Bursa’daki Barutçu Tekstil Fabrikası’nda 17 Ekim’de işten çıkarılan kadın işçilerin direnişi dört aya yaklaştı. Sendikada örgütlendikleri için işten çıkarılan kadınlar, her gün fabrika önüne giderek çalışma arkadaşlarına sesleniyor.
Direnişin günden güne güçlenmesinden rahatsızlık duyan Barutçu patronu ise geçen ay, “iş yeri küçülmesi” bahanesine sığınarak beş kadın işçiyi daha işten attı. Böylece direnişteki kadınların sayısı dokuza yükseldi. Beşinci fabrikasını açmaya hazırlanan patronun “küçülme” bahanesi elbette ki gerçeği yansıtmıyor.
Barutçu Tekstil direnişçisi Emine Varol ile fabrikadaki çalışma koşullarını ve sendikalaşma sürecinin ardından yaşanan işten atmaları, Öz İplik-İş Sendikası ile birlikte başlayan ve dört aya yaklaşan direnişi konuştuk. Emine, “Bizim direneceğimizi hiç düşünmediler, kadınları zaten hiç hesaba katmıyor. Anlayış şu; kadınları biz işten çıkarırız, bunlar zaten kenara çekilirler” dedi.
“Kadınlar gittikleri yeri güzelleştiriyor!”
– Barutçu Tekstil, bir kadın direnişi… Kadınlar fabrikada hangi koşullarda çalışıyor? Siz sendikalı olmaya ve direnişe çıkmaya nasıl karar verdiniz?
– “Biz neden sendikaya üye olmak istedik?” Önce bu sorudan başlarsak; Ben altı yıldır bu fabrikanın (Barutçu Tekstil) işçisiyim. Burada hakkımız olan, devletin işçiye tanıdığı sendikal hakkımızı kullandık. Peki biz neden bu hakkımıza başvurduk; İçerde mobbing, işçiye dönük saygısızlık çoktu. İşçiye hiç değer verilmiyor. Kadınlar erkeklerle aynı işi yapıyor ancak ücretleri düşük yani kişiye göre ücret veriyorlar. Verilen sözlerin arkasında durmuyorlar, bağırmalar çağırmalar, sürekli hakaretler vardı.
İşçiye kesinlikle değer verilmiyor. Sözlerini de tutmuyorlar. Mesela erzak vereceklerdi, listeyi astılar ama dağıtımına iki gün kala geri aldılar. Yani kedinin fare ile oynaması gibi işçilerle oynadılar. Resmen dalga geçer gibi yaklaştılar bize. Koca patron çocuk gibi hareket ederek “vazgeçtim” dedi. Biz de “artık yeter” dedik ve dört arkadaş sendikaya üye olmaya karar verdik. Sendika daha önce kapıya gelmişti. Broşürlerini görmüştüm. Zaten ben de 1.5 aydır araştırıyordum.
Sendikaya üye olmadan bir gün önce Barutçu’nun bir müşterisi ona gönderdiğimiz mallara yerinde kalite kontrol yapmak istedi. Onlar gelip gittikten sonra Şenol Bey (başımızdaki müdür) üslubuna dikkat etmeden, hareketler edip bağırıp çağırdı bize. Bu olay yetti de arttı. Çünkü bir hata vs. bir şey bulamıyor ama ortalığa bağırıyordu. “Bular niye burada, şu niye böyle” vs. diye bağırıyordu. Bunlar 6 yıldır aynı şekilde devam ediyordu.
Biliyorsunuz kadınlar gittikleri yerleri güzelleştiriyor, daha düzenli hale getiriyor. Dağıtmak ne haddimize! Biz mesela kalite kontrol yaptığımız zaman bir metre kumaş onlardan habersiz çıkmaz. Hatalarını, neyi var neyi yok hepsini bilgisayara yazıyoruz. Her topun içeriğinde barkoduna baktıkları zaman görülüyor; topta ne olduğu ya da ne olmadığı. Kimin okeylediği hepsi görülüyor.
İşte bir bahane bulamadığı o gün de öyle oldu. Paletlerin üzerinde bir tane çekiç vardı, palet çivilerini çakmak için kullanılıyordu. Aldı onu eline, ileri geri bağırmaya başladı. Ben o gün çıkarken sendikada kapıya gelmişti, broşür dağıtıyordu, broşürü aldım arabaya bindim ve o gün oradan ayrıldım. Akşam eve geldiğimde artık canıma tak etmişti.
“Kadınlar hiçbir yerde hesaba katılmıyor!”
– Direniş nasıl ilerliyor, ne gibi zorluklar yaşıyorsunuz?
– Direnişte kadınların morali çok iyi. Biliyorsunuz kadınları zaten hesaba katmıyorlar. Anlayış şu; kadınları işten çıkarırız, bunlar zaten kenara çekilirler! Direneceğimizi asla düşünmediler. Sonrasında iki gün boyunca vazgeçirmeye çalıştılar. Biz vazgeçmeyeceğimizi söylediğimiz zaman yalan dolanla işten çıkardılar. İnsan kaynaklarına gönderip işimize son verdiler. Biz o günden bu yana 101. gündür fabrika kapısında direniyoruz.
Tabi ki bu kış kıyamette herkesin ihtiyacı var. Yani ben örneğin, üç çocuk annesiyim. Kızımın biri üniversite okuyor. Çocuğum para istiyor, yetmiyor. 100 liranın 10 lira kadar değeri yok. Bir de gurbette daha fazla sıkıntı oluyor. Bütün işçi arkadaşlarımız aynı şekilde zorluklar yaşıyor. Evi kirada olan var, geçinmekte zorluk çekiyor.
Biz direnmeye devam edeceğiz. 101 gün olmuş, bir 101 gün daha direniriz. Bize verilen bir hakkı kullandık. İşten çıkmak için bu yola başvurmadık, daha iyi şartlarda çalışmak için sendikalı olduk. Ama tabi ki patronlar işlerine gelmediği için “sendika kırmızı çizgimizdir” dediler ve bizi kapının önüne koydular.
– Kamuoyuna nasıl seslenmek istersiniz?
– Biz direnişe devam edeceğiz, hiçbir şekilde umudumuzu kaybetmedik. Direnen direne kazanacağımızdan eminiz. Bizden önce Acarsoy direniş süreci oldu (5.5-6 ay önceki), onlar da devam etmişlerdi ve kazandılar. Sendikayı içeri soktular, haklarını aldılar. Biz de direnip kazanacağız. Tabi ki zor bir süreç ama her zorluğun arkasından Yaradan bir kolaylık getirir.
Bütün herkes -Bursa içi ve çevre illerde olanlara sesleniyorum- bize destek versin! Bu mücadele hepimizin, yarınlarımız, çocuklarımızın geleceği için, hak-hukuk-adalet için.