Gözüaçık, sendikanın çalışmalarını kısaca anlatırken Migros işçilerinin haklarını almak için mücadele edeceklerini de vurguladı. Parça parça direnişlerin olduğunu ve bunların bazılarının kazanılmış olduğunun altını çizdi.
– Öncelikle Mağaza Market-Sen ve mücadele hattı hakkında bilgi verir misiniz, neler yapıyorsunuz?
N.Gözüaçık: Mağaza Market-Sen, İnşaat-Sen ile birlikte İşçi Hareketi Koordinasyonu’muzun bir parçası. Ülkenin dört bir yanındaki kentlerde her mahallede, her sokakta bulunan market işçilerinin, depo işçilerinin, mağaza emekçilerinin örgütlü birliğini sağlama hedefiyle hareket ediyoruz. Öncelikli olarak Şok, A101 ve BİM mağazalarında örgütlenmek için faaliyet yürütüyoruz. Fakat elbette ki diğer marketlerden, farklı sektörlerdeki mağazalardan işçiler de sendikamıza ulaşıyor. Onların mücadelelerini de takip ediyoruz ve tüm imkanlarımızla yanlarında oluyoruz.
Bu sendikayı kurduk çünkü hepimizin gözünün önünde hiçbir örgütlenme hakkı tanınmayan, fazla mesaiye zorlanan, hakları sistematik olarak gasp edilen, sürekli işsizlik baskısıyla sindirilmek istenen kocaman bir işçi kesimi var. Ülkenin dört bir yanında halkın temel ihtiyaç maddelerinin temini için alınteri döküyorlar. Fakat büyük marketler dışında sendikal bir örgütlülükleri yok. Kaldı ki olsa bile o sendikalarda işçinin söz hakkı yok.
İşçinin katılım sağlayabileceği bir mekanizma bulunmuyor. Böyle olmadığında ise hak gaspları, fazla mesai dayatmaları, mobbing, az işçiyle çok iş kural haline geliyor. Biz mücadelemizle bu düzene son vermeyi hedefliyoruz.
“İşçiler arasında TİS oyununa alet olan Tez-Koop-İş yönetimine tepki var!”
– Geçtiğimiz günlerde Migros işçilerinin basına yansıyan bir eylemi oldu. O sürece sizler de dahil oldunuz. Bilgi verir misiniz, süreç nasıl çözüldü?
– Migros işçilerinin yaşadığı sorun, TİS sürecindeki tüm haklarının patronlar tarafından ve yetkili sendika Tez-Koop-İş’in de katkısıyla gasp edilmesiydi. Mayıs ayında yapılması gereken sözleşme, geçtiğimiz sene asgari ücrete zam yapılmasından 1 gün önce yapıldı. Eğer 1 Ocak’ta yapılmış olsaydı işçiler 5.500 TL üzerinden değil 8.500 TL üzerinden zam alacaktı. İşçilerin hakları hem patron hem de sendika bürokratları eliyle göz göre göre yenmiş oldu.
Migros’ta elbette ki tüm işçiler yaşanan bu haksızlığa seyirci kalmak istemedi.
Bu ekonomik kriz içinde açlık sınırlarında alınan maaşlardan, yenilen promosyonlardan, gasp edilen sosyal haklardan bahsediyoruz. Bu kardeşlerimizin geçindirmesi gereken aileleri, sevdikleri, yakınları var. Dolayısıyla işçiler arasında patronun TİS oyununa alet olan Tez-Koop-İş yönetimine büyük bir tepki var. Geçtiğimiz hafta sendikanın Şişli şubesinde yapılan eylemde işçiler usulsüzce imzalanan TİS’in iptal edilmesi gerektiğini, kıdem farklarının verilmesi gerektiğini, işçilere güncel asgari ücret üzerinden zam yapılmasını ve kendilerine refah payı verilmesi gerektiğini söyledi.
Sendikal yaşamdaki en önemli şey işçinin söz, yetki, karar hakkıdır. Bu sebeple o günkü eyleme biz de destek verdik. İşçilerin sözünün yaygınlaşması için çaba gösterdik. Ancak işçilerin birlikte gösterdikleri iradeye, bu iradenin meşruiyetine bir saygı gösterilmedi. Tez-Koop-İş şubesinin kapıları, o sendikaya her ay aidat verip var eden o işçilerin yüzüne kapatıldı.
Patronlar nasıl işçilerin TİS haklarını gasp ettiyse, Tez-Koop-İş yönetimi de bu tutumuyla Migros işçilerinin sendikal haklarını gasp etti. Ancak Migros işçilerinin attığı bu adım önemliydi. Bu adımın devamı gelecek, Migros’taki haklı mücadele devam edecektir.
“Örgütlenme düzeyini artırmalı, mücadeleyi büyütmeli, direnişleri örnek biçimde sonuçlandırmalıyız!”
– Bugün birçok bölgede işçiler farklı iş kollarında, inşaat, tersane vb. eylemler, grevler yapıyor. Sizce işçi sınıfı açısından nasıl bir tablo var ve sınıf özneleri neler yapmalı?
– Birçok farklı iş kolunda eylemler yapılıyor, mücadeleler veriliyor, zaman zaman grevler de oluyor. Bazı zamanlarda işçiler patronlara karşı kazanım da elde edebiliyor, hak gasplarına engel olabiliyorlar. Bunlar elbette ki değerli fakat işçi sınıfının genel durumunu değerlendirmek açısından yeterli değil.
Çünkü aldığımız iyi haberler sadece o mücadelenin o anı içerisinde, o anına dair bir iyi haber oluyor. Bu mücadelelerin öncesini, sonrasını konuşamıyoruz. Sonuçlarını duyamıyoruz, göremiyoruz, inceleyemiyoruz. Bu bahsettiğim bir işçi topluluğunun patrondan hakkını alması değil. Esas mesele o direnişçi işçilerin nereye gittiği. O iş yerinde örgütlenmenin ileri adımlarının ne olduğu. İşçilerin kendi örgütlerini nasıl yönettiği. Deneyimlerini başka işçilere aktarıp aktarmadığı vb.
İşçi sınıfının durumunu konuşmak için sınıf mücadelesi içerisinde öncelikli olarak bu soruların yanıtlanması gerektiğini düşünüyoruz. İşçi sınıfının örgütlenme düzeyini artırmak, mücadelelerini büyütmek, bu mücadeleleri örnek biçimde sonuçlandırmak gayreti içinde olunmalı.
Kendinden münferit olaylar da aslında umudu değil umutsuzluğu besliyor. Bu durum çok tehlikelidir. Zira ekonomik kriz var ve kârlarını korumak isteyen patronlar işçi sınıfını açlık sınırındaki ücretlere, işsizlik baskısına, bitmeyen mesailere, örgütsüzlüğe itiyor. O değilse onlara tek bir söz hakkı tanımayan sarı sendikaların insafına bırakılıyorlar.
Tüm bunlara karşı verilecek anlamlı mücadele; tüm sektörlerde ve tüm iş yerlerinde emek verenlerin kendilerinin katıldığı, kendilerinin yönetebildiği ve sonuç alabildiği örgütlenmelerin kurulmasına ön ayak olmak gerekiyor.
Bu örgütlülükler sağlanabilirse sendikal bürokrasiye karşı alternatifler ortaya konulabilir. Yeni tip demokratik, çoğulcu sınıf sendikaları, birlik zeminlerinin kurulmasına imkanlar oluşabilir. Ve ancak böylesi örgütler ve bu zeminler, işçi sınıfının ülkede gerçek bir siyasi güç olmasının araçları olabilir.