Toptaş’ın verdiği röportajda olayı yargıya taşıyacağını belirtmesi üzerine kadınlar “Korkmuyoruz” ve “Hesaplaşmaya hazırız” dediler.
Kadınların günlerdir taciz beyanları ile büyüyen ifşaların odağındaki yazar Hasan Ali Toptaş var.
Röportajında iddiaları reddeden Toptaş, mahkeme önünde hesaplaşacağını söylerken, Toptaş tarafından tacize uğradığını beyan eden kadınlar şimdi bu ifşaları kuracakları bir ağ ile örgütlü mücadeleye taşımaya hazırlanıyorlar.
Toptaş tarafından tacize uğrayan kadınlar Milliyet gazetesine konuştu.
Röportajın tamamı şu şekilde:
“Tacizden sonra ithafı kaldırdım”
Pelin Buzluk:
“Bana cinsel saldırıda bulunmasını 2011 yılı olarak hatırlıyorum. Cinsel saldırısından sonra kendisini hiç görmedim. Ancak o, saldırıdan hemen sonra yaşananları normalleştirmeye çalışarak benimle iletişim kurmaya çalıştı. Üzgün ya da pişman değildi. Bir süre sonra ben kendisinin iki Facebook hesabını, telefonunu engelledim.
Tacizci ve saldırgan olduğunu bilmeden önce benim gözümde saygın bir yazardı, bu nedenle kendisine bir öykü ithaf etmiştim. Zaten o da insanların kendisine duyduğu saygıyı, itibarını ve edebi kimliğini kötüye kullanarak tacize, saldırıya yeltenmiyor mu? Ne tuhaf ki itibarına, edebiyat piyasasındaki gücüne güvenerek gerçekleştirdiği taciz ve saldırıları haklı çıkarmak için de yine bir zamanlar o insanların gözünde saygın biri olmasını kullanıyor şu an.
Hiç anılmayan bir nokta daha var: Saldırıdan sonraki ilk dizgide bu ithafı kaldırdım. Ayrıca benim öykü ithafım yalnız ona mahsus değil, ilk iki kitabımda hemen her öyküde bir yazara ithaf ya da alıntı var. Henüz kendisiyle tanışmadan önce yayımlanan ilk kitabım ‘Deli Bal’daki bir öykümde de kendisinden bir epigraf vardı ki, onu da kaldırdım. Mümkün olsa varlığını kesin olarak belleğimden silmek isterdim. Şunu da söylemeliyim: Cinsel saldırıya uğramış bir kadın olarak, failin kendini kurtarmak için ürettiği bahanelere cevap vermek zorunda kaldığım için öfkeliyim. Adımın onunla yan yana yazılması, fotoğraflarımızın yan yana konması midemi bulandırıyor.
Bu olayın tarafları Hasan Ali Toptaş ve Pelin Buzluk’tan ibaret değil. Toptaş’ın cinsel tacizine, saldırısına uğramış birçok kadın var ve her biri için böyle bahaneler üretebilecek mi, merak ediyorum. Toptaş kendini kurtarmaya çalıştıkça batacak. Çünkü ifşa edilme süreci bitmedi.”
“Gerçekle yüzleşilmeli”
Amy Marie Spangler:
“2007 yılında Hasan Ali Toptaş’ın fiziksel tacizine maruz kaldım ve bunu yıllar içerisinde anlattım. Bunu anlatmak çok kolay olmuyor. 13 yıl boyunca içimde taşıdığım bir şeydi bu.
Dolayısıyla Leyla Salinger’ın paylaşımını görünce ‘Ben de merak ediyorum’ diyerek retweet ettim. Olay oradan büyüdü ve insanlar dökülmeye başladı. 2007’de tacize uğradığımda kendimi çok yalnız hissediyordum fakat zaman içerisinde anlattıkça, anladım ki herkesin bildiği sırlardan biriydi bu. Bir mail adresi [email protected], oraya yazan çok insan var.
Şimdi önemli olan tüm bu enerjiyi doğru kanalize etmek. Şu an bir ağ kurmak çabasındayız ki bu harekete zarar verecek adımlar atılmasın. Kadınların başlarına gelenleri anlatabilecekleri bir mecraya ihtiyaçları varmış. Bize yapılanların ne olduğuna, bunları yaşayanların ne yapması gerektiğine dair eğitilmesi gereken bir dönemden geçiyoruz. İstanbul Sözleşmesi yürürlüğe girmediği için ‘Kadın beyanı esastır’ konusunda önümüzde engeller var.
Diğer yandan doğru mekanizmaların kurulması gerektiğini düşünüyorum, ille de her şey mahkemede bitecek diye bir şey yok. Kadınlar taciz gerçeğiyle yüzleşilmesini ve bunların önlenmesini istiyor. Bunları engelleyebilecek mekanizmalar nelerse bunları kurmaya çalışacağız. ‘Erkektir yapar’ toplumsal bir normdur. Bu gibi toplumsal normların değişmesi gerektiğini söylüyoruz. Bu uzun soluklu, köklü bir mücadele.”
“Sıkı bir okuruydum”
Leyla Salinger:
“Ankara’da öğrenci olduğum 2011 yılıydı. Aynı zamanda sıkı bir Hasan Ali Toptaş okuruydum. Toptaş’la sosyal medya üzerinden tanıştık. Beni yazı evine davet etti. Burada bana fiziksel tacizde bulundu.”
“Korkmuyorum”
Nazlı Karabıyıkoğlu:
“20’li yaşlarımın başındaydım. Algılamaya, öğrenmeye çalışırken yazdıklarımı dergilerde yayımlatmaya başlamamla beş-altı yaşlarından beri hayalini kurduğum tek mesleğe -yazarlığa- adım atmış oldum. Ya birinden aldım mail adresini ya da kendi sitesinden ulaştım; tam hatırlayamıyorum. Ona yazdıklarımı okumak ve yorum yapmak için vakti ve isteği olup olmadığını sordum. Kabul etti. Dünyalar benim olmuştu. Usta-çırak ilişkisi olarak gördüğüm ilişkimiz böylece başlamış oldu.
Birçok mail gönderdim. 23 yaşımdayken, yani 2008-2009 civarı MSN vardı, oradan yazışıyorduk. Çok uzun bir süre neredeyse her gün, saatler süren sohbetler ettik… Aramızdaki iletişimin değişip farklı bir tarza bürünmesinin ilişkimizin hangi aşamasında gerçekleştiğini tam olarak söylemek benim için zor…
Eryaman’da bir evi vardı; eşinin ve kızının yaşadığı eve yürüme mesafesinde bir ‘yazı evi’ydi burası. Oradan benimle konuşuyordu. Telefonda taciz etmeye başladı. Uygunsuz bir fotoğraf gönderdi. Bunu istemiyordum ama söyleyemiyordum. İtiraz edemedikçe o tarz mesajları devam etti; telefon konuşmaları devam etti.
Ona sohbetlerimizi bitirmek istediğimi söylemedim ama yavaş yavaş telefonlarını açmamaya başladım. Sonra bir gün bana uzun bir mail attı ve ‘küstüğünü’ ve artık benimle konuşmak istemediğini söyledi. İlişkimiz böylece bitti. Bugün 35 yaşındayım. 12 yılda Toptaş’ın eylemlerinin taciz olarak adlandırabilmem uzun zamanımı aldı.
Biz Toptaş’ın bizlere yaptıklarının taciz olduğunu anlayıp kendimize bile söyleyemedik; söylediğimizde gecelerce uyuyamadık. Toptaş yaptıklarını çok iyi biliyor. ‘Kanıt göster!’ diye bağıran güruha söyleyebileceğim tek şey kanıtların derimin altında olduğu. Hukuksal süreçleri başlatabilirsiniz beyler, buyurun başlatın.
Hatta lütfen başlatın. Korkmuyorum. Korkmuyoruz.”
“Hesaplaşmaya hazırım”
Ayşe Taşkın:
“Evliyim, iki çocuğum var. 14 yaşındaydım. Hasan Ali Toptaş ve eşi bizim mahallemize taşındı. Yeni evlenmişlerdi. Ankara’nın Sincan ilçesinde yaşayan dört kızdık. Bizimle ilgilenirlerdi, hatta Toptaş’ın ‘Romanlara karakter olacak tiplersiniz’ sözünü hatırlıyorum. Böyle bizi onore eden konuşmaları olurdu. Ama küçüktük. Karı-koca bizi evlerine davet ettiklerini hatırlıyorum.
Orada ‘Özgür bireylersiniz, burası çok küçük bir yer. Seks özgürlüktür’le başlayan cinsel içerikli konuşmalar nedeniyle evden nasıl çıktığımı hatırlamıyorum. Kendisiyle hukuk önünde hesaplaşmaya hazırım.”