukların istismar edildiği, gençlerin, kadınların, LGBTİ+ların şiddete, baskıya maruz kaldığı” bir tablo var.