Emperyalizm en kaba tanımı ile bir devletin veya ulusun başka devlet veya uluslar üzerinde kendi çıkarları doğrultusunda “etkide” bulunmaya çalışmasıdır.
Ya da Ortadoğu’yu, Afrika’yı veya dünyanın herhangi bir coğrafyasını kan gölüne çeviren bir “etkide” bulunan; halklara yoksulluk, sefalet, toplumsal çürüme ve yozlaşmanın kapılarını ardına kadar açmaktan başka bir seçenek sunmayan, çürümeye ve yok olmaya mahkum bir sistemdir.
Defalarca “emperyalist-kapitalist sistem”li cümleler kurarak onu anlatmaya çalışırız. Ancak gerçek çok daha yakıcıdır. “Kavgacı horozun ibiği kanlı olur”*. Emperyalist-kapitalist sistemin de ellerinde halkların kanı vardır. Dokunduğu her toprak parçasında açlık, yoksulluk ve katliam vardır.
Kumaş tezgahta, çünkü dokuması bitmedi!
Zaman binlerce iplikle insanlık hakkında bir hikaye dokumuştur ve her ipliğin kendi rengi vardır. Her halk, kendi orijinal çizgisini katmıştır, sonuçta çok renkli bir kumaş meydana getirmiştir. Kumaş tezgahta, çünkü dokuması bitmedi. Bu sebeptendir, köhnemiş tüm sistemler gibi emperyalist kapitalist sistem de alaşağı edilecektir. Çünkü özgürlük yüce bir sözcüktür ve ancak uzun mücadeleler sonucu kazanılır. Ve kaybetmek de emperyalist-kapitalist burjuvaların kaçınılmaz sonudur. Ama bu kendiliğinden olmayacaktır.
Biliyoruz ki özgürlük fethedilir, armağan olarak verilmez.
İleriye doğru her adımın çetin, zor mücadelelerle ile kazanıldığı coğrafyaların birinde yani Rojava’da nice bedeller ödenerek, tanımların değil gerçeklerin yaşandığı devrimin onuncu yılındayız. Tüm saldırılara karşı ayakta durmaya çalışan Rojava Devrimi başta Kürt halkı olmak üzere tüm halkların savunduğu devrim topraklarıdır.
Rojava’da yaşıyorsanız, her günün bir anlamı, hüznü ve heyecanı vardır. Qereçox katliamı, Halkları Gürzü Hamlesi, Efrîn işgali, Serêkanî işgali, Kobanê zaferi vb. katliam ve direniş günleri yaşamın gerçeğidir.
“Ses çıkaralım, faşizm sesten korkar”**
Faşist TC, İttihat Terakki’den aldığı katliamcı, soykırımcı, işgalci geleneği beyan eden açıklaması ile yine yeniden Rojava halklarına bela olmaya devam ediyor.
Çünkü Türkiye siyaseti hafızanın kaybedildiği amnezi coğrafyasıdır. Süregelen geleneğin bugünkü temsilcisi AKP-MHP iktidarı, şimdilerde yeniden işgal tamtamları çalmaktadır. Gidişini biraz daha ertelemek için yaptığı “operasyonlar”, gerilla alanlarında aldığı yenilgiler, Kobanê zaferi, Rojava Devrimi ve tüm saldırılara rağmen faşist hafızasında derin yaralar açan direnişler halklara umut olmaya devam etmektedir.
Til Rifat ve Minbiç açıklaması ya da işgale icazet almak için verdiği çabayı tanıyoruz, biliyoruz. Elbette terörist ilan ettiği halklar da bunun farkında. Buraya Şex Bedrettin’in “Hayatı ve dünyayı kendi küçük dünyaları ile sınırlı tutanlar bizi anlayamazlar” sözünü bırakalım. Ne emperyalist-kapitalist sistem ne de onun yerli uşakları, faşizmin ülkemizdeki temsilcileri halkların gördüğü o aydınlığı görebilirler.
Kuzey Doğu Suriye Özerk Yönetim topraklarını Astana görüşmeleri ile yok saymaya; buradaki devrimi, yaşamı boğmaya çalışanlara karşı halk çoktan direnişi seçti. Rakka, Der Zor, Minbiç, Şehba, Cizîrê, Til Rifat vb. birçok şehirde yaşayan halkın işgale karşı tek vücut niteliğindeki açıklamaları iyi cevaptır.
Kazakistan’da 15-16 Haziran tarihinde gerçekleşen 18. Astana görüşmesinde Suriyeli mültecilerin dönüşü için koşulların sağlanması başta olmak üzere Suriye’deki insani ve sosyo-ekonomik durum, Cenevre’deki Anayasa Komitesi çalışmaları, güven artırıcı önlemler, rehinelerin serbest bırakılması ve kayıp kişilerin aranması gibi konuların ele alınacağı beyan edildi. Savaşın, göçün, katliamların failleri Nur Sultan’da biraraya gelerek kararlar aldı, açıklamalar yaptı: “Taraflar, terörle mücadele bahanesiyle hayata geçirilmeye çalışılan gayrimeşru, sözde ‘öz yönetim’ teşebbüslerinin kabul edilemez olduğunu bir kez daha vurgulayarak Kuzeydoğu Suriye’deki gayri-meşru ve sözde ‘öz yönetim’ girişimleri dahil olmak üzere terör oluşumlarını destekleyen ülkelerin eylemlerini kınamıştır.”
Bahsi geçen “gayri meşru öz yönetim” Rojava’da halkların can bedeli savunduğu toprakların idaresini sürdüren yönetimdir. Bunu göremeyen gözlerin, duyamayan kulakların, anlamayan zihniyetlerin sarf ettiği sözlerin bir manası ve hükmü de yoktur.
“Taraflar, Suriye’de faaliyet gösteren terör örgütlerinin farklı isimler ve uzantıları adı altında artan varlığı ve saldırılarını kınamıştır. Suriye’nin kuzeyine ilişkin tüm düzenlemeleri fiilen uygulamasının önemine dikkat çekmiştir” şeklinde açıklamalarında bulunanlar, işgale karşı direnen halklara ve onların yiğit evlatlarına terörist diyenler Ortadoğu’yu kan gölüne çeviren emperyalist kapitalist-sistem ve onun yerli uşaklarıdır. Kör olanlara istediğiniz kadar aydınlığı tanımlamaya çalışın, onlar aydınlığı göremeyecektir.
Türkiye, Rusya ve İran, 18. Astana görüşmelerinde garantör devletler olarak adlandırılmaktadır. Hemen hemen her gün Til Temir, Zirgan, Şehba, Ayn Îsa, Kobanê, Şengal, Süleymaniye, gerilla alanlarında vb. keşif uçuşları, saldırıları gerçekleştirenlerin, bu saldırılara karşı tarafsız imajı yaratarak gizli anlaşmalar yapan emperyalist devletlerin, barıştan, özgürlükten bahsetmeleri onları garantör değil, yalın bir ifade ile halklar ve özgürlükler düşmanı olarak tarihe kaydeder.
Halkın gözyaşı yemindir!
Sınır hattı boyunca birçok şehir ve bölgede halkın yaşadığı köyleri, evleri top atışları ile yaşanmaz hale getiren işgalci Türk Ordusu ve çetelerine karşı halk savaş içinde yaşamaya alıştı. İntişar halindeki birçok bölgede gencinden yaşlısına halk ve savaşçılar, iç içe işgale karşı topraklarını savunmaya hazırlanıyor. İşgal altındaki topraklarının özlemleri ile yaşayan Efrîn ve Serêkaniye halkı da kendilerini, topraklarını işgalcilerden alacakları güne hazırlıyor.
Kadını güçlü yaratmayan devrimler tek ayaklı devrimlerdir. Haberlerde gördüğümüz bir fotoğraf karesi değil Rojava’da kadınların topraklarını savunacakları beyanlarıdır. Rojava Devrimi’nde, devrimin savunmasında ve işgalciliğe karşı her yaştan kadın mücadele ediyor.
Ve o fotoğraflar tarihe kaydediliyor.
Özcesi işgal açıklamaları ya da kapalı kapılar ardından yapılan anlaşmaların karşılığı direnişe hazırlık yapmaktır. Savaş denilen olgu hiç bitmeyen bir süreçtir Rojava topraklarında. Halk savaşla yaşamaya alışık, bu kimi zaman yaşam savaşı, kimi zaman kazanımlarını korumak ve kimi zaman da keşifler, bombardıman altında yaşama savaşıdır.
* Mihail Şolohov
** Kemal Pir