Güncel

Sevdiye Ergürbüz / Sadık Topaloğlu: ‘Bu bir halk hareketidir’

 

İSTANBUL (DİHA) – Yurttaşlarla beraber Gezi Parkı içinde, Taksim Meydanı’nda ve barikatların yanında nöbet tutmaya devam eden sosyalist parti ve örgütlerin üyeleri, bu aşamadan sonra ortak ve öne çıkan talebin “Hükümetin ve polis şiddetinin sorumlularının istifası” olduğunu belirtti. Sosyalist parti ve örgütlerin üyeleri, ağaçların kesilmesine tepki olarak ortaya çıkan Gezi Parkı direnişinin, AKP hükümetinin baskıcı tutumuna karşı bir tepkiye dönüştüğünü dile getirdi. 
Taksim Gezi Parkı’nda ağaçların kesilmesine karşı başlatılan nöbet eylemine polisin orantısız müdahalesi sonucu yüz binler sokağa döküldü. Polis müdahalesi giderek artsa da yurttaşlar sokağa çıkmaya devam ediyor. Olayların Türkiye’nin ve bölgenin dört bir yanına yayılması ile 1 Mayıs’tan beri Taksim’i her türlü yürüyüşe kapatan hükümet, çevik kuvvet ekiplerini Taksim’den çekmek zorunda kaldı. Önceki gün akşam saatlerinden beri Taksim’de tek bir çevik kuvvet ekibi bulunmuyor, Taksim’e çıkan tüm yollar barikatlar ile kapatılmış durumda. Çok sayıda sosyalist örgüt de yurttaşlarla beraber Gezi Parkı içinde, Taksim Meydanı’nda ve barikatların yanında nöbet tutmaya devam ediyor. Sosyalist parti ve örgütlerin direnişteki üyeleri bu aşamadan sonra ortak ve öne çıkan talebin “Hükümetin ve polis şiddetinin sorumlularının istifası” olduğunu belirterek, ağaçların kesilmesine tepki olarak ortaya çıkan Gezi Parkı direnişinin AKP hükümetinin baskıcı ve anti demokratik tutumuna karşı bir tepkiye dönüştüğünü belirtiyor. 
‘İktidarın despotik tutumuna karşı bir patlama’

Taksim’de direnişte olan SDP MYK üyesi Seyit Güneş, Taksim’de son 7 gündür yaşananlarla ilgili, “İktidarın yarattığı despotik yönetimin yol açtığı bir patlama” değerlendirmesinde bulunarak, Gezi Parkı’nın da bu durumun sıçrama noktası olduğunu belirtti. Güneş, temel taleplerini ise, “Bizim temel taleplerimiz var, en önemlisi bir hafta boyunca halka bu olağanüstü şiddeti uygulayan sorumluların öncelikli olarak görevden alınması gerekiyor. Ankara’da, İzmir’de olanları gördük, Türkiye’nin dört bir yanında valiler, emniyet müdürleri insanların üzerine fütursuzca saldırıyor. 650’nin üzerinde yaralı olduğundan bahsediliyor İstanbul’da bu olağanüstü bir sayı. İkincisi hükümetin bütün bu süreçle ilgili hesap vermesi gerekli. Üçüncü olarak daha siyasi taleplerle sürecin ilerlemesi gerektiğini düşünüyorum. Bu tek başına bir çevre koruması meselesi değil. O da çok önemli bir konu ama bugün cezaevinde on binlerce tutsak var, devrimciler baskı altında, hükümetin Ortadoğu politikaları var. Reyhanlı’da yaşananlar ortada, bütün bunların hepsi ile ilgili ya politik olarak yeni değişimler ortaya çıkacak ya da istifa edecekler, bunun dışında başka bir beklentimiz yok. Buraya kadar sürdürmeye çalışacağız, bizim isteğimiz bu bununla ilgili” diye belirtti. Güneş, Başbakan’ın Taksim’de direnenlere yönelik kullandığı “3-5 çapulcu” ifadesine ilişkin ise “Bu kadar insanı 3-5 çapulcu olarak görüyorsa zaten ona diyecek bir şey yok da, kuyruğu dik tutmaya çalışıyor diye düşünüyoruz. 10 yıldır ilk defa geri adım atma noktasına geldi ve bu 10 yıllık süre içinde halka gösterdiği en büyük refleks kibirdi. Büyük bir kibir, televizyondan insanlara her gün azar, şimdi bu yıkıldı. Hala ben olduğum yerde duruyorum mesajı vermeye çalışıyor. Madem öyle neden bugün programlarını iptal etti de yurtdışına gidiyor öyleyse? Onu pek ciddiye almıyoruz açıkçası. Pek önemli bir şey söylemiyor” dedi.
‘Bu bir halk hareketidir’
Yaşananların bir halk hareketi olarak ortaya çıktığını belirten Güneş, halkın her kesimden insanın tepki ortaya koyduğunu; ancak bu tepkiyi devrimcilerin örgütlediğine dikkat çekerek şunları söyledi: “Birincisi bu bir halk hareketi olarak ortaya çıktı ve açıkçası kimsenin beklemediği bir şeydi. Bu halk hareketi içinde de her kesimden insan mutlaka tavrını koyacak. Çünkü bu zamana kadar ilerleyen AKP hükümeti politikaları her kesime dönüktü. Alkol yasağından, Topçu Kışlası’na, Reyhanlı’daki meseleden sayabileceğimiz bütün meseleler bir sürü insanı ilgilendiren meselelerdir. Dolayısıyla bu tepki devrimciler tarafından örgütlenmiş, devrimciler tarafından önü açılmıştır ve bir halk hareketine dönüşmüştür; ama içerisinde farklı unsurların olmasını doğal karşılamak gerekir. Bunu garipsemiyoruz, yadırgamıyoruz. Herkes tepkisini bir şekilde ortaya koyuyor ve iyi de oluyor.”
‘Bu tepki devrimci bir tepkidir’
SDP PM üyesi Göze Altınöz de, AKP hükümetinin “halkla dalga geçmenin bedelini ödediğini” ifade ederek, hükümetin ortaya koyduğu yasakların tepkisinin bu şekilde ortaya çıktığını söyledi. Altınöz, “Ben şu anda AKP’nin halkla dalga geçmenin bedelini ödediğini düşünüyorum. Son zamanlarda yasaklar halkın karşısına her yerde çıkmaya başlamıştı. Biber gazı sadece o gazın bedelini göze alanlar tarafından solunmuyordu, bütün halk tarafından solunuyordu. ‘Oraya giremezsin, burada duramazsın, buradan geçiş yasak, bunu yapamazsın’ın bir tepkisinin oluştuğunu düşünüyorum halkta. AKP halkla dalga geçer şekilde, halkı ezdiğini bu kadar açıktan belli eder şekilde uygulamalarını sürdürdüğü için halk, buna karşı bir tepki geliştirdi. Bu bir birikim meselesi, Türkiye’de 10 senedir yüzlerce işçi direnişleri oldu. Buna karşı sokakta tepkiler oluştu; ama Gezi Parkı meselesi yüzünden çıkması bütün sosyalistleri bir şekilde şaşkınlıkla baktığı bir durum. Burada artık halkın hissettiği şey artık halkın kendi sınırları içine girmeye başladı. Kendi dolaştığı, alış veriş yaptığı, piknik yaptığı yerin içine girmeye başladı. Bunu halk kabul edemiyor. Spontane de olsa devrimci bir şekilde tepkisini ortaya koymayı biliyor halk” dedi. 

Öne çıkan talebin hükümetin istifa etmesi olduğunu belirten Altınöz, “Talepler ortaya konulmalı. Bu hareketin çok örgütlü olduğunu düşünmüyorum dolayısı ile örgütlü hareketlerin öncülüğü önemli. Talepler yönünde insanlar biraraya gelirse bu hareketlilik devam eder. Mesela halkın ‘Hükümet istifa’ diye bir talebi var bunun insanların kafasında ikna edici rolünü biz oynatabilirsek, eylemler de aynı güçlülükle devam eder” dedi. Altınöz, kadınların bu meseleyi sahiplenmesinin önemli olduğunu vurgu yaparak, “Evlerinden çıkıp sokaklara akmaları, bunu bedel alarak yapmaları esasında çok devrimci bir davranış. Ben burada kadınları görüyorum, mücadele eden, savaşan, barikatlar kuran. Ben gerçekten çok önemsiyorum. Kadınlar acının zulmün karşısında ilk sırada yer aldıklarını göstermiş oldu” diye konuştu. 
‘Burayı kazanan devrimcilerdir’ 
Partizan okuru Ekin Kaan ise, hareketin devrimciler, sol gruplar ve çevreci gruplar tarafından başlatıldığını hatırlatarak, “Direnişin ilk günlerinde burada kimse yokken burada direnen devrimcilerdi, sosyalistlerdi ve Kürtlerdi. Burası çatışarak kazanıldı. Kazanıldığı anda baktık ki her taraf Türk bayrağı olmuş, etraf ulusalcılarla dolmuş. Hala barikatların ön saflarına bakarsanız orda devrimcileri görürsünüz. Burayı kazanan devrimcilerdir. Reklamlarını yapmak isteyenleri engellemeye çalıştık. Provakasyon oluşturup Kürtlere saldırmaya çalıştılar müdahale ettik” dedi. Kaan, çok farklı talepler olduğunu; ama ön plana çıkan talebin hükümetin istifası olduğunu dile getirerek, “Yasaklara karşı bir tepki var. Taksim sürekli saldırı altındaydı, masalar, sigara yasakları, alkol yasakları. Bunlar halkın özgürlüğüne yönelik saldırılardı. Kitle bunları kabul etmiyor, kitle özgürlük istiyor. Bu talepler yeri geldiği zamana çok daha ileri de gidebilir. Çoğu zaman hükümet karşıtlığı gibi gözükse de aslında bir sistem karşıtlığı var burada” dedi. Polis saldırdıkça kitlenin radikalleştiğine dikkat çeken Kaan, “Polis saldırdığı anda devrimciler ortaya çıkıyor ve halk da onun arkasından geliyor. Devlet bunu istemediği için şu anda saldırmıyor. Saldırılar devam edecektir. O nedenle biz de nöbetimize devam ediyoruz” diye konuştu. Kaan, mücadelenin yalnızca burada değil birçok yerde devam ettiğini anımsatarak, “Bu aslında halkların emperyalizmden ne kadar rahatsız olduğunun bir göstergesidir. Halklar emperyalizme öfke kusuyor. Bu sistemin alternatifi sosyalizmdir. Biz de burada insanlara bunu anlatmaya çalışıyoruz” dedi. 
‘Bu tepki bir sürecin sonudur’

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu’ndan İpek Bozkurt ise, Taksim’de ortaya konan tepkinin bir sürecin sonu olduğunu dile getirerek, şunları ifade etti: “Baskıların yasaklamaların olduğu bir süreçten geçiyoruz. İşçilere emekçilere yönelik ağır bir abluka var. Biz bunun işçilerde emekçilerde gençlerde bir öfke biriktirdiğini söylüyorduk. 1 Mayıs’ın yasaklanması ile başlayan ve Taksim yasağı ile süren olağanüstü bir hal var. Bu süreçte de ‘sözde demokrasi’ meselesi de açığa çıktı. Demokrasiden bahsedenlerin demokrasiden ne anladığını da herkes görmüş oldu. Gezi Parkı’ndaki mesele ile de açığa çıktı tüm öfke. Bunun sonucunda da devlet terörüne polis şiddetine karşı bir başkaldırı var burada. Her yönüyle başta devrimciler olmak üzere bu sürece sahip çıkılması gerektiğini düşünüyorum.” Bozkurt, meselenin ağaçların kesilmesini aştığını belirterek, “Artık hükümeti hedef alan talepler yükseltiliyor. Eylem boyunca temel slogan ‘Hükümet istifaydı’ bunu eyleme katılan sadece örgütlü insanlar değil herkes söylüyordu. Bu da meselenin sadece Gezi Parkı olmadığını gösteriyor” diye konuştu. 
‘AKP politikalarına, baskıcı tutumlara karşı bir isyan’
ESP MYK üyesi Beycan Taşkıran, Taksim’de devlet politikasına, AKP politikasına, özgürlükleri, yaşam alanlarını, dili, kültürü, baskı altına alınan her türlü duruma karşı bir isyanın söz konusu olduğunu belirterek, “12 saat çalışan işçi de buradaydı, suntası ile boğuşan gençlik de buradaydı, cinsiyetçi politikalara isyan eden kadınlar da buradaydı, dili kültürü inkar edilen Kürtler de buradaydı. Bu isyan aslında bir halklar buluşmasıydı. Türkiye ve Kürdistan’a yayıldı. İnsanlar günlerdir sokaklarda ölümü göze aldılar. Kadınlar dün çok etkileyici bir tabir kullanıyordu, ‘3 gündür gaz yiyoruz ölmediğimizi gördük’ diyorlardı. Türkiye halkları da sonunda bu çemberin yıkılabileceğini, bu faşist zihniyete karşı durulabileceğini, gaz bombalarına karşı direnilebileceğini, ölümün göze alınabileceğini ortaya koydu” dedi. Bundan sonrasının ise devrimci örgütlerin nasıl bir inisiyatif kullanacakları ile belirleneceğini belirten Taşkıran, “Sonuçta burada bir ulusal hegomanya yaratma çabası da var. Sermaye medyası bunu böyle vermek de istiyor. Ama gerçeklik bu değil, bu gerçeklik içinde yıllarca işkenceye, baskıya, cezaevlerine karşı direnen devrimciler var. Devrimciler var, kendini mücadele içinde eğitmiş Kürtler var. Burada halkların kardeşliği çizgisi bizim açımızdan çok önemli bir yerde duruyor” dedi.
“Bu hareket Gezi Parkı ile patladı; ama bu sadece bir sebepti. Tıpkı Tunus’ta bir seyyar satıcının kendisini yakmasının ardından bütün bir bölgeye yayılan devrimci dalga gibi ülkeye yayıldı bu dalga. Bundan sonra ne yapacağımız sorusu ise karşımızda duruyor” diyen Taşkıran, devrimci örgütlerin artık teorik olarak konuştuklarını yaşama geçirme olanağı bulduğunu kaydetti. Taşkıran, “Biz bu olanağı değerlendirecek miyiz? Yoksa bu olanağın içinde eriyecek miyiz? Mesele bu. Biz erimeyelim. Devrimci güçler olarak bu olanağı bir devrimci kalkışmaya çevirelim. Hep beraber bunun için çabalayacağız” değerlendirmesinde bulundu.

 


(çk/iya)

 

 

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu