Independent Türkçe’ye konuşan siyaset bilimci Dr. Ali Mert Taşcıer, koronavirüsün rejimler üzerindeki etkisini yorumladı.
“Salgın ezberleri değiştirecek”
“Dünya çok ilginç bir sınavdan geçiyor. Küçücük bir virüs, dokunduğu her şeyi yakıyor. İnsanları, eğitim ve sağlık sistemlerini, ekonomileri…” diyerek sözlerine başlayan Taşcıer, salgının bir çok ezberi değiştireceğini ifade etti
Taşçıer, “Zamanında iktidarlara ‘yapmayın, etmeyin’ denilen şeyler öneme binecek” dedi.
“Liberal ekonomi çöküyor. Hemen başta belirteyim. Liberal ekonominin şu an küresel nitelikli neoliberal biçiminin uygulaması çöküyor.” diyen Taşcıer, bu çöküşün liberal ekonomi yerine toplumcu bir ekonomi kurulacağı beklentisini yaratmaması gerektiğini de söyledi ve şunları kaydetti:
Çünkü liberal ekonomi krizden beslenir ve dersini iyi alır. Daha önce gördük. Pragmatik yapısı nedeniyle kısa sürede başka bir hâl alarak yaşamasını bilmiştir. Düşünün, teorisi devlet müdahalesine karşı kurulmuş liberalizm 1929 Krizi’yle hemen devlete sarılmıştı. Daha ötesi, Sovyetler Birliği’nin yarattığı koşulları ve bunun baskısını da unutmadan, sendika, görece daha iyi çalışma koşulları, ücretsiz eğitim, sağlık, kısacası refah devleti ortaya çıkmıştı. Ama bu durumla şu anda yaşananlar aynı değil, yanıltmasın. Uygulamada liberalizmin bir türü vardı. Refah devleti ile ana amaç olan sermayenin kârının artırılması hedefinden vazgeçilmiş olmuyor.
“Ekonomik krizde de sağlık krizinde de liberalizm için sığınacak liman devlettir”
1973 yılında başlayan Petrol Krizi sonrasında neoliberal biçime bürünen sistemin, küreselleşme etkisiyle en küçük krizi yaygınlaştırır hale getirdiğine değinen Taşcıer, kriz anında liberalizmin sığınacak liman olarak devleti gördüğüne işaret ederek şunları söyledi:
Küreselleşme döneminde yaşanan çeşitli salgın hastalıkları gördük. Ama Covid – 19 gibisi ilk kez görülüyor. Krizlere dikkat edelim. Biri ekonomik diğeri sağlık gibi görünse de liberalizm için sığınılacak liman aynıdır: Devlet. Aslında sadece kriz zamanı değil, her zaman güçlü devlete ihtiyaç duyar liberalizm. Bakmayın ‘serbest piyasa’ dediğine, ‘devlet ekonomiye müdahale etmesin’ söylemine. Amaç kâr oranlarının artırılmasıyla ilgili. Bunun yerine getirilmesi için demokrasi söylemiyle yola çıkıp, otoriterliğe destek çıkılabilir. Üstelik bunlar liberal teorinin üretildiği, geliştirdiği ve merkezi olan ülkeler. Hani devlet müdahale etmeyecekti?
“Enkazı devlet kaldırdı”
2008 yılında ABD’de başlayıp dünyayı etkileyen krizi hatırlatan Taşcıer, o dönemde de devletlerin piyasayı kurtarma hamleleri yaptığına değinerek şu ifadeleri kulandı:
2008’de yaşanan, yakın bir küresel kriz örneği. Bildiğimiz gibi ABD’de bankacılık sektöründe başlayıp tüm dünyayı etkiledi. Etkisini özetlemek gerekirse Euro alanı tarihinde en büyük daralmayı 2009’da % 4,1 küçülme ile gördü. Lehman Brothers, Merrill Lynch gibi firmalar iflas bayrağı çekti. İflaslar finans alanıyla başladı. Ama sistem öyle örülmüş ki doğrudan devletleri vurdu. Bu kadar büyük enkazı kim kaldırabilir? Tabii ki devlet. ABD Kongresi tek seferde 700 milyar dolarlık kurtarma paketi kararı aldı. Federal Mevduat Sigorta Fonu 23 bankaya el koydu. Güney Kore, bankalara 130 milyar dolar sağlamayı kararlaştırdı. Rusya’da açıklanan paket 86 milyar dolardı. Dünya genelinde açıklanan paketler 6 trilyon dolardı. Sonuç neoliberal ekonomi politikalarının çöküşü olarak okundu ama krizi bir anlamda fırsata çevirebildi liberal politika uygulayıcıları. En azından bugüne kadar yaşadığına göre politikalar, fırsata çevirdi diyebiliriz.
“2008 krizine benzer çözümler uygulanıyor”
Koronavirüs salgını nedeniyle yaşanan süreçte de 2008 krizindekine benzer çözümler arandığını ifade eden Taşcıer, ülkelerin açıkladığı kurtarma paketlerine dikkati çekerek, kriz sağlık temelli olsa da yaklaşımın aynı olduğunu ifade etti:
Şimdi gelelim yaşadığımız pandemiye. Yine bir kriz. Sağlık temelli kriz olsa da çöken ekonomik yaklaşım deşifre edilebiliyor. Önlem amaçlı 2008’dekine benzeri çözümler uygulanıyor. Trilyonlarca dolarlık kurtarma paketleri açıklanıyor. El konulanlar bu sefer bankalar olmasa da hastaneler.
“Kamuoyu radikal kararları kabul edebilir”
“Yalnız bundan sonrası için artık farklı şeyler konuşulabilir.” diyerek değerlendirmesine devam eden Taşcıer, insanların yaşamlarının topluca riske girdiğinde, kitlesel önlemler alınması gerektiğinde toplumsal psikolojinin farklı işleyebileceği belirterek, “Örneğin, toplumun geniş bir kesimi sokağa çıkma yasağı ilan edilmesini isteyebilir. Görece sıkı tedbirlere rıza vardır. Kamuoyu radikal kararları kabul edebilir” diye konuştu
“Sosyal devletin güçleneceğinden söz ediliyor ama…”
Taşcıer, “Bu durum salgının durdurulması aşamasından sonra devam ederse ne olur?” sorusunu ise şöyle yanıtladı:
Sosyal devletin güçleneceğinden söz ediliyor ama bunun bir de toparlanma aşaması var. Ekonomiler batacak. Kamu sağlığı iyileştirilmeye çalışılacak. Bu aşamada devletler otoriterliği benimsemez denebiliyor mu? O yüzden yarın için kurgulanan daha otoriter rejimler olabilir mi? Büyük ülkelerdeki liderlere ve yönetimlere bakılırsa bu soruya evet demek zor değil.
“Bu kez yumuşama, demokratikleşme gibi söylemlere ihtiyaç bile duyulmayabilir”
Salgın sonrasında demokrasi talebinin biçimi ve bunun için mücadelenin yeni yöntem arayışlarına gireceği tespitini de yapan Taşcıer, ekonomik krizler sonrasında liberal politika uygulayıcılarının yumuşama, demokratikleşme, şeffaflaşma gibi söylemleri yoğunlukla kullandığını ancak bu sefer bu söylemlere ihtiyaç bile duyulmayabileceğinin altını çizdi:
Dr. Ali Mert Taşçıer, sözlerini şöyle tamamladı:
Ancak bu sefer böyle söylemlere ihtiyaç bile duyulmayabilir. Ekonomisi güçlü olan ülkeler sermayeyi kurtarmanın yanında halka dokunan önlemler de alabilirken bizim gibi ülkelerde bu durum daha sermaye lehine işler. Bozuk olan ekonomi daha kötüye gidecekken, toparlanma aşamasında hadi kısmen kamu sağlığı düzeltildi diyelim, halkın refahını sağlamak kısa vadede mümkün olabilir mi? Uluslararası örgütlerin kredi musluğunu açması ve bundan yararlanmak öncelikli hedef haline gelecek. Ekonomisi güçsüz ülkelerde iktidar değişmiyorsa bundan nasıl yararlanılacak, ayrı bir tartışma konusu. Görülen o ki salgın bize ilk kez tecrübe edeceğimiz soruları ve yanıtları, uygulamaları da öğretecek. Koşullar o kadar bu döneme özgü ki ‘daha önce de yaşanmıştı’ diyeceğimiz şey az olacak. Hayatlarını bizim için tehlikeye atan sağlıkçılar ve bu alandaki bilim insanları çalışmalarını sürdürüyorken, izolasyon uygulayan sosyal bilimciler de bunlara kafa yoracaktır eminim.