Ülkemizde sömürü ve baskı günbegün artıyor. R.T. Erdoğan liderliğindeki iktidarın baskı ve sömürü furyası en üst boyutlara tırmanmıştır. Uluslararası kapitalizmin bünyesinde oluşan çatlağın giderek büyümesi ve hükmettikleri pazarlara yansıması Türkiye’yi de etkilemiştir. Nitekim emperyalizme bağımlı Türkiye, girdiği bu fasit daireden bir türlü çıkamıyor. Bunun sonucu mevcut sistem ve yönetim her geçen gün daha agresif bir yapıya bürünüyor.
Bunun sonucu halk daha yoksullaşıyor. İşsizlik artıyor. Elde edilen haklar gasp ediliyor. Pahalılık ve enflasyon hızla tırmanıyor. Açlıkla yüz yüze kalan insanların sayısı, çöplerde yiyecek arayanların sayısı hızla artıyor. Bunlarla beraber evi-barkı olmayan ve sokaklarda kalan insanların sayısındaki artış da gözle görülüyor. Tüm bunlar ülkede sömürünün ve sınıf farklılaşmasının nasıl üst düzeye tırmandığının sonuçlarıdır, göstergeleridir…
Buna bağlı olarak siyasal baskı, tutuklama ve katliamlar da üst düzeylere tırmanmıştır. Kürdistan’daki baskı, katliam ve saldırılar daha artmıştır. Bunun sonucu Kürt halkını hedef alan baskı, saldırı boyutlandırılmıştır. Ayrıca yazarlara, gazetecilere, öğrencilere yönelik saldırılar da had safhaya varmıştır. İşten çıkarılan, maaşları ödenmeyen işçilerin grevleri, yürüyüşleri de bastırılmakta ve hakları ve taleplerini dile getirmeleri engellenmektedir. Aynı baskı ve saldırı furyası köylülere, esnafa da uygulanmaktadır. Kadınlara yönelik katliam ve saldırıları da artırmıştır.
Tüm bu baskı ve saldırılar içinde öğrenci gençliğe yönelik saldırılarda artış göstermiştir. Toplumun geleceğini temsil eden gençlik kitlesi, mevcut yönetim tarafından sistemin resmi kulvarında tutulmak isteniyor. Bunun için BDP’nin seçimleri kazandığı illere uygulanan kayyum atamaları, üniversitelere de uygulanmak isteniyor. Bunun için Boğaziçi Üniversitesi’ne de kayyum rektör atanmıştır. Üniversite öğrencileri ve akademisyenler, kayyum atamasını kabul etmemişlerdir. Bunun üzerine başta Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri olmak üzere üniversite bileşenlerinin gösterdikleri tepki ve eylemler giderek kitleselleşmiş ve topluma mal olmuştur.
Kısacası faşizmin her alanda yürüttüğü saldırı politikası üst düzeyde seyretmektedir.
Ancak bu duruma karşı haklı ve meşru mücadele de yürütülmektedir. Öğrencilerin, işçilerin, köylülerin, kadınların, esnafın kısacası baskıya tabi tutulan, sömürülen, şikayeti olan tüm katmanların yürüttükleri mücadele düzenin baskı ve sömürüsüne karşıdır. Ancak bu direnişlerin önemli oranda kendiliğinden ve birbirinden kopuk yürütüldüğü gözlemlenmektedir. Bu objektif gerçeklik nedeniyle son süreçte kuruluşunu ilan eden devrimci yurtsever güçlerin birleşik mücadelesi önemlidir. Böylece birbirinden kopuk ve kendiliğinden eylemler, oluşturulan Birleşik Mücadele Güçleri ile ortak platformda yürütülecek topyekun mücadeleye dönüştürülecektir. Birleşik Mücadele Güçleri, Kadıköy’de polisin tüm baskı ve engelleme çabalarına rağmen kuruluşla ilgili deklarasyon açıklamasını yapmıştır. Baskıya ve her türlü zulme karşı mücadele bundan sonra artık bu minvalde verilecektir.
Faşizme Karşı Öfkenin Dışavurumu…
Türkiye’deki mevcut durum baskı, saldırı ve katliamların hızla arttığı ve daha saldırgan boyutlara tırmanmasının sonucudur. İktidardaki hakim sınıfların yasama, yargı ve yürütme aygıtları çığırından iyice çıkmış ve doğalarında varolan saldırı ve baskı furyasını iyice tırmandırmıştır. Bunun sonucu R.T. Erdoğan, Devlet Bahçeli önderliğindeki AKP-MHP güruhu, sistemin tüm faturasını emekçi kesimlere çıkarıyor. Bunun sonucu halk aleyhine çıkarılan yasalarla, baskı ve saldırılarla işçi sınıfını, köylüleri ve küçük üreticileri, Kürt halkını, kadınları, öğrenci gençliği hedef alıyor. Düzene muhalif kesimler üzerindeki mevcut faşizm daha tırmandırılarak en üst mertebeye çıkarılıyor.
Tüm bunlara rağmen temelleri giderek sarsılan ve çatırdayan sistemin yarattığı tahribat onarılamıyor. Sorunlara müdahale edilemiyor. Giderek müzmin boyutlara tırmanan sorunlar yumağının külfeti emekçi kesimlere mal ediliyor. Düzenin ekonomik, mali ve siyasi alanlarda girdiği depresyon bir türlü atlatılamıyor. Tersine daha derinleşiyor.
Böylesi bir ortamda işsizlik de hızla artıyor. Kronik bir sorun olan işsizlik daha da artmıştır. Düzenin kemikleşen sorunu haline gelmiş, daha kronik bir sorun olmuştur. İşçi ücretleri yükselen enflasyonun gerisinde kalmış, alım gücü giderek düşmüştür. Köylü ve küçük üretici giderek yoksullaşmıştır. Ürettikleri ürün ellerinde kalmış, sattıkları ürünün fiyatı düşük tutulmuş ve karşılığı ödenmemiştir. Aynı şekilde esnaf da iş yerlerini kapatmış ve iyice borçlanmıştır. Öyle ki, son dönemler borçlarını ödeyemeyen küçük üretici ve esnafın topraklarına ve mallarına el konulmaya başlanmıştır. Kısacası yoksulluk, işsizlik, açlık iyice artmıştır. Emekçiler iyice borçlandırılmış, intihar vakaları da giderek artırmıştır.
Tüm bunlar sınıf çelişkilerini daha uç boyutlara tırmandırmıştır. Baskı ve zorluklara karşın işçi grevleri de yükseliştedir. Köylüler ve esnaf da bulundukları yörelerde yaptıkları eylemlerle tepki ve öfkelerini dile getirmeye çalışmışlardır. Bu eylemler polis, bekçi, asker tarafından engellenmeye çalışılmış, engellenemeyen eylemler birbirinden kopuk ve dar alanlarda tutulmaya çalışılmıştır. Devlet tarafından yaratılan baskı ve korku atmosferi ile kitleler etkisiz kılınmaya çalışılmıştır. Güçlerini birleştirmeleri ve birlikte hareket etmelerine mani olma girişiminde bulunulmuştur.
Gezi İsyanı sonrası devletin tüm baskı aygıtlarınca oluşturulan baskı, tehdit, korku, kaos vb. atmosferi ile ezilen ve sömürülen yığınların içte oluşan tepkilerinin, öfkelerinin dışavurumunu, devlet artık engellemekte zorlanıyor. Daha ilkel ve daha saldırgan yapıya bürünmesine rağmen kitleler üzerindeki devlet otoritesi daha da sarsılıyor. Artık korku ve kaos atmosferi giderek delinmeye başlamıştır. Ezilenler öfkelerini giderek daha etkin bir şekilde yansıtmaktadırlar. Yaratılan devlet heyulasının ürkütücü yüzü kitleler nezdinde etkisini kaybediyor. Saldırganlık bunun sonucudur ama bu saldırganlığa karşı daha radikal ve daha kararlı tavır takınılıyor.
Nitekim Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri kayyum rektör atamasına tavır almışlardır. Rektörler üniversitenin akademisyenleri tarafından seçilir. Ancak daha birkaç yıl önce R.T.Erdoğan tarafından hazırlanan faşist anayasa, yine Erdoğan tarafından delinmiş ve Boğaziçi Üniversitesi rektörünü kendisi tayin etmiştir. Bu çağdışı ihlali üniversite öğrencileri ve öğretim görevlileri kabul etmemişlerdir. Tepkilerini dile getirmişlerdir. Ancak Erdoğan/Bahçeli şürekası tarafından bu tepki ve alınan tavır bastırılmak istendiğinde, üniversite öğrencileri direnişe geçmişlerdir. Öğrencilerin bu direnişi tüm saldırı ve baskılara rağmen engellenememiştir. İstanbul dışında Ankara, İzmir, Bursa, Adana gibi illerde de saldırılara rağmen eylemler yapılmıştır. Eylemlere halk da sahip çıkmıştır. Pencerelere çıkarak tencereleri birbirine vurarak, sloganlar atarak öğrencileri desteklemişlerdir.
Boğaziçi’nden başlayan eylemlerin muhtevası ve politik sınırları giderek genişlemiştir. Üniversitede akademik taleplerle başlayan eylemler giderek faşizmin baskılarına karşı yönelen eyleme dönüşmüştür. Bu durum, bundan sonra eylemlerin ve mücadelenin önümüzdeki dönemlerde bu kulvarlarda daha keskin güzergahta yürütüleceğinin de göstergesidir.
Birleşik Mücadele Güçlerinin Oluşturulması
Bu koşullarda Birleşik Mücadele Güçleri (BMG) adı altında bir ittifak oluşturulmuştur. Bu ittifakta, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP), Devrimci Parti (DP), Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP), Mücadele Birliği Platformu (MBP), Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF) ve Partizan yer almışlardır.
Yukarıda belirttiğimiz objektif durum devrimci-demokratik güçler arasında özgün bir ittifakı dayatmaktadır. Ezilen, sömürülen emekçiler, Kürtler, Aleviler, kadınlar ve tüm ezilen yığınlar, politik güçlerin birlikte mücadelesini zorunlu kılmaktadır. Günümüzün nesnel koşulları faşizmin azgın saldırılarına karşı böylesi bir güçbirliğini ve birlikte mücadele etmelerini emretmektedir. Birleşik Mücadele Güçlerinin mücadelesinde ısrar edildiğinde işçilerin, köylülerin, öğrencilerin, kadınların birbirinden kopuk eylemleri giderek ortak bir mevzide birleştirilebilir ve mücadele daha ileriye taşınabilir. Bu perspektifte ısrar edildiğinde ezilen yığınların belli ve ileri kesimleri giderek birleşik mücadele içerisinde yer alırlar.
Böylece yeni mevzilerin oluşturulması ile verilen mücadelenin önü açılır. Son yaşadığımız gelişmeler bir kez daha bu gerçeği göstermektedir. Boğaziçi başta olmak üzere irili ufaklı işçi direnişleri, kadınların, LGBTİ+’ların, köylülerin, Kürt ulusunun ve Alevilerin mücadeleleri devam etmektedir. Hem bu direnişler hem de AKP-MHP faşist rejiminin son Gare hezimeti önümüzdeki süreçte mücadelenin daha keskinleşeceğini göstermektedir. BMG bu nesnel durumun sonucu ve çelişkilerin çözümünün adresi olarak ortaya çıkmıştır.