GüncelManşet

Suriye’deki Gelişmeler Işığında;Antakya’da Neler Oluyor?

Birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, dünyanın en eski yerleşim yerlerinden biri olan Antakya bugünlerde diken üstünde.

Araplardan Yahudilere, Alevilerden Hrıstiyanlara; aynı topraklarda değişik inanç ve milliyetlerin yan yana yaşaması, yaşayabilmesi üzerinden dillendirilen “hoşgörü kenti” sıfatı giderek mazide kalıyor.

Antakya’nın tarihin derinliklerinden uzanıp gelen bir arada yaşama kültürü, TC devletinin her dönem temel hedefiydi. Antakya’da yaşayan Ermenilere, Yahudilere yönelik katliamlarla bu kesimleri tasfiye eden, 1938’de Antakya’yı anavatana katan ve ismini Hatay olarak değiştiren Türk hakim sınıfları o günden bu yana inkar ve asilimasyon politikasını sürdüregeldi. Amik ovasında/Kırıkhan yaşayan Ermeni ve Arapların çeşitli bahanelerle göç ettirilerek yerlerine özellikle Karadeniz’den devletine bağlı Türklerin yerleştirilmesi örneğinde karşımıza çıkan politika, Antakya’nın hemen her yerinde tanık olabileceğimiz ve bugünde hala devam eden bir gerçek.

Birçoğumuz Türkiye’nin tek Ermeni köyü olan Vakıflı’nın Antakya/Samandağ’da olduğunu bilir ancak bugün yerinde yeller esen diğer Ermeni köylerinin akibeti ise çok bilinmez. Antakya aslında örneğine coğrafyamızın her karış toprağında karşılaştığımız asimilasyon ve Türkleştirme uygulamalarının en yoğun şekilde yürürlüğe sokulduğu yerlerden. Ermenice ve Arapça olan yer isimlerinin değiştirilmesinden, Türk ve Sünni kesimler dışındaki millet ve inançların dili, kültürü ve inancını yeniden üretebileceği alanların birer birer yok edilmesine kadar çok sayıda örnek vermek mümkün.

Antakya her şeye karşın Arap Alevilerinin inanç merkezi Ziyeretlerin/Türbe, Kilise, Havra ve camilerle yan yana durabildiği ender yerlerden. Kuşkusuz bu durum devletin hoşgörüsünden değil bölge halkının zengin tarihsel geçmişinden ve kültüründen kaynaklanıyor.

Arap Alevi nüfusunun yoğun olduğu ve hemen her alanda etkisini hissettirdiği Antakya, Suriye’de yaşanan gelişmeleri en yakın hisseden kentlerden.

Esad, TC’ye Karşı Bir Güvence!

Bunun tek nedeni elbette ki Suriye ile sınır olması ve komşuda akrabaların olması değil.

Bölgede yoğun bir şekilde yaşayan Arap Alevilerinin Hafız Esad’dan bu yana rejimine yönelik bakışı ve TC devletinin Sünni referansları bu durumun temel nedenlerinden. Kürt ve Türk Aleviliğinden oldukça farklı bir içeriğe sahip olan Arap Aleviliği/Nusayrilik, devletin inkar ve asimilasyon politikaları karşısında Suriye’de iktidarı ele geçiren Hafız Esad’ı önemli bir dayanak olarak gördü.

Esad’ın Alevi kimliği ve özellikle bölgeyle yakından ilgilenmesi; Suriye’de Araplar için çeşitli iş-eğitim olanakları, Alevleri için ayrıcalıklar sağlaması Arap Alevilerinin baba Esad’a yakın durmasına neden oldu. Hafız Esad öldüğünde Antakya’da evlerin balkonlarından, arabalara kadar hemen her yere asılan Hafız Esad posterleri ne demek istediğimizi daha iyi anlatır herhalde.

Özellikle devletin geçmişten bugüne yürüttüğü geleneksel, Alevi-Sünni ayrımını derinleştirme, birbirine düşürme politikası karşısında Esad, sığınılacak bir liman, önemli bir güç odağıydı. Arap Alevilerinin birçoğu bu durumu 80’li yıllardan yaşanan örneklerle açıklar. Alevilere yönelik Maraş, Sivas, Çorum katliamları yaşanırken, Antakya’da bu çapta benzer bir saldırının olmamasını Arap Alevileri, Esad’a bağlar.

Kuşkusuz 10 yıllık AKP hükümetinin İslamcı referansı, Alevileri dıştalayan, aşağılayan politikalarının bu algıyı güçlendirdiğini ve kopuşu derinleştirdiğini söylemek mümkün.

Antakya bugün gergin, ekonomik anlamda hırpalanmış bir kent görüntüsü veriyor. TC’nin sayıyı arttırmak için yaptığı açık çağrılarla iyice büyüyen mülteci akını, kentin temel gündemi. Gerginliğin temeli de bunun üzerinden yükseliyor.

Muhalifler Arap Alevilerini Tehdit ediyor!

Antakya’yı Esad’a yönelik savaşın komuta merkezi haline getiren TC, bu gerginliği bilinçli bir şekilde her gün körüklüyor.

Devletin, mültecilere açık desteği ve bölge halkına yönelik küstahlığı; saldırıları, tacizi besliyor. Örneğin, hemen her gün mültecilerle Aleviler arasında bir kavga haberini duymak mümkün. Esad ve en önemlisi Alevi karşıtı mülteciler, TC devleti tarafından el üstünde tutuluyor. Antakya merkezden Samandağ’a giden bir mülteci yol parası istendiğinde “babamı arayın o versin(Erdoğan kastediliyor)” diyebiliyor. Ya da şehrin ortasında Alevilerin yoğun olduğu bir bölgede “Esad’dan sonra sıra size gelecek hepinizi keseceğiz” diye bağırabiliyor.

Kent merkezi adeta mülteciler tarafından işgal edilmiş durumda. Kendi halinde, Esad’ın zulmünden kaçanlar bir yana bu kesimlerin birçoğu İslamcı örgütlerin militanları. Silahlı geziyorlar, kadınları taciz ediyor, işyerlerine saldırıyorlar. Çekmece beldesinde bu militanlar üç gün üst üste evlere girip hırsızlık yapmaya çalıştı. Belde sakinlerinin üç gece boyunca gözüne uyku girmedi. Haber verilen jandarma ve polis ise dostlar alışverişte görsün kabilinden görünmek dışında hiçbir şey yapmadı.

Mülteciler, Arap Alevilerine, “Esad gitsin sıra size gelecek, senin dükkanın benim olacak” biçiminde tehditler savurabiliyor.  Yaşadıkları topraklardan kaçan, yakınlarını Esad zulmüne kurban veren Suriyelilerin mağdur olduğu bir gerçek. Ancak en azından Antakya’da durumlarının bölgede yaşayan birçok insana göre iyi olduğu söylenebilir. Hatta devletin yardımlarıyla Arap Alevler tarafından yapılan birçok iş onlara veriliyor. Birçok tüketim malzemesi onlara yarı fiyatına satılıyor. Genel anlamda epey para harcadıkları dikkatlerden kaçmıyor.

Antakya hastaneleri Esad’a karşı savaşan mücahitlerle dolup taşıyor. Hastaneler, bölge halkı yerine mültecileri tercih ediyor. Muhaliflerin doktorlara yönelik hakaretleri ve özellikle Alevi olanlara yönelik nefretleri halk arasında çok sık konuşuluyor. Esad diktatörlüğüne karşı savaşan örgütlerin sınıfsal bir bakış açısından yoksun olmaları ve sorunu Alevi-Sünni şeklinde mezhepsel düzlemde algılamaları; Esad’ın Alevi olmasından hareketle tüm Alevilere yönelik düşmanlık geliştirmesini getiriyor.

Esad’a karşı cihat savaşı veren yaralı askerler doğrudan Özgür Suriye Ordusu komutanı Riyad el-Esad tarafından ziyaret ediliyor. Suriyeli muhalif komutanların oldukça saygı gördüğü, MİT’in korumasında hareket ettikleri herkes tarafından biliniyor.

TC, Mezhep Çatışması Yaratmaya Çalışıyor!

Zaten devlet yalnızca yaralıları tedavi etmiyor doğrudan Suriye’ye girip savaşıyor. Mülteci gibi Suriye’ye girip eylem yapan sonrasında yeniden Türkiye’ye dönen Türk askerlerinin varlığını artık küçük çocuklar bile biliyor. Antakya’dan Suriye’ye yoğun bir silah sevkiyatı yapılıyor. Silahların ambulanslarla taşındığı, Türk askerlerinin kaymakamın tahsis ettiği minibüslerle Suriye’nin Şabanlı köyü karakoluna saldırıp geri döndüğü biliniyor. Gizlenmeye çalışılsa da geçtiğimiz günlerde Halep’te Türk askerlerinin öldüğü haberleri de bunu ispatlıyor.

Öte yandan Afganistan’dan, Pakistan’dan, Libya’dan Esad’a karşı savaşmak için gelen İslamcı gruplar, Suriye’de yürütülen savaşın Esad’dan çok Alevi/Şiilere karşı Sünnilerin savaşı olarak algılandığını gösteriyor. Muhaliflerin ele geçirdiği sınır kapılarından birinde bekleyen Arap Alevi tır şoförlerinin bu grupların tek kelime Arapça bilmemesi yüzünden günlerce kapıda beklemesi de bu durumun bir izdüşümü.

Özetle Arap Alevileri kendilerine yönelen öfkeli bakışların her geçen gün artmasından endişeli. Her gelişmeyi can kulağıyla takip ediyorlar. Çok ciddi bir politikleşme durumu yaşanıyor. Esad’ın kazanmasını istiyorlar çünkü kaybederse İslamcı grupların kendilerine yöneleceklerinden korkuyorlar.

Esad kazanırsa da, gelen binlerce insanın geri dönemeyeceğinden ve TC’nin desteğiyle kente yerleşmesinden endişe duyuyorlar. Bu kesimlerin Alevilere yönelik nefretleri ve düşmanlıkları, bölge halkının tedirgin olmasına neden oluyor.

Elbette yalnız bu da değil. Türk egemen basını Esad katliamlarından söz ededursun Halep ve Şam’da her gün Alevilere yönelik bir katliam haberleri yayılıyor.

Malatya’da Alevilere yönelik saldırlar devletin mezhep çatışmasını, böl-parçala yönet” politikasını geliştireceğini gösteriyor. Suriye gündeminde Alevi Esad’a karşı Sünni El Kaide militanlarını, Selefileri örgütleyen, her türlü desteği sunan Türk devletinin adımları da bunu gösteriyor.

Ülkeyi diktatörlükle yöneten Esad rejimine karşı yürütülmesi gereken haklı mücadele, emperyalistler, onları işbirlikçi uşaklarının müdahalelerinden bağımsız bir şekilde yol alabilmeli. Aksi durumda Esad devrilse de, Sünni inancına sahip Suriye halkının yaşadığı yoksulluk ve sömürüde öz olarak bir değişim olmayacak!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu