Günler geçtikçe depremin yarattığı yıkımın boyutunun daha fazla gün yüzüne çıktığı bir tablo ile karşı karşıyayız.
Oldukça uzun süreler enkaz altında bekleyenlere el uzatmak bir yana toplanan yardımları engellemeye, el koymaya çalışan devletin gözünü şimdilerde inşaat rantı yeniden bürümüş durumda. Halen kurtarılabilecek insanların olduğu enkazlar, bir an önce kepçelerle silip süpürülerek bölge, inşaat rantının hizmetine açılmaya çalışılıyor. Diğer yandan da bir iki müteahhit güya yaka paça gözaltına alınarak “sorumlulardan hesap soruyoruz” havası yaratılmak isteniyor. Artık tek tek ve az sayıda insanın alkışlar, sloganlar ve kameralar eşliğinde kurtarılmasının şova dönüştürüldüğü koşullarda halkın yarasını yine halk sarıyor.
Tüm bunları ve devam eden yıkımı, depremi yaşayan depremzede Mustafa Karasu ile konuştuk. Karasu, “Hemen o gün ya da ikinci gün bile olsa, daha organize olunsaydı, daha fazla insan kurtarılırdı” dedi.
– Depremi burada bizzat yaşadınız. Dilerseniz neler yaşadığınızı konuşalım.
Mehmet Karasu: Depremin hemen öncesi Pazar günü hava hafif yağışlıydı. Ben eğitimciyim. İkinci dönem başlayacaktı. O günü, ertesi gün işe başlamayı umarak, ders programlarını nasıl duyuracağımızı düşünerek geçirdik. O gece, saat 04.17’de bütün Hatay’ı yıkacak olan depremi yaşadık. Deprem anında hala uyanıktım, ilk kez böyle bir şey yaşadım. Derin bir sese, deprem tanımını değiştirecek derecede her yandan sallantı eşlik etmeye başladı. Kendimi dışarı atarken, içeride her şeyin yıkılmaya başladığını, komşularımın evlerinden çıkmakta zorlandığını gördüm. Kendimi dışarı attığımda, yaşananların bununla sınırlı olacağını düşünmüştüm. Ancak gün aydınlandığında artık Armutlu diye bir yerin olmadığını gördüm. Bir can pazarı vardı. İnsanlar kolonlara sıkışmışlar, kimileri hala evlerinden çıkmaya çalışıyorlardı. Elimizden geldiğince yardıma koşmaya çalıştık. Herkes çok korkmuştu ve ciddi anlamda şoka girenler vardı. Yaşadığım bu süreci unutabileceğimi sanmıyorum.
Sonrasında iki gün boyunca buraya müdahale olmadı. Oysa hemen o gün ya da ikinci gün bile olsa, daha organize olunsaydı, daha fazla insan kurtarılırdı.
– Burada en büyük hasar nerelerde oldu?
– Samandağ’da depremin en çok vurduğu yerler Atatürk, Cumhuriyet Mahalleleri ve Yeni Mahalle oldu. Buralar yerle bir oldu ve çok fazla insan yaşamını kaybetti, çok fazla yaralımız var. Sağ kurtulanlarımız ise açıkta, evlerine giremiyor. Sonraki günlerde de yardım niyetine müdahaleler yine gecikti. İlk günlerde acil olan kimi ihtiyaçlar için tırlar geldi, evet, ama şimdi ihtiyaçlarımızı karşılamak için bir organizasyon göremiyoruz.
“Çadırların olduğu yardım tırımıza el konuldu!”
– Bazı tırlara, bazı bölgelerde el konduğu söyleniyor…
– İki gündür gıda, hijyen malzemeleri ve çadır taşıyan tırlara el konuyor, evet. Tek elden, herkese eşit bir şekilde yardım götürülecekse, ona itirazımız yok. Ama şu ana kadar buraya böyle bir yardım gelmemiş olması, bize farklı şeyler düşündürüyor. Bu mahallede, deprem koordinasyonunda yer almaya çalıştım, birçok tırı buraya yönlendirmeye çabaladık. Özellikle bu mahallenin neredeyse tamamına yetecek kadar çadırın olduğu bir tırın buraya gelmesini ayarlamıştık ancak o tıra el konuldu. Oysa insanların; burada, Atatürk Mahallesi’nin semt pazarında, hala arabalarında, seralarda, barakalarda ve hatta bunlara bile sahip olamayanların açıkta yaşadığına şahit oluyoruz.
Samandağ’da belli yerlerde sınırlı düzeyde ve kaymakamlık eliyle çadırkent kurulduğu söyleniyor. Buna göre bir yerde 2 bin, bir yerde de 500 kişinin barınabileceği çadırkent kurulmuş. Ancak burada, Samandağ’da on binlerce kişi yaşıyor. Ayrıca merkeze 7 kilometre, 4-5 kilometre uzaktaki merkezlerin buraya gelip ihtiyaçlarını karşılaması mümkün değil. Böyle çözüm olmaz! Çözüm, herkesin kendi mahallesinde barınabileceği yerler bulmak, buralarda barınma ve tuvalet sistemi kurmak, elektrik ve su sorununu çözmektir… Mesela tamamen yıkılan Atatürk ve Cumhuriyet Mahallesi hala karanlıkta! Bu yüzden insanlar çok korkuyor. Sokağa bile aydınlatma yapsalar, bu bile şimdilik yeterli gelecek.
Bu yıkımın toparlanabilmesi için en az bir-iki yıla gerek olduğunu düşünürsek, insanları tek bir noktaya toplamak doğru değil, çözüm değil! İnsanların kendi mahallelerinde kalabilecekleri imkanların sağlanması, şu anda yapılabilecek en doğru ve mantıklı iştir. Ne bizi dinlemeye ne de yardıma bir tane devlet görevlisi geldi.
“Eşitlikçi bir yardım anlayışı yok!”
– Tırlara el konulduğunu ve burası dahil, bazı bölgelere hala yardımların ve devletin gelmediğini konuştuk. Bunun nedeni nedir sizce?
– Kimi yetkililerin “Bu sorunları tek elden ve tek yerden çözeceğiz” gibi açıklamalar yaptığını duyuyoruz. Bunun doğru olduğunu düşünmüyorum. Yardım ve imkanların belli kesimlere ulaştırılacağını görüyoruz, eşit bir dağıtım yapılmayacağını düşünüyorum. Bunu sadece ben değil, gidin sorun, bu mahallelerdeki bütün insanlar böyle düşünüyor. Eşitlikçi bir yardım anlayışı yok. Bu yardımlar, buradaki tüm insanlara geliyor, buna kimsenin el koyma hakkı yoktur! Bu yardımların devlet kanalından olmadığını; gönderenlerin çoğunun sivil inisiyatifler, insanlar olduğunu biliyoruz.
– Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
– Öncelikle depremde yakınlarını kaybedenlere başsağlığı dilemek istiyorum. Biz şunu talep ediyoruz; Depremde insanların evleri, eşyaları ve sahip oldukları her şey gitti. İnsanların tüm maddi kayıpları devlet tarafından tazmin edilmeli. Her ailenin kendi imkanlarını yaratıncaya kadar, yaşadığı mahallelerde devletin imkan yaratması gerekli.