Geçtiğimiz günlerde aldığı tüm tepkilere ve yarattığı tehlikelere rağmen Akkuyu Nükleer Enerji Santrali’nin temeli Mersin’de atıldı. Büyük ülke olmak propagandası eşliğinde; “Uzayda bayrağımızı dalgalandırmak için”, “Güçlü Türkiye için şimdi, Türkiye temiz ve bağımsız enerji istiyor” denilen kamu spotu ile yalanı yanlışa katan bir kurguyla, nükleer felakete sözde halkın da “evet” dediği reklamlar piyasaya süren TC devletinin yalanları gerçek eşiğinin çok çok altında kalmaktadır.
Çernobil’de yaşanan nükleer santral faciasının üzerinden 31 yıl geçmiş, 2011’de Fukuşima nükleer santralinde gerçekleşen patlama ise hâlâ hafızalardayken, nükleer santrallerin insanlık için nasıl büyük bir tehlike oluşturduğunu görmezden gelen egemenler, nükleerin ne denli tehlikeli olduğunu bilmediklerin değil; emperyalist-kapitalist sistemin durmak bilmeyen büyüme hırsından kaynaklı bu tür tehlikelere kucak ve meydan açmışlardı. Bilim insanı olmakla övünen Aziz Sancar, nükleer enerjinin getirisinden çok götürüsü olduğunu bilmediğinden değil; bilgisini sömürücü düzenin hizmetine verip kendisini sattığından kaynaklı nükleein kamu spotlarında boy göstermiştir.
Oysa eski-yeni fark etmeksizin patlayan bütün nükleer santraller binlerce insanın ölümüne, milyonlarca insanın hasta ve sakat kalmasına sebep oluyor. Çünkü nükleer santralin patladığı sırada yaydığı radyasyon yalnız havaya değil suya, toprağa kısaca her şeye bulaşarak insan yaşamını ciddi bir biçimde ve de patladıktan on yıllar boyunca tehdit ediyor.
Hani Avrupa’yla enerji ticareti yapıyordunuz?
Çernobil ve Fukuşima gibi felaketlerin ardından pek çok ülke nükleer santral yapımını durdururken AKP hükümeti ülkeyi nükleer santrallerle zehirlemek, Toros dağlarını ise nükleer atıklar için çöplük haline getirmek istiyor. Dünya üzerinde nükleer atıklardan kurtulmanın tek yolu olarak toprağın derinliklerine gömmeyi bulabilen pek çok ülke nükleer atıklarına çöplük olarak Toros dağlarını istemektedir. Dünyanın vazgeçtiği nükleer santrallerin ülkemize inşa edilmesiyle yeni nükleer atık depolama alanı olarak da ülke toprakları hedef olarak görülmektedir.
Hükümet temsilcileri ekranlarda “Kalkınma için gerekli, kamu yararı var” diye naralar atarken, topluma egemen sistem çıkarlarını, kamu yararı diye yutturmaya çalışmaktadırlar. Nükleer santraller ile kalkınacak olan tek bir kesim varsa o da hakim sınıflardır, kendi ülkelerinde toplumsal bilincin etkisiyle nükleer santrali kuramayarak kendilerine bağımlı hale getirdikleri ülkeleri nükleer çöplük haline getirmek isteyen emperyalistlerdir.
“Elektrik açığımız var, nükleer ihtiyaç” reklamlarına karşın Eski Enerji Bakanı Taner Yıldız daha önceki konuşmalarında elektrik açığı olmadığını açıkça itiraf ederek “Fazla üretimimiz var, başta Avrupa olmak üzere çevre ülkelerle enerji ticareti yapıyoruz” sözleriyle caka satmaktan geri durmuyordu.
Yalanlar ve gerçekler
“İthal doğal gaza ve ithal kömüre bağımlı olmayalım nükleer santralde kendi elektriğimizi üretelim” reklam propagandası ise afili nükleer santral yalanlarından. Çünkü santralin inşasını üstlenen Rusya aynı zamanda santralin en az yüzde 51 hisseli sahibi olacak. Yani Türkiye, 15 yıllık alım garantisi ile Rusya’nın Türkiye topraklarında ürettiği elektriği almak zorunda.
Emperyalist-kapitalist sisteme göbekten bağımlı bir ülkenin finansman kaynaklarını bu yolla kullanarak yaptığı nükleer santrale kredi desteği, garantörlük ve yerli ortak bulan Rus emperyalizmi; maliyeti Türkiye üzerine yakarak projeden en karlı çıkacak ülke olmuştur! Emperyalist Rusya’nın planı; nükleer santralin bitiminde 15 yıl boyunca Türkiye tarafından alım garantisi ile hiç koymadan çok almaktır. TC devleti açısından durumun karşılığı bağımlılığın artmasıdır. Ancak Türk hakim sınıflar bu bağımlılığın faturasını kendileri ödemedikleri, ödemeyecekleri için, faturayı esas ödeyecek halk adına rahat rahat kararlar almaktadır. Oysa ne kadara mal olacağı bilinmeyen ama bitince üretilen elektriğin alma garantisi veren TC devleti açısından da bu durum nükleer felaket olma durumu dışında ekonomik felakete de dönüşecektir elbette. “Kazan kazan” reklamları bu gerçekliği değiştiremeyecek! Hele de Aziz Sancar isimli profesör bozuntusunun bu reklamda oynaması, bu sonuçları değiştirmeyecek ama Sancar’ın da egemenlere kölelik yapan profesör bozuntuları çöplüğüne gönderecektir!
Bacasından duman, kül ve toz çıkmadığı için “temiz enerji” olarak pazarlanan nükleer santralin patlayarak havaya, suya ve toprağa bulaşan radyasyonu ve yaşanacak kanser vakalarını önemsemeyen, nükleer atıkların olumsuz etkileri ve depolama masraflarını düşünmeyen egemenlerin bu “temiz enerji” safsataları açıkça sahtekarlıktır.
Akkuyu Nükleer Santrali temel atma töreni Rusya Devlet Başkanı Putin ile birlikte uzaktan atılırken başta Çukurova bölgesi olmak üzere bütün ülke adeta bir radyoaktif gaz odasına çevriliyor. Bunun yanı sıra Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonu’nda görüşülen 6831 Sayılı Orman Kanunu’nda yapılmak istenen değişiklikle, mevcut durumda orman alanları ve etrafına yapılacak tesisler özel izne tabiiyken Orman Kanunu’nun 18. maddesinde yapılan değişiklikle bu sınırlama kaldırılıyor. 18. maddede yapılan değişiklikle orman içine depolama tesisine izin veren düzenleme ile Toroslara yapılacak nükleer mezarlığın önü açılıyor.
Unutulmamalı ki; nükleer enerji yenilenebilir enerji değildir! En uzun vadede 50-60 yıl kullanım süresine sahip tek seferlik radyoaktif bir enerji biçimi olarak doğal dengeyi en çok tahrip eden enerji türüdür. Hiçbir kamu spotu ve hiçbir profesör bozuntusunun oyunculuğu bu gerçeği değiştiremeyecek!