Yeni Demokrat Kadın (YDK) “25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü”ne ilişkin bir açıklama yayımladı.
http://ydk-online1.net/’te yer alan açıklamada şu ifadelere yer verildi:
“Egemenlerin emperyalist kapitalist sömürü düzeninin dünya üzerindeki savaş ve işgal politikalarıyla, ezilenlerin yaşamını tehdit ettiği, açlık ve sefaletin arttığı, ırkçlık-şovenizmin yükselişe geçtiği bir dönem de karşılıyoruz “25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü”nü. Egemenlerin yeni bir emperyalist paylaşım savaşı tehdidi devam ederken, dünyayı etkisi altına alan ezilenlere yönelik şiddet sarmalı, baskı ve sömürü politikaları ataerkiyi güçlendirmeye devam ediyor.
Dünya’da Ortadoğu başta olmak üzere Türkiye, T.Kürdistanı’nda egemenlerin şiddet sarmalından ataerkinin güçlenerek çıktığı ve erkek egemen tahakkümünü doğaya ve tüm canlılara, kadın ve LGBTİQ’lara, çocuklara yönelik her türlü baskı, şiddet ve sömürüsünü arttırdığı bir dönem de karşılıyoruz bu yılın 25 Kasım’ını.
1960 yılında Dominik Cumhuryeti’nde Trijillo Diktatörlüğüne karşı isyanı büyüten Mihrabel Kardeşler; Patria, Minevra, Maria Teresa faşist diktatörlüğünün askerleri tarafından tecavüz edilerek katledildi.
64 yıl önce Mihrabel Kardeşler’in faşist diktatörlük karşısında büyüttükleri isyan bugün erkek devlet şiddetine karşı mücadelemizde bizlere yol göstermeye devam ediyor.”
Faillerin suç ortağı erkek egemen düzeniniz
YDK açıklamasında AKP iktidarının İstanbul Sözleşmesine yönelik tavrına dikkat çekerek şunları vurguladı:
“AKP-MHP iktidarı tarafından dün İstanbul Sözleşmesi’nin fesih edilmesi, bugün ise 6284 kanunun, Nafaka hakkının revize edilme çabaları, Kürt kadın mücadelesinin kazanımı olan eşbaşkanlık olmak üzere kayyum saldırısıyla kadın kazanımlarının hedef alınması devletin kadın, LGBTİQ+ ve Kürt düşmanı politikalarının bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor.
Erkek şiddetiyle katledilen, kaybedilen, ‘şüpheli’ ölümlerle aramızdan alınan kadın ve LGBTİQ+’ların çetelesi tutulamaz hale geldiği boyut, çocukların kaybedilerek öldürülmesi, cinsel saldırı ile istismar edilmesinin ardında erkek fail-aile-devlet iş birliği karşımıza çıkmakta.
Devlet, failleri cezasızlık zırhıyla korurken, kutsallaştırdığı ailede erkek şiddeti, istismar ve emek sömürüsünü görünmez kılarak suç ortaklığını sistematik bir döngüde sürdürüyor.
İstanbul’da İlknur Uzuner ve Ayşenur Halil’i yarım saat arayla katledilişinin ardında fail erkek ile birlikte faili önlemeyen suç ortağı devlet var. Kürdistan’da failler devletin savaş politikalarının doğrudan etkisi altında olan aile-yargı-kolluk sarmalıyla korunuyor.
Çocuk Narin Güran’ın kaybedilişi, katledişinin ardındaki aile-devlet-erkek suç ortaklığında, üniversiteli genç kadın Rojin Kabaiş’in “şüpheli” ölümünde bu ortaklığı görüyoruz.
İşyerleri ve fabrikalarda ucuz iş gücü olarak görülerek patron-devlet iş birliği ile emeği sömürülen kadın işçiler, çalışma koşullarında baskı, taciz, mobbing’e maruz kalırken, örgütlenme hakkı gasp edilmeye devam ediyor.
Çalışma koşullarında maruz kaldıkları türlü şiddet ve emek sömürüsüne, örgütlenme haklarının gasp edilmesine Agrobay’dan Polonez’e kadın işçilerin direnişin en önlerinde yürüttükleri mücadele mücadelemize güç veriyor.
Direnişteki kadın işçilerin sadece patron değil, doğrudan devlet şiddetinin de hedefi haline gelmesi işyerlerinde patron-erkek-devlet şiddeti ve sömürüsüne karşı kadın işçilerin sesi mücadelemizde birleşiyor.”
Açıklamada son olarak şu ifadelere yer verildi:
“Heteroseksist saldırılarla örgütlenen nefret LGBTİQ+ların varoluşunu, yaşamını ve mücadelesini tehdit ediyor. Hapishanelerde siyasi kadın ve LGBTİQ+ tutsaklar doğrudan erkek-devlet şiddetinin hedefi haline geliyor, hasta kadın tutsaklar ölüme terk ediliyor.
Göçmen kadın ve LGBTİQ+’lar ayrımcı politikaların hedefi haline getiriliyor, Geri Gönderme Merkezleri’nde türlü şiddet ve işkenceyle yaşamları tehdit ediliyor. Her alanda erkek devlet şiddetinin sistematik saldırıları hız kesmeden devam ettiği bir dönemde karşılıyoruz 25 Kasım’ı.
Ataerkinin şiddet sarmalıyla birlikte katledilen, türlü şiddet biçimleriyle yaşamları tehdit altında olan kadın ve LGBTİQ+’ların, çocuklara yönelik cinsel saldırı ve ölümlerdeki artışın, sokak hayvanlarının işkence edilerek katledilmesinin kamuoyunda yarattığı infial hali sokaklarda kadın ve lubunyaların isyanına dönüştü.
Genç kadınların yoğunlukta olduğu binlerce kadın ve lubunyanın öfkesi hemen hemen her şehirde sokaklara, kampüslere taştı. Ataerkinin türlü saldırıları karşısında bizlere dayattılan bu düzeni kabul etmiyoruz. Erkek egemen faşist düzenin saldırıları karşısında dünyanın dört bir yanında kadın ve lubunyaların sesi yükseliyor.
Yaşamlarımızı kuşatan erkek devlet şiddetine karşı yalnız değil birbirimizin sesiyiz. Yükselen bu sesi birlikte isyana dönüştürelim.
Narin ve Rojin’in günler süren kaybedilişi karşısında erkek devlet şiddetine karşı sesimiz birleşiyor, mücadelemiz büyüyor.”