EmekGüncel

SÖYLEŞİ | Lila Kağıt İşçileri Direnişe Devam ediyor!

Lila Kağıt Fabrikası işçilerinin uzun süreye yayılan direnişlerinin nasıl geçtiğini, bu süreçten beklentilerini ve kamuoyuna dönük taleplerini Selüloz-İş Sendikası Örgütlenme Uzmanı Aykut Günel ile konuştuk

Tekirdağ Ergene Ulaş OSB bulunan Lila Kağıt Fabrikası kağıt bazlı hijyen ürünleri pazarının büyük şirketlerden biri. Fabrikada çalışan işçiler çalışma koşulları ve gasp edilen hakları için Türk-İş’e bağlı Selüloz-İş Sendikası’nda örgütlenirken, 60 işçinin “sendikalaştıkları” gerekçesiyle işten çıkarılmasıyla başlayan direnişleri 258. gününde* devam ediyor.  Örgütlenme Uzmanı Aykut Günel yaşadıkları direniş sürecini gazetemize değerlendirdi.

– 250. günleri aşan direnişiniz devam ediyor. En son 60 işçi işten çıkarılmıştı. İşten çıkarmalar devam ediyor mu, direniş süreci ne durumda?

– Bugün fiili olarak direnişin 258. günü. Bir yıldır da örgütlenme çalışmamız devam ediyor. İşten atılan işçi sayısı olan 60. Şu an örgütlenmeden kaynaklı, sendikal nedenle herhangi bir işçi atılmıyor. Çünkü işveren şunu çok iyi biliyor ki; biz bu direnişe devam ettiğimiz sürece, bu direniş çadırı fabrikanın önünde olduğu sürece işçi çıkartamıyor. İşçi çıkardığı andan itibaren burayı büyütmek anlamına gelir bu.

Bu süreçte birkaç kere işverenle görüşme yapıldı ama koşullarımız birbirinden çok farklı olduğu için o görüşmelerden olumlu bir sonuç çıkamadı. Halihazırda üyelik çalışmalarımız devam ediyor.

– Bu işyeri aslında Türkiye’de önemli bir pazarı da olan bir yer. Böyle bir yerde işe geri iadenin olmamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

– Temizlik ürünleri, peçete, tuvalet kağıdı, hijyen ürünleri bağlamında düşündüğümüz zaman Türkiye pazarında 3. sırada. Ama asıl olarak işyerinin yaptığı üretimlerin yüzde yetmişini ihraç eden bir fabrikadan bahsediyoruz. Hatta mevcut çalışan sayısıyla, mevcut üretim kapasitesiyle ve ek lokasyonda bu kadar işçinin çalışması anlamında düşündüğümüz zaman bu hijyen ürünleri sektöründe Avrupa’da ikinci sırada. Yani bundan sadece bir tane büyük şirket var Avrupa’da.

Ama bildiğiniz gibi işveren sadece itibarını düşünmüyor, sendika olduğu zaman ya da işten çıkarttığı işçileri sendikal nedenle işten çıkardığı işçileri geri aldığı zaman, aslında tam tersi o zaman itibarının bozulacağını düşünüyor.

Bir yıldır biz nasıl ciddi bir emek veriyorsak, işveren de toparlanmak için bütün yasal, yasadışı bütün yolları kullanıyor. İşten atmadan tutun da ilk dönemde insanların e-devlet şifrelerini istemeye kadar.

– Direnişiniz neredeyse 1 yıla yaklaşmak üzere. Direnişi bu süreye taşıyan motivasyonu merak ediyoruz, nasıl sürdürüyorsunuz? Sonuçta işçiler direnişte ve çalışmıyorlar. Bu nasıl yansıyor, nasıl etkiliyor işçileri ve siz bu direnişi nasıl sürdürüyorsunuz?

– Tabi ki çok kolay bir süreç değil, işten çıkarılanlar açısından çünkü bu doğrusal bir süreç değil. Zikzakları olan bir süreç, bazen hisleri, kapıdaki direnişçi arkadaşların motivasyonu çok artabiliyor, bazen çok düşebiliyor. Örneğin geçtiğimiz 2-3 ay boyunca süreç o kadar yavaşladı ki, bu süreçte insanların motivasyonun düşmesi, direnme eğilimlerinin düşmesi çok doğaldı. Ama biz hepsini yaptık, hem sendika olarak hem de dışardaki direnişçi arkadaşlar olarak sürecin en başından beri şeffaf şekilde birlikte yürütüyoruz.

Direniş kararının alınmasından tutun da direniş sürecinde yapılması planlanan örgütlenme çalışmalarına kadar ve bu direnişin hangi koşullarda, hangi araçlarla devam edileceğine kadar… Direnişçi arkadaşlar, sendika bir karar alıyor, onlar da uyuyor pozisyonda değiller.

Tam tersine ortak karar alınma mekanizmalarını hep birlikte işlettiğimiz için verdikleri kararların olumlu sonuçlarını gördüğü zaman doğal olarak motivasyon da artıyor. Olumsuz sonuçlar olduğunda da hep birlikte bu olumsuz sonuçları nasıl tersine çevirebilirizi düşünüyoruz.

9.ayına yaklaştı, çok kolay bir süreç değil, insanlar normal işine bile gidip-gelirken bir 9 ay olduğunda o işyerinden sıkılmaya başlıyorlar. Ve böyle bir direniş sürecini bazen yalnızlaşabiliyorlar, bazen kalabalık oluyorlar ama genelde kendi kendilerine yetmek zorunda kalıyorlar. Sendika olarak biz, arkadaşlarımızın en azından maddi anlamda yaşadığı sıkıntıya destek oluyoruz.

Çünkü 9 ay çalışmamak demek, bırakın 9 ayı bugün herhangi ortalama bir ücret alan işçinin 2 ay çalışmaması demek ciddi borçlanması anlamına geliyor. O yüzden maddi olarak arkadaşları sıkıntıya düşürmeyecek yardımlarda bulunuyoruz.

Hem de işverenin şunu görmesi lazım; sadece işverenin işyerinde çalışarak insanlar geçinmiyorlar yani tek hayatlarını bağladıkları yerler orası değil. Biz o yerlerde insanca yaşam istiyoruz mesajını hem işverene hem de dışardaki arkadaşlara vermek için bu süreçte bu kadar uzun olmuş oldu.

Yoksa diğer türlü belli işverenle yapılan belli görüşmelerden sonra belki de kararları almak çok kolaydı ama o kararları aldığımız zaman dışardaki direnişçi arkadaşları biraz kendi kaderlerine terk etmiş olacaktık. O süreci de hiçbir zaman öyle yürütmedik.

O yüzden o motivasyon meselesi, bu tarz konuları hep birlikte aramızda konuştuğumuz için, ortak kararlar aldığımız için üst seviyede durabiliyor çoğu zaman.

– Türkiye’de ekonomik bir kriz var, bu krizle birlikte gelişen direnişleri nasıl değerlendiriyorsunuz ve sizin direnişiniz özgülünde kamuoyuna nasıl bir çağrınız bulunmakta?

– Yaklaşık 4-5 yıldır küçük küçük işyerlerinde ya da orta ölçekli işyerlerinde bu tarz direnişler oluyor. Sayıları da artıyor. Bunun hem olumlu sebeplerinden bahsedebiliriz ama bir yandan da olumsuz sebeplerinden bahsedebiliriz. Öncesinde bahsettiğim gibi dünya devi şirkette 9 aydır devam eden bir direniş, hem kamuoyu açısından hem yerel basın açısından hem de bu işe sınıf perspektifinden bakan örgütler, partiler açısından yalnızlaştırılmıştır.

Bunu açıkça ifade etmek gerekiyor. Hep şunu söylüyoruz; dayanışma somuttur yani “biz sizinle dayanışıyoruz, biz sizin yanınızdayız” demek çok somut karşılığı olan bir durum değil, buradaki direniştekiler açısından. Çünkü bu insanlar bunu yaşamlarında görmek istiyorlar, bu alanlarda görmek istiyorlar. O yüzden son sorunuzdan başlarsak bütün kamuoyuna çağrım dayanışmalarını somut biçimde göstersinler.

Bu sadece şu demek değil; “Her gün buraya gidecekler-gelecekler, arkadaşlarla birlikte olacaklar” değil ama belli düzeyde somut dayanışma araçlarını birlikte üretmek gerekiyor.

Bu kadar sıkıntının, bu kadar krizin olduğu bir memlekette direnişin olmaması mümkün değil. Ama bu kadar parçalı, bu kadar tekil gibi gözüken direnişlerin aslında hepsinin ortak noktası çalışanların artık gerçekten geçinemeyecek koşullara gelmesi.

Ama en başta söylediğim gibi bunun olumsuz nedenlerinden de biri; Türkiye’deki işçi hareketlerinin, sınıf hareketinin bölük pörçük, birleşik olmamasından kaynaklı belli bir yerde direniş oluyor, bazen kazanımla sonuçlanıyor bazen kazanımla sonuçlanmıyor. Ama orada olup bitiyor. Önemli olan buradan çıkacak olan sonuçlar.

Değerlendirirken sonuç üzerinden ya da bir başarı hikayesi yazıp yazmama üzerinden değil, tam tersine bu süreçte yaşananların diğer işyerlerindeki örgütlenmelere ya da direniş süreçlerine nasıl etkisi olabilir, bunları tartışmakta fayda var.  Önemli olan en tepede olduğu anla ilgili değil, onun geride bıraktıklarıyla ilgilenmekte fayda var diye düşünüyorum.

*Röportajı Lila Kağıt işçilerinin direnişinin 258. gününde gerçekleştirdik.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu