Güncel

SULTAN KARADAŞ | İnsanların içinde, insanlık mücadelesinde bir yaşamdı onunkisi…

Çevresinde saygıyla tanınan ve anılan biridir. “Pandemi olmasaydı” diyor herkes, “devasa bir kitle olurdu cenazesinde.”

Devrimciliğin en önemli kıstaslarından biridir, devrimci ilke ve düşünüş tarzını “özel” denilen bireyci hayatla uyumlu hale getirmek…

Olgunluk ister, hesaplaşma ister, açıklık ister. Önemlidir ama önemli olduğu kadar da zorludur. Hele de devrim mücadelesinin en örgütlü ve sıcak çemberinden bir adım geri atarak, sistemin tüm bireyci yaşam şartlarını insanın omzuna yüklediği bir yaşam içerisinde bunu yapmaya çalışıyorsa insan…

Zorluk ikiye katlanır, aynı zamanda bireyci yaşamın her an dökülebilen allı pullu, bir o kadar da ikiyüzlü sistematiğiyle baş edilmek zorunda kalınılır.

Bu zorlukla baş etme iddiasını taşıyan ve gündelik yaşamına bunu mütevazi bir şekilde sindiren bir insandı Sultan Karadaş. Sultan Abi’miz.

Her eylemin, her etkinliğin olmazsa olmazlarından olan Sultan Abi’yi en çok sevdiği ve ezberden söylediği şiirlerinden tanır. Bazen bir etkinlikte duyulur sesi (ama en çok da Bertolt Brecht’in “Partiye Övgü” şiiriyle…) bazen bir konuşma orta yerinden kesilir, Sultan Abi’nin şiiri dinlenilir.

Bitmez bir heyecanı vardır, her yaştan ve her cinsiyetten yoldaşını her gördüğünde o heyecanını paylaşır ve mutlaka uğrar onun “nasılsın yoldaş?” sorusu. Can sıkıntısından da anlar coşkudan da, her seferinde İbrahim’in yoldaşı olduğunu vurgulayarak anını seninle paylaşır.

2015 sonrası başlayan darbe sürecinde de bitmeyen moral kaynağıydı Sultan Abi. Kolektifin sorunları canını sıkar, kafa yorar, anlamaya çalışır, olgunluğunu asla elden bırakmadan doğru tavrı alma çabasına girerdi. Bunu yaparken de sürecin her bir yoldaşı nasıl yıprattığını görür, her daim politik tutumuyla moral verirdi, deneyimlerini paylaşırdı.

İnsanların içinde, insanlık mücadelesinde

Devrimci değerleri hayatını biçimlendirirdi Sultan Abi’nin. Bunu cenazeden birkaç hafta sonra ailesine ve hasta bir yoldaşına yaptığımız ziyaretteki sohbetlerden bir kez daha anladık.

Eşi, çocukları, torunları, kardeşleri, yeğeni… Ve bizler, sadece ondan konuştuk. Onun yokluğunun nasıl bir acılı boşluk yarattığından. Ailesi, yakınları ve Partizan yoldaşları bizler için hala yaşıyor Sultan Abi.

70’li, 80’li, 90’lı ve milenyumlu yılların devrimci insanı o. Yeri öyle kolay dolar mı? Ailesiyle kurduğu ilişki de politik, yoldaşları ile kurduğu da… Evlatları onu sadece bir baba olarak değil, dost ve yoldaş olarak da görüyorken bu boşluğu, ölümü kabullenmek doldurabilir mi?

Kimin düğünü, cenazesi, yemeği, daveti varsa orada olan Sultan Abi; aynı zamanda hangi kurumun etkinliği varsa dayanışma içerisinde oradaki yerini de alır, kendi gönül ve emek verdiği kolektifinin dışında birçok kurum için davetiye dağıtmaktan asla geri durmaz.

Çevresinde saygıyla tanınan ve anılan biridir. “Pandemi olmasaydı” diyor herkes, “devasa bir kitle olurdu cenazesinde.” Pandemi olmasına karşın yüzlerce insanı buluşturmuştu Sultan Abi’nin ölümü. Çünkü yaşamı boyunca insanların yanında, insanlık mücadelesinin içindeydi.

Yüreği genç devrimci heyecanıyla sarsılırdı

Sultan Abi’nin en önemli özelliklerinden biri olgunluğuydu. Politik meselelere yaklaşımda, insan ilişkilerinde…

Ama sanılmasında ki insan olgunlaştıkça yüreği genç bir devrimci gibi heyecan duymaz. Sultan Abi’den bahsediyoruz. Bir yoldaşı onun yakın zamandaki heyecan dolu anlarından bahsediyor, biz dinliyoruz.

Gezi İsyanı zamanı, bu isyanı taa içinde duyuyor Sultan Abi ve günlerini parkta ve çatışmaların arasında geçiriyor.

Sıra Kobanê serhildanlarına geldiğinde Esenyurt sokaklarını düşmana dar eden gençlerin safıdır yanı. Gerçi gençler, taş ve türevleriyle düşmana öfkesini sergilemesine izin vermez elbet ama Sultan Abi bir yolunu bulur, taş toplar gençlere, işlerini kolaylaştırır.

Mecbur eve gitme vakti geldiğinde ise yüreği hala o çatışma sokağında, gözü yukarıda gezinen helikopterde, kulağı uçuşan mermi sesleri ile sloganlardadır.

Savaş naralarımız hiç susmayacak Sultan Abi

Hastalığı ile hep savaştı Sultan Abi. Felç dediler yendi, kendinden ve bedeninden yeniden yaşama dönmesi konusunda umut etmekten asla vazgeçmedi.

Ama ölüme “hoş geldi, sefa geldi” demekten de çekinmedi. Çünkü hayatın yasasını biliyordu ama biraz daha kalıp o devrimci heyecanını yaşamak ve Esenyurt’ta kolektife yararlı olmaya, bunun için yoldaşları ile yaptığı planlamaları hayata geçirmek istiyordu.

Hasta yatağında ölüme “hoş geldi, sefa geldi” dediğine, çocukları da şahit. Tabii ki de böyle der Sultan Abi, çünkü o şiirle beslemiş devrimci ruhunu ve bilir Che’nin ölümsüz dizelerini, ona atıfta bulunur: “Ölüm nereden ve nasıl gelirse gelsin / Savaş naralarımız kulaktan kulağa yayılacaksa / ve silahlarımız elden ele geçecekse / ve başkaları mitralyöz sesleriyle / ve de savaş ve zafer naralarıyla / cenazelerimizde ağıt yakacaksa / ölüm hoş geldi sefa geldi!”

Savaş naralarımız hiç susmayacak Sultan Abi, ta ki zafer naralarıyla yerin altında ve üstündeki tüm yoldaşlarımıza verdiğimiz zafer narası sözünü tutana dek!

Bir Yoldaşı

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu