Sarah,
14 Haziran günü iltica ettiğin Kanada’da yaşamına son verdiğinde bir not bıraktın arkandan. Yalnızca üç cümleden oluşan bir not.
Geride bıraktıklarına, geride bıraktığın hayata söylemek istediğin sadece üç cümle miydi, Sarah? Sanma ki üç cümleni az bulduğum için böyle söylüyorum. Aksine her biri, on yıllar ağırlığında. Okuyana bu kadar ağır gelirken, yazana kim bilir ne ağırlık vermiştir o üç cümle…
Ama Sarah, itiraz etmek istiyorum buna! Kendine ve seninle aynı durumda bu hayata tutunmaya çalışanlara haksızlık değil mi?
Başına gelenler olmasa, muhtemelen dünyanın apayrı iki ülkesinde yaşayan, aynı yaşta ama birbirinden hiç haberi olmayan kadınlar olarak hayatımıza devam edecektik. Gerçi “apayrı iki ülke” diyorum ama biliyorsun bizim “reis”, sizin ülkeye özel bir ilgi duyuyor, malum kendini Müslüman halkların halifesi olarak görüyor.
Mursi’ye kardeşim diyordu, Sisi’ye darbeci ama Sisi ile nasıl ortaklıklar kurduğunu da biliyorsun. Aramızda kalsın, sanırım bu ara gene araları açılacak bunların. Malum tek ortaklıkları çıkarları ve bu yüzden bize düşmanlıkları… Neyse!
Bilemiyorum Sarah, mektubunu okuduğumdan beri içimde bir düğüm var. Hayatta kalmaya çalışmanın bu kadar zor olduğu başka bir zaman tanımıyorum ve korkunç derecede cümlelerini tanıyorum. Bu cümleleri tanımak, bu cümlelerin damarlarında dolaşımını seyretmek, korkunç bence.
Hayat dediğimiz şeyin yoksullar için, kadınlar için, LGBTİ+’lar için, çocuklar için, hayatın yamukluklarına karşı mücadele edenler için ne kadar zor olduğunu hepimiz deneyimlerimizden görüyoruz.
Bilmem tanır mısın, Tezer Özlü der ki “Burası bizim değil, bizi öldürmek isteyenlerin ülkesi…”
Bu hayat da öyle.
O yüzden bu hayatta kalmaya çalışıp, bunu artık yapamayacak hale gelmek senin başarısızlığın değil. Bunu bilmeni istiyorum Sarah. Hayatına bakınca “başarı” denilen ne varsa hepsine dair kocaman bir sıfırı olan biri olarak söylüyorum bunu. Bu haliyle cilalı asfalttaki çöküntü haline gelmiş biri olarak…
Sen başarısız değildin Sarah. Bu hayat seni tutamadı.
Zayıf da değildin. Zaten güç ve güçlü olmak dediğin şey tam olarak nedir Sarah? Erkeklikten doğru tanımlanan ve ikiyüzlülükten malul güç tanımlarından kendimizi sıyırabildiğimiz oranda bakalım “güçlü” ve “zayıf” olmaya…
Mesela erkek egemen ve heteroseksist düzene bir bakalım: İnanılmaz (ve bir o kadar ikiyüzlü) bir dayanışma ağı, devletin tüm kurumlarına uzanan bir destek ve manipüle edilmiş milyarlarca insandan oluşuyor, değil mi? En azından öyle “güçlü” görünüyor.
Ancak bunların karşısında her birimizin sınıfsal ve cinsel kimliğimize sahip çıkarak verdiğimiz mücadele ile anında köklerinden sarsılabilecek kadar da çürük!
Buna “güç” ve “güçlü” diyebilir miyiz?
Sarah, bu mektubu sana neden hayatta kalmadın demek için yazmıyorum kesinlikle. Yanlış anlama. Ama “özgür seçim” olarak da görmemi bekleme benden. Bu bir cinayet. Bu devletlerin, erkeklerin, heteroseksizmin el birliği ile organize ettiği bir cinayet. Dolayısıyla bu dünyayı senin gibi büyüklük göstererek affetmemi de bekleme.
Sadece sana başarısız ve zayıf değilsin demek istedim. Son kez. Bunu duymaya çoğumuzun ihtiyacı var. Başarısızlıklarla mücadele etmek ve bunu kendine mal etmek her birimizin yaptığı şey, güç meselesi de öyle.
Diğer yandan hayatta kalmaya çalışıp “başarısız” olan o kadar çok insan var ki, nefes alıyor olması, onun, senin hayat deneyimlerin karşısında ihtiyacın olduğunu düşündüğün “güçte” olduğunu göstermiyor.
Emin ol.
Dünyadan daha iyi olduğunu düşündüğün gökyüzünde mutlu ol, sevgili Sarah. Onur Haftası’nın tüm renkleri seninle olsun.
Sen bizimlesin.
VİLDAN”
YDK 22 Haziran 2020