Erbakan’la yollarını ayırdıktan sonra AKP’yi kuran R.T.Erdoğan ve ekibinin 2002 yılındaki genel seçim programının en “çarpıcı” başlığı “3Y” olarak ifade ettikleri “Yolsuzluk, Yoksulluk ve Yasaklara” karşı mücadele idi. AKP’nin seçimi kazanmasında 3Y propagandasının etkili olduğu bir gerçek. R.T.Erdoğan’ın seçim propagandasına biraz da İslam sosu eklemesi, çoğunluğu Müslüman olan ülkede seçmenin kimi noktalarda güveni kazanarak AKP’yi hükümete taşıdı.
AKP, üst üste seçimleri kazandıkça hükümet olmanın da ötesine geçerek iktidar olmaya doğru yol aldıkça 3Y tam tersine doğru işlemeye başladı. Örneğin yasakların kalkması sadece AKP ve seçmeni için yürürlüğe girdi. Türban yasağının kaldırılması, İmam Hatip okullarının yaygınlaştırılması, televizyon ve yazılı basının ele geçirilmesiyle tüm muhalif basın ve yayına yasak getirilmesi AKP’nin kendi cephesinden “başarı” olarak tabana propaganda edildi.
Ancak örneğin yoksulluk en fazla AKP döneminde oldu. Betona yapılan yatırımın son bulmasıyla artan işsizlik beraberinde yoksulluğu da getirdi. Tarım ve hayvancılığın yok edildiği, temel gıda maddelerinin ithal edilmesiyle köylülüğün yoksulluğa itilmesi AKP döneminde daha da arttı. Pandemiyle birlikte kapanan iş yerleriyle binlerce insan işsiz kaldı ve yoksulluk arttı.
AKP döneminde yolsuzluk ve rüşvet de arttı. Bu dönemde kendisinden olmayan hiçbir patron ve yatırımcının ihale alma şansı olmamıştır. Tüm ihaleler AKP yandaşlarına verilmiş, R.T.Erdoğan ve çevresi bu ihalelerden milyon dolarlar kazanmıştır. Man Adası’na kaçılan paranın miktarı ile gündem olan R.T.Erdoğan, kamuoyunda giderek teşhir olsa da AKP içindeki birçok milletvekili, bürokrat ve bakan yolsuzluk yapmaya, rüşvet almaya devam etmiştir.
Herkes hırsız çuvalında!
AKP’nin bulaştığı en büyük yolsuzluk, 17-25 Aralık olarak bilinen süreç olmuştur. Eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın bir radyo programında verdiği bilgilerle bir kez daha gündeme oturan 17-25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk, birçok tartışmayı da yeniden gündeme getirdi. Erdoğan Bayraktar, itirafında “Dosyada ne varsa kabul ediyorum, benim suçum. Telefondaki konuşmalar bana aittir, tapeler bana aittir, renkli çekilen kameralar, teknik takiplerin hepsi bana aittir.”
“Devletin düzeltilmesi için hakikatten, Allah’tan korkan, vatanını ve milletini seven, üretim yapan, katma değer yüksek mal üreten insanların bir yerlere gelmesi lazım. Benim şimdi tuzum kuru, özel sektördeyim, beni şimdi attılar. ‘Reis’, sayın cumhurbaşkanım beni hırsız çuvalının içine koydu ve attı” dedi.
17-25 Aralık 2013 tarihi Türkiye’de AKP iktidarının devleti soyup soğana çevirdiği tarih olarak kayıtlara geçti. AKP içinde bazı çevrelerin rüşvet ve yolsuzluktan kendilerine pay verilememesinden hareketle, Eylül 2012 ve Şubat 2013 tarihlerinde ihbarda bulunmalarıyla dönemin Cumhuriyet Savcısı Celal Kara’nın başlattığı soruşturma çerçevesinde bazı iş insanlarının, bürokratların ve banka müdürlerinin “rüşvet, görevi kötüye kullanma, ihaleye fesat karıştırma ve kaçakçılık” suçlamalarıyla 17 Aralık 2013 tarihinde birçok ev ve iş yerine yapılan baskın sonucu milyonlarca liraya ve evraka el konuldu. Dönemin içişleri bakanı Muammer Güler’in oğlu Barış Güler, dönemin Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın oğlu Kaan Çağlayan, dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın oğlu Oğuz Bayraktar, iş insanı Ali Ağaoğlu, Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan ve Rıza Sarraf gözaltına alındı.
Büyük bir skandal olarak patlak veren rüşvet ve yolsuzluğa ilişkin yapılan ilk müdahale, soruşturmayı açan savcının görev yerinin değiştirilmesi oldu. Kamuoyu baskısı sonucu görevlerinden istifa eden dört bakanın “Yüce Divan”da yargılanması için TBMM yapılan oylamada bu bakanların “Yüce Divan”a gönderilmesine gerek olmadığına karar verilerek bir anlamda rüşvetçiler aklandı.
Dönemin Başbakanı R.T.Erdoğan, 17-25 Aralık rüşvet skandalının Gülen Cemaati tarafından yapılan bir kumpas olduğunu, cemaate bazı dershane ihalelerinin verilmemesi üzerine bu kumpasın kurulduğunu iddia ederek gerekçelerin üzerini örtmeye çalışmış; ancak bunlar yeterli gelmemiş ve ayakkabı kutularında çıkan milyon dolarlar her şeyi anlatmıştır.
Bu olay AKP iktidarının baştan sona rüşvet ve yolsuzluk içinde olduğunu tüm çıplaklığıyla ortaya koydu. Dönemin İçişleri Bakanı Efkan Ala, R.T.Erdoğan’ın oğlu ve ailesinin evlerinin çevresine özel tim yerleştirerek olası bir operasyonu önlemek istese de rüşvet ve yolsuzluk dosyaları ortalığa saçılmış ve bunların tümden yok edilmesine iktidarın gücü de yetmemiştir.
Rıza Sarraf’ın ABD’deki yargılanmasında yaptığı itiraflar da rüşvet ve yolsuzluk olayında R.T.Erdoğan ve AKP hükümetin işin içinde olduğunu göstermiştir. Halkbank üzerinden aklanan kara para ve İran’la yapılan altın ticaretiyle “ABD ambargosunun delindiği” gerekçesiyle R.T.Erdoğan’ın mal varlıklarına el konulması tehlikesine karşı NATO Haziran 2021 toplantısında R.T.Erdoğan, çeşitli tavizlerle durumu kurtarmaya çalışmıştır.
Biriken öfkeyi sokağa taşıyalım…
Pandeminin yönetilememesi, kapan iş yerleri, artan işsizlik, yoksulluk ve son dönemde yeniden patlayan eski ve yeni rüşvet olayları, AKP’yi freni patlayan bir araba gibi hızla yokuş aşağı yuvarlıyor. R.T.Erdoğan’la yollarını ayıran AKP’nin kurucuları arasında yer alan eski Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak, eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın itirafının ardından katıldığı bir TV programında “AKP’de itirafçılık döneminin başladığını” belirtti ve “buradan anladığım şu ki, ileri de göreceğiz, bu partide görev alanların ve o yönetimde görev alanların yüzde 80’i hatta yüzde 90’ı ileride itirafçı olacak. Çünkü itirafçılık başladı. AK Parti güçle ayakta duruyordu” dedi. Bu sözlerden de AKP içinde görev almış, bakan ve yöneticilerin % 90’ının rüşvet ve yolsuzluğa bulaştığı anlaşılmaktadır.
AKP’nin 2023 seçimlerine şimdiden hazırlandığı görülmektedir. Ortağı MHP’nin seçimde barajı geçmesinin artık mümkün olmadığı anlaşıldığı için seçim barajını MHP için % 10’dan % 7’ye indirilmesi de AKP yeniden iktidara taşımasına yetmeyecektir. Tek başına zaten iktidar olması mümkün değildir. Böyle bir durumda her türlü hileye ve başvuracak olan AKP’nin, paramiliter güçler vasıtasıyla çıkaracağı bir kaosun ardından seçimleri ertelemesi ve yeni bir OHAL uygulamasını gündeme getirmesi de AKP kurtaramayacaktır.
Kitlelerin biriken öfkesinin sokağa taşınması için başta komünistlere, devrimci ve ilericiler büyük görevler düşmektedir. Birleşik mücadele güçlerinin kampanyasında ilan ettiği İleri, Daha İleri hamlesinde sloganlarımızdan biri de “Unutma, Hesap Sor!” olmalıdır!