3 Eylül günü Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nce tahliye edilen Av. Aytaç Ünsal, adli yargılanma talebiyle başlatmış olduğu ölüm orucu eylemini 4 Eylül günü 215. gününde sona erdirdi.
Ünsal hakkındaki tahliye kararının 1 Eylül günü verildiği ancak 3 gün bekletilerek İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesine ve Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği anlaşılırken ölüm orucunun kritik günlerinde olan Ünsal’a dönük bu keyfi bekletme devletin katliamcı kimliğini tekrar ortaya koydu.
Nitekim hukuksuz bir şekilde tutuklanan ve yargılama süreci yürütülen Halkın Hukuk Bürosu avukatlarının uzun bir sürece bilinçli bir şekilde yayılan bu yargılama sürecinde ölüm orucu eyleminde olan Av. Ebru Timtik 27 Ağustos günü yaşamını yitirmişti.
Gizli ve açık tanık ifadeleri nedeniyle İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal’ın da arasında olduğu 18 avukata toplam 159 yıl 2 ay ceza verilmişti.
Yargılandıkları davada Ebru Timtik 13 yıl 6 ay, Aytaç Ünsal 10 yıl 6 ay hapse mahkûm edilirken açık tanıkların verdikleri ifadelerin polisin dayatması ve tehdidiyle olduğu ortaya çıkmıştı. Diğer taraftan “gizli tanık” ise bildiğimiz üzere devletin özellikle son süreçte sıklıkla uyguladığı, dava dosyasını yalan beyanlar üzerine güçlendirmek ve kısa yoldan ceza kesmek amacıyla kullandığı bir yöntem.
Toplumsal muhalefete dönük baskı ve sindirme, ezilenlerin birlikte mücadelesini tamamen yok etme amacını taşıyan devlet her aracıyla halka dönük saldırılarını boyutlandırırken bunun bir parçası olarak avukatları hedef alıyor. Devletin değil ezilen her kesimin haklarını savunan; işçi, emekçi, Kürt, Alevi, kadın, LGBTİ’lerin adalet arayışlarına eşlik edenleri hedefine koyan devlet ezilenlerin haklarına sahip çıkmasının önünü de kapatmaya çalışıyor. Yani avukatlara dönük gözaltı-tutuklama furyasının sebebi bir bütün ezilenlerin birlikte mücadele hattını yok etme, toplumsal muhalefeti sindirme kaygısı ile alakalı.
Hatırlayalım; çoklu baro sistemine geçiş de bunun bir parçasıydı. Geçtiğimiz günlerde adli yıl açılışında konuşma yapan Cumhurbaşkanı R.T.Erdoğan’ın söylemleri avukatlara dönük saldırıların hız kesmeden devam edeceğinin de bir habercisi oldu.
Adalet kimindi?
Beştepe’deki adli yıl açılış töreninde konuşan Erdoğan, “Teröristlerin avukatlığını yapanın teröristliğe soyunması mümkün değildir. Şayet yaparsa bunun bir bedeli olmalıdır. Dünyanın hiçbir ülkesinde böyle çarpık bir duruma izin verilemez. Önümüzdeki dönemde avukatlıktan teröristliğe uzanan bu kanlı yolun önünü kesmek için gerekeni yapacağız.
Hakimin, savcının, polisin, askerin yapamadığını, kamusal bir vazife icra eden avukat da yapmamalıdır. Yargının hiçbir unsuru, herhangi bir ideolojinin emrine giremez. Yargının tek ideolojisi adalet olmak zorundadır. Bir adalet kurumu olması gereken kimi baroların, terör örgütlerinin arka bahçesi, propaganda aracı, yasadışı faaliyetlerinin kılıfı haline dönüşmesi çok acıdır.
Uyuşturucu baronunu savunan avukat uyuşturucu tüccarlığına, katili savunan avukat cana kast etmeye, hırsızı savunan avukat hırsızlığa kalkışmıyorsa, teröristin avukatlığını yapanın da teröristliğe soyunması mümkün değildir” açıklamasını yaparak avukatlara dönük meslekten men uygulamasının geleceğinin işaretini verdi.
Savunmanın önünü kesen, zaten adaleti kendinden menkul olan yargı sisteminde adaletin yalnızca ezenden yana işlediğini gözler önüne seren TC devleti artık “demokrasi-adalet-hak-hukuk” kelimelerinin ardına gizlenmeye gerek görmemektedir. Olağanca açıklığıyla faşist karakterini ortaya koyan devletin politikalarının dillendiricisi olarak Erdoğan’ın adli yıl açılışındaki sözleri ezilenlerin birlikte mücadelesinin tamamen önünün kesilmesi için ellerinden geleni artlarına koymayacaklarına işarettir. Çünkü biliyoruz ki “terörist” ünvanı bu topraklarda sömürüye, zulme, katliama başkaldıranlara layık görülüyor.
Bütün bunlara başkaldıranlar eşit, özgür, sömürüsüz ve cinsiyetsiz yarınlar için mücadeleyi büyütmeye çalışırlarken gözaltı-tutuklama-infaz saldırıları ile karşı karşıya kalıyorlar. Bu saldırılara karşı adaletsizliğin çukurunda adaleti aramaya çalışan avukatlar da bir tercih yapmaya zorlanıyorlar. “Ya bizden olacaksın, adalet peşinde koşmayacaksın. Var olan hak ihlallerine göz yumarak bu ihlallerin savunucusu olacaksın. Ya da onlardan, o halde mesleğinden ihraç edileceksin” deniliyor.
Bu haliyle adaletin kimler için adalet anlamına geldiği daha alenileşiyor. Zaten bilinen gerçekler daha da gün yüzüne çıkıyor. Evet, adalet ezilenler için değil ezenler için işliyor ve işliyordu. Ancak adalet arayışı yarınları ezilenlerden taraf çevirmek için sürmek zorunda…