Şehit Nubar Ozanyan Ermeni Tugayı, gerçekleştirdiği toplantının ardından yıllık siyasi değerlendirmesini yayımladı. 2024’te işgalci ve emperyalist saldırganlığın artacağı belirtilen değerlendirmede Artsakh’ta izlenen teslimiyetçi çizgiye, Rojava Devriminin savunulmasının önemine, Filistin ve tüm direnen halklarla dayanışmanın güçlendirilmesi gerektiğine dikkat çekiliyor.
“Tüm dünyada emperyalist-kapitalist sistem büyük bir kriz yaşıyor. Bu krizlerin bir sonucu olarak da emperyalist paylaşım yeniden düzenlenmek zorunda. 100 yıl önceki emperyalist paylaşım savaşından sonra pazarların ve hammadde kaynaklarının yeniden paylaşılması hem sistemin ihtiyacı hem de sömürge ve yarı sömürgelerde yaşanan gelişmelere bağlı. Afrika’da Fransız ve İngiliz emperyalistlerinin otorite kaybı sonucunda Çin ekonomik anlaşmalarla buralarda yaşanan boşluğu doldurmaya başladı. Kuzey Afrika’da Rusya özel savaş şirketleri üzerinden askeri varlığını güçlendiriyor. Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi bölgede ABD’nin en eski müttefikleri Çin ve Rusya ile ekonomik anlaşmalar yapıyorlar. İran’la ilişkilerini düzeltmeye çalışıyorlar. Rusya yanlısı Esad rejimi, yıllardır süren savaşın ardından yeniden Arap Birliğine dönüyor. Bütün bunlar ABD’nin bölgede ciddi bir güç kaybı anlamına da geliyor. Yine Türkiye gibi işbirlikçiler özellikle Rus emperyalistleri ile yeni iş birlikleri geliştirerek batılı emperyalistleri bunlar üzerinden tehdit ediyor ve pazarlığa zorluyor. Ukrayna üzerinden NATO ve Rus ordularının savaşı devam etti. Bu savaş sürecinde, Wagner gibi savaş şirketlerinin kendi devletleri için tehlike olmaya başladıklarında, mafya tipi hesaplaşmalarla nasıl durdurulduğunu gördük. Deprem ve sel gibi doğal felaketlerin faturası bir kez daha halk kitlelerine ödetildi. Özellikle yarı sömürge devletlerde yaşam için gerekli alt yapı çalışmaları kâr hırsına kurban ediliyor. Bunun sonucunda da Türkiye ve Libya’da olduğu gibi deprem ya da sel felaketleri yaşandığında yoksullar en ağır bedeli ödüyor. Bu da yetmezmiş gibi halkın içinde örgütlenmeye çalışılan dayanışma kampanyaları dahi bu gerici devletler tarafından gasp ediliyor. Bu yılın bir diğer önemli gündemi ise seçimler oldu. Yıl başında Türkiye’de yıl sonunda Irak’ta yaşanan seçimler bir kez daha gösterdi ki, seçimlerin sonucunu oyları sayanlar belirliyor. Kitleler sözde değişim hayalleri ile uyutuldu” cümleleri ile başlayan değerlendirmenin devamında özellikle TC ve İsrail devletlerinin saldırganlıkları üzerinde durularak şöyle denildi: “Başta Türkiye ve İsrail olmak üzere Ortadoğu ve Kafkaslar’da büyük bir terör dalgası estirildi. Rojava ve Irak Kürdistanı’na yönelik saldırılarda her türlü savaş suçu işlendi. Kullanılmadık kimyasal silah bırakılmadı. Faşist Türk devletinin bu saldırılarında tahıl ambarları, okullar, iş yerleri, yerleşim yerleri, sivillerin araçları, petrol arıtma tesisleri gibi birçok nokta hedef alındı. Özellikle yıl sonuna doğru gerçekleştirilen bu saldırıların amacı Rojavalıları korkutup yıldırmak ve göç etmeye zorlamaktı. Irak Kürdistanı’nda ise gerillanın direnişini bitirmek isteyen Türk devleti için Kürtlerin bu bölgedeki varlığı ve direnişi aynı zamanda ticaret yollarına tam hâkim olamama anlamına da geliyor. Faşist Türkiye, emperyalistler tarafından yeniden düzenlenmeye çalışılan ticaret yollarına hâkim olmak veya buralardan pay almak istiyor.”
TC devletinin ve Rusya’nın Artsakh işgalinde nasıl rol oynadığına değinilen açıklamada “Bu kapsamda faşist Türkiye ve Rus emperyalistleri, Azerbaycan eliyle Artsakh’ın işgalinde de aktif rol oynadı. 1993 yılında gerçekleşen savaşta Monte Melkonyanlar ve Nubar Ozanyanlar sayesinde direnişin ve zaferin simgesi haline gelen Artsakh, 2023 yılında Ermenistan devletinin teslimiyetçi çizgisi nedeniyle kaybedildi. Bölgede Ermeni varlığını tamamen bitirmek isteyen Azerbaycan işlediği cinayetler ve savaş suçları ile Artsakh’dan Ermenileri zorla göç ettirdi. Şimdi de ne kadar tarihi ve kültürel değer varsa yakıp yıkıyor” denildi.
Faşist Türkiye ve Siyonist İsrail’in savaş tarzları aynı
Siyonist İsrail’in katliam saldırılarına değinilen açıklama şu şekilde devam etti: “İsrail devleti Filistin’in varlığını tamamen bitirmek için hapishanelerde ve sokaklarda sürdürdüğü katliamı soykırım aşamasına yükseltti. Gazze’ye yönelik saldırılarda on binlerce kişiyi katletti ve soykırıma devam ediyor. ABD ve diğer batılı emperyalistler bu süreçte en büyük destekçisi oldu. Çünkü İsrail’in işgali aynı zamanda başta ABD olmak üzere batılı emperyalistlerin Rusya-Çin-İran karşısında bölgede zayıflayan otoritelerinin yeniden inşası için bir fırsat olarak da görülüyor. Gazze tamamen yıkılıp boşaltılarak İsraillilerin buraya yerleştirilmesi ve yeniden inşa edilmesi planlanıyor.”
Sürdürülen işgal saldırılarının ortak noktalarına dikkat çekilen açıklamada “Şüphesiz buraların tarihleri, kültürleri ve konumları birbirinden oldukça farklı. Ancak faşist Türkiye ve Siyonist İsrail’in savaş tarzları birebir aynı. Bu konuda birbirlerine her türlü desteği de her zaman sundular. Hem medyada yalan haberler çıkarıyorlar hem de işlemedikleri insanlık suçu kalmadı. Her türlü savaş yasasını çiğnediler. Filistinlilerin bölgeden sürülmesini isteyen sadece Netanyahu hükümeti değil. Bugün kendisini sanki Filistinlilerin yanındaymış gibi gösteren Erdoğan hükümeti bu soykırımdan faydalanmaya çalışıyor. Hem İsrail’in Gazze’yi tamamen yıkmasının ardından buradaki inşaat pazarından faydalanmak istiyor ve bunun hazırlıklarına başladı. Hem de zorla göç ettirilen bu Filistinlileri insani yardım adı altında işgal ettiği Efrin ve Serekaniye’ye yerleştirmek istiyor. Böylece bölgedeki Kürt varlığını iyice azaltacak. Kendi soykırımını İsrail’in soykırımıyla maskeleyecek” şeklinde vurgular yapıldı.
“Emperyalistler ve bölgedeki gerici devletler açısından bunlar yaşanırken elbette halk kitleleri tarafında da direnişlerin ardı arkası kesilmedi. Yıl boyunca İran’da, Türkiye’de, Ermenistan’da, Irak’ta, İsrail’de kitleleri sokakları terk etmedi. Gerek devlet politikalarına gerekse de mevcut hükümetlere karşı eylemler eksik olmadı” şeklinde devam eden açıklama ayrıca şu vurgular yapıldı: “Aynı zamanda işçi ve emekçiler insanca yaşam hakları için grevlere gittiler. Hapishanelerde siyasi tutsaklar bedenlerini direnişin silahına çevirdiler. Ne İmralı’da sürdürülen tecrit ne İsrail hapishanelerinde sürdürülen işkenceler tutsakları yıldırmadı. Kadınlar ve LGBTİ+’lar ataerkiye karşı sokakları doldurdu. Gazze’de gerçekleştirilen soykırıma karşı tüm dünyada milyonlar meydanları zapt etti. Rojava’da her türlü saldırıya rağmen binlerce insan kadınlar öncülüğünde sokaklara çıktı ve faşist Türkiye’nin saldırılarına rağmen buradayız dedi.”
Gerici devletler direniş hareketleri karşısında deliye dönmüş durumda
2023 yılının önemli eylemlere de sahne olduğunun altı çizilerek “Bu yılın en önemli olaylarından bir tanesi bütün güvenlik önlemlerine rağmen Ankara’da gerçekleştirilen eylemdi. Türkiye devletinin bütün ajan ağına, teknolojik üstünlüğüne ve takip sistemlerine rağmen tam kalbinde böylesi bir eylemin gerçekleştirilmesi büyük bir korku saldı. Yine yılın son günlerinde gerillanın dağlarda yaptığı eylemlerde Türk devleti çok ağır kayıplar verdi. 14 direnişçi örgütün birlikte gerçekleştirdiği Aqsa Tufanı operasyonunda İsrail’in bütün istihbarat çalışması ve hava savunma sistemi çöktü. Yıllardır yaptıklarına ve teknolojik üstünlüklerine rağmen bu eylemleri engelleyemeyen bu kadar ağır kayıplar veren bu gerici devletler direniş hareketleri karşısında deliye dönmüş durumdadır” denildi.
Yeni zaferlere imza atacağımız bir yıl…
2024 yılının Lenin’in ölümsüzleşmesinin 100. yılı olduğuna da değinilen açıklamada bu konuyla ilgili de şunlara değinildi: “Lenin gerek inşa ettiği parti sistemi gerek önderliğini yaptığı Sovyet Devrimi gerekse de geliştirdiği ve pratikte de uygulamaya koyduğu ulusların kendi kaderini tayin hakkı veya özgürce ayrılma hakkı teziyle hepimize öncülük yapmaya devam ediyor. Ondan aldığımız bilinç ve kitlelerin yılmaz iradesinden aldığımız kararlılıkla işgalciliğe, soykırıma ve sömürgeciliğe karşı yeni zaferlere imza atacağımız bir yıl olmasını umut ediyoruz.”
Açıklama şu şekilde sona eriyor: “Yine yılın ilk ayı olan ocak ayı kadın özgürlük mücadelesinin öncülerini sonsuzluğa uğurladığımız aydır. Devrimin yılmaz kartalı Rosa Luxemburg, reformizm ve revizyonizme karşı Almanya’da devrimin kızıl bayrağını göklere yükselterek şehit düşmüştür. Kendisinden sonra gelen milyonlarca kadına hem önderliği öğretmiş hem de cesaret vermiştir. Ortadoğu’nun ilk devrimci kadın şehitlerinden Meral Yakar, yaralı olarak polisin eline geçmiş, ser verip sır vermeme geleneğinin yaratıcılarından olmuştur. 20 yılı aşkın bir süre boyunca Amed Zindanlarında direnen Sakine Cansız kendisini işkenceler altında geliştirmiş ve eğitmiştir. Daha sonra yüzünü dağlara dönmüştür. Mücadele yaşamı boyunca yılmamıştır. Sonunda Paris’te faaliyet yürütürken Rojbin ve Ronahi ile birlikte katledilmiştir. Seve, Fatma ve Pakize Türkiye Kürdistanı’nda öz yönetim direnişlerinde yoldaşlarında yardım ulaştırmak isterken katledilmiştir. Bütün bu kadınlar izledikleri mücadele çizgisiyle dünya kadınlarına büyük bir miras bırakmışlardır. Onlar meydanları dolduran, fabrikalarda grevlere öncülük eden, siperlerde düşmana karşı savaşan kadınların sloganlarında, sıkılı yumruklarında ve namlularında yaşamaktadırlar.
Önümüzdeki yıl emperyalist saldırganlığın daha da artacağı bir yıl olacaktır. Uzunca bir süredir ihtiyacını duydukları yeniden emperyalist paylaşım için savaş hazırlıkları gün geçtikçe artıyor. ABD gibi emperyalistler bölgede yeni bir strateji geliştirirken şimdilik bekleyip İran gibi gerici devletlerin nasıl bir tarz izleyeceklerini gözlemliyor. İsrail’in yükselttiği saldırganlık bu konuda batılı emperyalistler için bulunmaz bir fırsat. Türkiye gibi ekseni her an değişebilen ülkeler ise bu anlamıyla batılı emperyalistler açısından bir tehdit. Ancak şimdilik ne Rusya-Çin-İran üçlüsünün ne de batılı emperyalistlerin tam olarak nasıl bir yol izleyeceğini net olarak söylemek zor. Buna rağmen yeni yılda önümüzdeki en önemli ve acil görevler ise oldukça nettir. Rojava devriminin bölgede yarattığı olanakları halkların lehine en iyi biçimde kullanabilmek için bu devrimi ne olursa olsun savunmak zorundayız. Bölge halklarının anti-emperyalist bir birliğe bu kadar ihtiyacının olduğu böylesi günlerde gerek Filistin’e gerekse de direnişte olan tüm halklara dayanışmamızı göstermeliyiz. Türk devletine ve onun çetelerine karşı gerçekleştireceğimiz her türlü eylemin emperyalist iş birliğine karşı gerçekleştirildiği bilinciyle hareket etmeli ve işgal edilen toprakların yeniden özgürleştirilmesini hedeflemeliyiz.”