Uzunca bir süredir tartışılan taşeronlaştırmanın sonuçları egemenler cephesinden meyve vermeye devam etmektedir. Taşeronlaştırmayla yapılmak istenen güvencesiz, esnek çalıştırma sonuç itibari ile işçilerin örgütlenmesi, sendikalaşması noktasında ciddi bir engel oluşturmaya, hâkim sınıfların sömürü çarklarının daha iyi işlemesi noktasında ellerini güçlendirmeye devam etmektedir.
Emperyalist-kapitalist sistemin krizlerini aşmak noktasında ürettikleri Neo liberal politikalar işçi sınıfın birleşik mücadelesinin de önüne geçebilmeyi “başarmıştır”. Burada hakim sınıfların ürettikleri politikaların başarısında sınıfın örgütlerinin alternatif örgütlenmeler ve politikalar üretememesinin payını da görmeden geçmeyelim.
Peki, bunu nasıl başarıyorlar, taşeron nedir?
Kelime anlamı alt işveren demek olan taşeron, işçinin asıl patronunu hiç tanımadan aracı şirketler tarafından çok daha ucuz ve güvencesiz çalışmasının adı demektir. Taşeron şirket hiçbir sermaye koymadan, emek harcamadan işçilerin patronlarla yüz yüze gelmesini sağlamadan işçinin emeğinin bir kısmına komisyon olarak el koymak suretiyle kar eder çoğu yerde taşeron şirketlerde devlet eliyle kurulur.
Taşeronluk sisteminde egemenler birçok boyutuyla karlı çıkmaktadırlar. Birincisi asıl patron elini ateşe sokmadan ateşi maşayla tutmuş olmakta işçiye karşı sorumluluğu sırtından atmaktadır. İkincisi çok daha ucuz emek gücü satın almakta, emek gücü maliyetini düşürmekte karını bu yolla da artırmaktadır. Emek maliyetinin belli bir “standartta( en alt sınırda)” tutulması işçilerin asgari ücret vb. uygulamalarda asgari karın tokluğuna çalışmayı sistemli hale getirmeyi işçi sınıfına kabul ettirmiş olmaktadırlar. Üçüncüsü ve en esaslısı, işçilerin örgütlenmesinin önüne bu yolla rahatça geçilebilmektedir.
Taşeron firmalara kayıt olarak iş bulmak işçiler açısından kaçınılmaz bir durum bir zorunluluk haline getirilmekte sömürü düzeni geleceğini bu yolla garanti altına almaktadır.
Asıl işveren birçok farklı taşeron firmayla anlaşarak aynı işyerinde işçiler arasında çelişki yaratabilmekte Örneğin Soma da, Zonguldak’ta birçok maden ocağında onlarca farklı taşeron şirket olduğu bilinmektedir. Bu durumda bir kısım işçinin maaşı düzenli ödenirken bir kısmının ki aylarca ödenmeyebilir. Bir kısım işçi yıllık izin kullanırken bir kısmı kullandırılmaz vb. çelişki ortaya çıkarılmış olur( ayrım sadece dil, din, ırk ayrımı biçiminde yapılmamaktadır). İşçiler arasında ait hissetmeme kendilerini aynı sınıfa mensup görmeme gibi örgütlenme noktasında engel olabilecek birçok nedene yol açmaktadır. Bu sebeple egemenler cephesinden çıkarılan her yasa üretilen her politika sınıfı bölmek, işçiler ile patronların aynı gemide olduklarına inandırmak için sistemli bir biçimde üretilmektedir.
Özellikle taşeron işçiler kendilerini sürekli bir biçimde taşeron firmanın işçisi olarak görür ve Taşeronlaştırma esasta işçilerin işyerlerinde ortak patrona karşı ortak tavır almalarını, birleşik mücadele etmelerini engellemektedir. İşte tamda bu noktada işçilerin örgütlenmelerinin yoluna kalın setler çekilmiş olmaktadır. Tabi bunlara aynı iş yerinde olup ta farklı farklı çalışma yasarlına göre çalışan bu sebeplerle farklı sendikalara üye olmak zorunda kalan işçileri de sıraladığımızda işyerlerinde ortak mücadele bu gün yerle yeksan olmuş durumdadır.
Bu duruma birde sendikaların sınıf sendikacılığı perspektifini ‘aşmış’, günü kurtarmayı esas alan, ancak görev savmak için eylem yapan, koltuğunu korumaya çalışan, hareket etme sınırlarını hakim sınıfların işçi ve emekçileri bölmek için koyduğu yasalarla belirleyen, meşru mücadelenin zerresini dahi ortaya koymak noktasında irade gösteremeyen, sınıfa ihanet noktasına gelip dayanmış olan anlayışlarını da eklediğimiz de taşeronlaşmanın, esnek, güvencesiz ve kuralsız çalışmanın nasıl palazlandığını, kazanılmış hakların dahi bu gün nasıl kaybedildiğini, patronların nasıl bu kadar pervasızca at koşturduklarını yani patronların ‘başarısını’ anlamak güç olmasa gerek.
Somada ki katliam ve madencilerin bıraktığı miras!
Son altı ay içerisinde 1224 işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. İnşat, maden, tersane ve mevsimlik tarım işçileri başta olmak üzere iş cinayetlerinin en çok yaşandığı iş kollarının güvencesiz, taşeron çalışmanın en yoğun olduğu iş kolları olduğu bilinmektedir. Maden işçilerinin ortaçağ kölelik koşullarını aratmayan çalışma şartları köleliğin modernleştirilerek devam ettiğini de göstermektedir.
Her gün onlarca işçi iş kazalarında gerekli önlemler alınmadığı için, patronlar daha çok kar etsin diye hoyratça katledilmekte, işverenler ise “işçiler kendi hataları sebebiyle öldüler” diyebilmekte hiçbir sorumlu cezalandırılmadan, dahası patronlar teşviklerle ödüllendirilerek süreç devlet tarafından işletilmeye devam etmektedir.
Zira devletin kimin hizmetinde olduğu, iş güvenliği ve işçi sağlığı yasalarının patronların daha fazla kar etme güvenliğini sağlamak için çıkarıldığı açıktır. Soma’ya tank, polis, koruma ordusuyla giren tepki gösteren halka tokat atabilecek kadar gözü dönmüş R.T ERDOĞAN’ın şahsında hakim sınıfların halka vermeye çalıştığı mesaj çok açıktır. Baskı zulüm ve zorbalıkla devam ettirmeye çalıştıkları köhnemiş düzenlerinin başlarına yıkılacağını iyi bilir, korkarlar onun için saldırıda sınır tanımazlar.
Soma maden işçilerinden15 yaşında ki Kemal YILDIZ’ın maden ocağında hayatını kaybetmesi çocuk işçiliğine dair gerçekleri de bir kez daha gözler önüne sermiştir. Devletin 12 saat içersinde Kemal’in 15 değil 19 yaşında olduğunu açıklaması da halk kitlelerinin öfkelerini kontrol etmeye yöneliktir. Soma’da yaşanan katliama yönelik yapılan eylemlere kolluk kuvvetlerinin saldırısı sonucu hayatını kaybeden Beyoğlu belediyesinde taşeron işçisi olarak çalışan Uğur KURT’ta taşeronluk sisteminin bir cinayeti olarak görülmek zorundadır.
Sonuç olarak:
“her genel demokratik sorunun ortaya konmasında, keskinleştirilmesinde ve çözümünde herkesten önde gitme görevini pratikte unutan, sosyal-demokrat değildir.” … “kendini ‘öncü’ , ileri karakol diye adlandırmak yeterli değildir_ önde yürüdüğümüzü tüm öteki birliklerin kabul edeceği ve kabul etmek zorunda kalacağı gibi davranmak gereklidir.(…) (Lenin, işçi sınıfının partisi üzerine sf. 170/171) Lenin sosyal demokratlara hatırlattığı sorumluluklar bu gün devrimciyim demokratım diyen her örgütün muhakkak sorumluluğu olamaya devam etmektedir.
Bu gün görevlerimizi hatırlamak ortaya çıkan örgütsüzlüğü dağıtmak alternatif örgütlenmeler yaratmak, araçlarımızı etkinleştirmek, yol haritaları çizmek, politikalar üretmek bizim esas işlerimizden birisi olduğunu bildiğimize göre pratikte çalışmalarımızın kendiliğinden yüzmesine izin vermemek zorunludur. Çok açık ve net bir şekilde güvencesizlere yönelmemiz ve örgütlenmemiz gerekmektedir. Gezi ayaklanması ile birlikte gelişen yeni süreç yeni sorumluluklar ve görevler demektir. İşçi sınıfına yönelen her yeni saldırı eskisinden çok daha büyük dirençlerle karşılaşacağı açıktır. İşçi sınıfının biriken öfkesi patlama noktalarını ortaya çıkarmıştır.
Hakim sınıfların zayıf karınlarına vurmak işçilerin ekonomik-demokratik talepleri noktasında cüretli adımlar atmak zorundayız yanlış yapma ihtimalimiz pahasına sınıfa gitmekten korkmadan öngörülerimizi kaydederek, deneyimlerimizden öğrendiklerimizi hayatın kendisine geçirerek yarının inşasında elimizi taşın altına koymalı, işçi sınıfının gelmesi kaçınılmaz, bilimsel bir gerçek olan isyanlarına hazırlık sürecimizi örgütlemeliyiz.
Soma’da yaşanan saldırılara karşı devlet cephesinden geliştirilmeye çalışılan kitleleri kendi çığlıklarında boğma girişimine karşı her alanda örgütlü mücadeleye cesaretle ilerleyelim. Ya bu suskunluğun içinde boğulacağız, ya bu suskunluğu yıkacağız