Depremin ardından ilk günler ortalarda görünmeyen devlet, kısa bir süre sonra “fırsat bu fırsat” diyerek enkazların üzerinde iş makineleri ile belirdi. Binlerce insan, enkazın başında en azından yakınlarının cansız bedenine ulaşmak için beklerken ihaleler verildi, anlaşmalar yapıldı ve dozerler yıkıntıların üzerinde çalışmaya başladı. Depremzedelerden 1 yıl süre isteyen R.T.Erdoğan bu bir yılın ilk bir ayı içinde önce halkı tehdit etti, sonra hakaret etti, sonra cebine üç beş sıkıştırdı vb. vb.
Şimdilerde neredeyse tüm deprem bölgesinde hummalı bir çalışma var. Şehirleri toz bulutu kaplamış durumda. Hiçbir iş güvenliği alınmadan yapılan bu enkaz kaldırma çalışmalarından hem çalışanlar hem de çadırkentlerde ya da kendi çadırında kalanlar etkileniyor. Moloz yığınları çadırkentlerinin hemen yakınına ya da tarım arazilerine dökülüyor.
Hala çadır, su, hijyen ihtiyacı devam ediyor. Depremden önce Defne’de yaşayan 24 yaşındaki Seren’in gazetemize anlattıkları yaşananları gözler önüne seriyor. Seren, enkaz kaldırma çalışmalarının yarattığı sorunlardan bahsederek “Tozun dışında çok ses var, bazen gece 11-12’ye kadar çalışma oluyor ve kamyon sesleri, taş sesleri geliyor sürekli, uyuyamıyoruz” dedi.
– Merhaba, kendini tanıtır mısın?
– Adım Seren ve 24 yaşındayım.
– Nerede kalıyorsunuz?
– Çadırda kalıyoruz, normalde evim Defne’de ama ağır hasarlı ve yıkılacak. Biz de annemin yıkılan evinin karşısında çadır kurduk.
– Çadırda kalmanın ne tür zorlukları var, neler yaşıyorsunuz?
– Şu an enkaz kaldırma çalışmaları olduğu için çok toz var. Herkes bu durumdan rahatsız. Sürekli çadırın içinde dayanamazsın, özellikle çocuklar dayanamıyor. Ama tozdan dolayı hastalanabiliriz.
Ayrıca elektrik sorunu da var, sokak lambaları yanmıyor, ısıtıcı yok. Örneğin Sutaşı mahallesi, yol kenarı bir yer. Yeni çevre yolu üzerinde çadırlar kurulmuş. Orada çok çadır var. Tamamlanmamış bir çevre yolu. Tozun dışında çok ses var, bazen gece 11-12’ye kadar çalışma oluyor ve kamyon sesleri, taş sesleri geliyor sürekli, uyuyamıyoruz. Kardeşimin, dedemin, annemin evleri yıkıldı ve şimdi enkaz kaldırılıyor ama sulama vs. yapılmıyor, böyle olunca çok toz çıkıyor.
– Uyarılarınız oldu mu çalışmaları yapanlara?
– Söylüyoruz rahatsız olduğumuz ama ilgilenen yok. İlk gün suladılar sonra sulamadılar. Muhatap da bulunmuyor, “biz görevliyiz, yaparız bu şekilde söylendi” diye cevaplarla bizi başlarından savıyorlar.
“Biz dilenci değiliz!”
– Kaldığınız yerde kaç çadır var, genel anlamda ne tür sorunlar devam ediyor?
– Burada tahminen 400 çadır var. İçme suyu bazen dağıtılıyor ama banyo meselesi hiçbir şekilde yok. En önemli sorunlardan biri bu. Banyo ve lavabo için başka yerlere gidiyoruz, tanıdıklarımıza ve evi yıkılmamış evlere gidiyoruz ama ne kadar gidebiliriz ki! Yani tuvalet mesela, günlük ihtiyaç, 400 çadırın olduğu yere 1 tane lavabo koydular ama içinde su yok, gider yok. Nasıl ihtiyacını görsün insanlar? Düşünün bir çadırda sadece 2 kişi olsa şu an burada en az 800 kişi var demektir. Bunlar işte; toz, banyo, tuvalet gibi sorunları var.
Ayrıca çamaşırlarımızı da yıkayamıyoruz. Sorunlarımız çözülmüyor. Ciddi bir çocuk nüfusu da var, bebek var. Bu bebekler, çocuklar tozun içinde; banyo-tuvalet yok, hastalık çıkabilir. Çünkü su yok. Yıkılacak evlerden uzak olsun diye çadırı buraya kurduk, çünkü diğer tarafa “ev yapılacak” denildi. Başka yerimiz olmadığı için buraya kurmak zorunda kaldık.
Mecbur çadırda kalıyoruz. Bize herhangi bir bilgi verilmedi, eve de yaklaştırmadılar, yasaktı, “çadır kentlere gidin” denildi. Çadırkentlerde kayıtlar da çoktan oluşmuş durumda, çadır da bulamadım uzun süre. Bebeğim de var, arabada yattık uzun bir süre mecburen. Çok şey yaşadık, bebek rahatsızlandı. Sağlık hizmeti de yoktu ilk zamanlar.
Kendim için ailem için AFAD’a başvurdum ama “bireysel veremiyoruz” dediler.
– İhtiyaçlarınızı nasıl karşıladınız, karşılıyorsunuz?
– Buradaki çadırları veya diğer ihtiyaçları gönüllüler gelip karşıladı; İstanbul’dan, Ankara’dan bağımsız gönüllüler geldi. Ama çoğu ihtiyacımızı bulamadık, mesela çok kadın var ve kadınların önemli temel ihtiyaçları var, kişisel ihtiyaçlar. Yani çamaşır yıkayacak yerimiz yok, giyecek kıyafetimiz yok, evlerimizden bir şey çıkaramadık. Mecbur yardım alıyoruz ama onları da nadir bulabiliyoruz. Temel ihtiyaçlarımıza ulaşamıyoruz. Mesela gıda veya kadınların özel ihtiyaçları bunlar giderilmiyor. 3-4 paket bir şey geliyor ama kalabalık olduğu için paylaşmak zorlaşıyor. Resmen savaşıyor herkes ihtiyacını karşılamak için. Aslında sıra ile çadır çadır gezilip ihtiyaçlar belirlenip dağıtılsa ne kavga ne gürültü olur. Adaletli bir bölüşüm de olmuyor.
Bizim daha önce evimiz, her şeyimiz vardı. Yani biz dilenci değiliz. Dün örneğin yardım geldi, kimdi dağıtan bilmiyorum ama atarak dağıtıldı. Öyle zorumuza gitti ki! Yaa atarak dağıtmak nedir? İnsanlar savaştı resmen bir makarna, bir paket un alabilmek için. Sıra ile verilmedi ama ihtiyacın olunca mecbur alıyorsun.
Yine dün gelen oyuncakları da atarak dağıttılar. Bir kadına iki tane gitti diğerine yetişmedi ve birbirlerine girdiler. Çok kötü şeyler bunlar!
Diğer taraftan durumumuz çok belirsiz. Bize deseler şu kadar zaman sonra, 2 ay sonra, 1 yıl sonra size yer vereceğiz, konteyner vereceğiz. Yani bir şey söyleseler, bir şekilde idare edersin süreyi bilince!