Manşet

Sakine, Fidan ve Leyla için…

Sakine Cansız (Sara), Fidan Doğan (Rojbin) Leyla Söylemez…

Her biri birbirinden değerli onurlu üç Kürt siyasetçisi, farklı dönemlerde Kürt ulusal hareketine katılmış adeta nesilden nesile devam eden kurtuluş hareketinin bayraklaşan isimleri…

PKK’nin kurucu kadrolarından olan, mücadelenin bütün aşamalarında alnının akıyla çıkan, düşmanın dahi saygı duyduğu devrimci bir kadındı Sakine Cansız.

Hapishane resimlerine bakıldığında zayıf, çelimsiz, üflesen düşecek gibi görünmektedir.

Ama zayıf ve sıska bu bünyenin içinde bedenine dar gelen kocaman bir çatal yürek, PKK’ya ve Kürt halkının davasına adanmışlık yatmaktadır. Hapishanede işkenceci Esat Oktay Yıldırım’ın suratına, “şerefsiz katil” diyerek tüküren nadir insanlardandır.

Sakine’yi Sakine yapan Diyarbakır Hapishanesi’nde PKK’nin ilk siyasi savunmasını 300 sayfa ile yapan başeğmez devrimci kişiliğidir, gördüğü insanlık dışı işkencelere rağmen konuşmamış, düşman karşısında asla baş eğmemiştir, gösterdiği yiğit bu direniş ile Kürt Hareketi içinde efsane kadın haline gelmiştir.

KNK Paris Temsilcisi Fidan Doğan (Rojbin) ile Leyla Sönmez ise Kürt kadın hareketinin fedakar, çalışkan aynı zamanda diplomasi trafiğini yürüten saygın siyasetçileridir.

Her biri Avupa’nın rahat ve özel yaşantılarını terk ederek bütün birikimlerini, üniversite kazanımlarını Kürt ulusal hareketi ve kadının özgürleşmesi için harcamışlardır.

Avrupa’da işlenen siyasi cinayetlere bir yenisi daha eklendi. İran Kürdistan Demokrat Partisi yöneticisi Abdurrahman Kasumlu 1989 yılında Viyana’da İran ajanları tarafından öldürülmüştü. 1981 yılında Partizan taraftarı Katip Sultan Almanya’nın Aachen kentinde ve Hollanda’nın başkenti Amsterdam’da devrimci Nubar Yalım MİT ajanları tarafından 1982 yılında aynı yol ve yöntemle, susturucu silahla öldürülmüştü.

Katiller bu sefer seneler sonra yeniden sahneye çıktılar. Hedef tahtası olarak seçtikleri kişiler sıradan, rastgele değil, yine en değerli kadrolardı.

Bu üç fidana karşı işlenen vahşetin sebebi bence KORKU’dur.

Cinayet haberi duyulur duyulmaz, akın akın olay yerine gelen Kürt halkının kabaran öfkesinin önüne geçmek mümkün değildi. Yüz bin kişiyi aşan böylesine kitlesel yürüyüş önemli idi. Tüm herkesin talebi cinayetin bir an evvel aydınlatılması, katillerin bulunması oldu.

Cinayet işlendikten hemen sonra, daha cesetler bile kaldırılmadan AKP ve Başbakan yardımcısı devşirme Kürt Hüseyin Çelik “PKK’nin kendi iç infazı” olarak değerlendirdi.

Aynı tepkiyi Roboski’de öldürülen 34 Kürt köylüsü için neden göstermedi? Olay 1.5 gün neden gizlendi? Bu telaş neyin ifadesidir? Elbette ki suçluluk psikolojisinin.

Yaptıkları cinayeti gizlemek için bu sefer Fransa’dan detaylı bilgi ile olayın bir an önce aydınlatılması başvurusunda bulundular. Peki, Roboski’de bir sene zarfında sen ne yol kat ettin? Hiçbir şey…

KUH bu siyasi cinayette dostları ile düşmanlarını daha iyi tanıma fırsatı buldu.

Yeminli Ermeni-Kürt düşmanı Fatih Altaylı, Ertuğrul Özkok, polisten gazeteci olan Emre Uslu, bavullarla belgeyi savcılığa teslim eden gazeteci olarak tanıdığıımız Fettullahçı Mehmet Baransu köşelerinde yazdıkları yazılar ile devletin akıl hocaları olduklarını gösterdiler. Hiç denenmemiş yol ve yöntemlerin denenmesi için önderlerin öldürülmesini işaret ettiler.

Sürpriz gelişmeler olabilir” dediler.

Son altı ay içerisinde “bu tür eylemler olabilir”, “birkaç gün içinde paketleme olabilir”, olayı hedefinden saptırmak üzere kafa bulandırmak için bilgi kirliliği yaratan, kafaları bulandıran yazılar yazan, “her yol denendi sadece önderler yok edilmedi” dediler. “İlk 20 isim öldürülsün örgütün etkisi azalır” diye kan dökülmesi için yol gösterdiler…

Ahmet Kaya için nasıl linç kampanyası yürüttüler, ölümüne sebep oldular. Bunlar daha unutulmadı. Kaleminden KAN damlayan bu çanak yalayıcı asalak takımının cinayetlerden, katliamlardan birinci derece sorumlu olduklarını unutmayalım. AKP “açılımlar” adı altında toplumu oyalamaya, aldatmaya ve şirin görünmeye çalışıyor. Hrant Dink cinayeti aydınlatılması için verilen sözler, yerine getirilmedi…

Devletin barış görüşmeleri sürecinde sorunu çözeceğim demesine ALDANILMAMALIDIR. Her sefer yapılan müzakerelerde devletin esas amacı İMHA ve YOK ETME olacaktır.

KÜRT HALKININ BAŞI SAĞOLSUN!

(Bir ÖG okuru)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu