Ayten Yavuz, haklarını alana kadar direneceklerini belirterek “Direneceksin. Hakkını da söke söke alacaksın” şeklinde mücadele çağrısı yaptı. Kocagöz ise işçilerin taleplerini dile getirdi ve kamuoyunun daha fazla seslerini duyurmasına ihtiyaç olduğunu belirterek “Mücadelemizin duyrulması, yaygınlaştırılması çok önemli” dayanışma çağrısı yaptı.
– Bir kadın olarak hem de bir işçi olarak Agrobay’da verdiğiniz mücadeleyle ilgili neler söylemek istersiniz, İstanbul’a geldiniz. Nasıl geçti, neler yapıyorsunuz?
Ayten Yavuz: Direniş devam ediyor, haklarımızı alasıya kadar. Sesimizi Bergama, Dikili, İzmir’de duyuramadığımız için İstanbul’a gelmek zorunda kaldık. Rus Konsolosluğu ve Alman Konsolosluğu önünde eylemler yaptık.
Sendikaya geçtikten beş gün sonra ilk ben atıldım zaten, koşullar çok ağırdı. Yapmamamız gereken çok iş yaptık bu sene. Bütün yaz küreklerle kum doldurduk sıraların arasına.
Demirleri ve brandaları kaldırdık. Sürekli ücretsiz izin dayatmalarına, mühendislerin hakaretlerine maruz kaldığımız için biz de kendi aramızda konuşarak sendikalı olmaya karar verdik. Sendikaya üye olduktan beş gün sonra ilk ben, bir arkadaşım ve üç mühendis işten çıkarıldık. Bize sıfır üçten-sıfır dörtten kod verildi. Bana ve bir arkadaşıma… Diğer üç mühendis ve diğer arkadaşlarımız da hem bizim için hem çıkan kendi mühendisleri için kapıya dikilmişler. Biz yarı yoldan tekrar Agrobay’a geri dönmek zorunda kaldık. Telefon geldi “geri gelin” diye.
Ondan sonra mesela maaşımız düzensiz yatıyordu. Haziran’ın aylığını Ağustos’un dördünde aldık. Yani sürekli böyle oluyordu ama şu yaz döneminde sürekli iki ayda bir aylık alıyorduk. Ayrıca İnsan Kaynakları hakaret etmiş insanlara.
“Sizi ben alıyorum, ben çıkarıyorum, siz kimsiniz!” falan diye. “Gidin evinize. Herkesin hakları verilecek” dedi. Bir hafta bekledik, on gün bekledik. Hiç kimse aramadı bizi. Yani durum bu.
“Bu kadar cesaretli olduğumuzu bilmiyorduk!”
– Direnişle birlikte neler değişti hayatınızda? Direnişin size kattıklarına dair neler söylemek istersiniz?
– Vallahi direniş güzel oluyor. Çünkü bu kadar cesaretli olduğumuzu bilmiyorduk birincisi. İkincisi, Agrobay’ın önüne defalarca gittiğimizde bir muhatap aradık. Maalesef ki muhatap bulamadık! Ne müdür, ne insan kaynaklarından hiç kimseye ulaşamadık. Biz sadece bir muhatap istedik. “Evet, arkadaş tazminatınızı vereceğim ya da vermeyeceğim” diyecek! Hiçbir muhatap bulamadığımız için direnişe geçtik.
Yolu kapattık bir kere. Gözaltına alındık. On üç kişi. Bir kişi de bendim, iki kere gözaltına alındım. İkincisinde biz daha hiçbir şey yapmadan jandarmanın saldırısına uğradık. Servislerin çıkış saati idi. Biz biraz yürümeye kalktık. Onlar herhalde yolu kapattığımızı zannettiler ama yanıldılar. Biz on beş-yirmi bayandık. Orada iki yüz jandarma vardı, saldırıya uğradık. İlk ben gözaltına alındım, ikinci seferde. Arkadaşımın parmağı kırıldı. Birisi beyin travması geçirdi.
Binali Bey’le görüştük. Binali Yıldırım’la. Bize şöyle bir lafı oldu; “Sendikadan çıkın!” “Sendikadan çık” diyorsun da bunu yasaya siz koydunuz. Yani kendi yaptığınız yasayı mı beğenmiyorsunuz? O zaman sendika bir hak değilse benim e-devletimde ne arıyor? O zaman çıkarın benim “e-devlet”imden hiç kimse sendikaya üye olmasın. Sendikaya üye oluyorsun, patronların baskılarıyla işten atılıyorsun. Devlet zaten senin yanında değil. Tuncay Özkan beyle görüştük, bizim belediye başkanlarıyla görüştük. Hiç kimse sermayenin karşısında duramıyor. Herkes sermayeden yana.
Ben cuma günü gözaltına alındım. Bana yurtdışı çıkış yasağı ve Agrobay’a beş yüz metre cezası verildi. Ben zaten işçi insanım. Benim yurtdışında ne işim var? Yani böyle saçma sapan bir adalet içindeyiz. Hala artı birer maaşımız içeride. Geçen hafta cuma içeride çalışan arkadaşlarımızın maaşını yatırdılar. Kiminin yirmi üç gün, kiminin yirmi beş gün maaşı var. Onları yatırmadılar. Artı mesailerimiz var. Yani durum bu.
Kimin hakkı yeniliyorsa hakkını arasın. Biz de Tarım-Sen olarak -ben de Yönetim Kurulu üyesiyim- nerede bir ezilen çiftçi kadın, haksızlığa uğrayan bir tarım işçisi varsa her zaman yanındayız. Asla hiçbir şeyden korkmasınlar. Biz üretiyoruz. Biz şehirdekileri yediriyoruz. Biz olmazsak şehirdekiler hiçbir şey yiyemez. Onun için güçlü dursunlar. Biz kadınlar olarak ne istersek başarabiliriz. Asla “şu benim hakkımı yiyor ama ben ses çıkaramam, vermezler” demesinler. Öyle bir şey yok. Direneceksin. Hakkını da söke söke alacaksın. Bu kadar.
“Tarımda ciddi oranda güvencesiz çalışma sözkonusu!”
– Tarım-Sen’in tarımdaki ilk sendikalaşma sürecini ve direnişe nasıl başladığınızı anlatır mısınız?
Umut Kocagöz: Aslında tarım alanında mücadeleci, tabandan inşa edilen, kolektif olarak işçi meclislerine-komitelerine dayanan bir sendikal tecrübe olmaması sebebiyle biz yaptığımız gözlemler, alanda karşılaştığımız gerçeklik üzerine birlikte biz yola çıktık. Tarım alanında, tarım işçilerinin, mevsimlik işçilerin, küçük köylülerin bir sendikasının olmayışı tespitiyle Umut-Sen’in kendi içerisinde yaptığı bir takım tartışmalar, gözlemlerden faydalandık.
Umut-Sen’in temel ilkeleri üzerinden formüle etmeye çalıştık sendikal yapıyı yani çok kabaca işçilerin kendi öz örgütlülüğü olacak dedik bu sendika. Kendi komite ve meclisleriyle yönetilecek, patrona karşı asla işçileri satmayacak. Bu temel çizgimiz olacak yani sendika her koşulda işçinin yanında yer alacak, fiili meşru mücadele yollarını kullanacak, işçileri güçlendirecek, işçilerin sendikalarını yönetebilmesini sağlayacak bir yapı olarak bu ilkelerle yola çıktık.
Tarımda çok ciddi oranda güvencesiz çalışma sözkonusu. Fiziki olarak çok ağır bir iş, ciddi meslek hastalıkları, iş cinayetleri, ücretleri vermeme, mesaileri yatırmama, çok kolay işten çıkarma gibi gibi çok fazla farklı emek sömürüsü süreci var. Ya da işte çalışma koşullarının kötü olmasından kaynaklı çok fazla böyle süreçler yaşanıyor. Bu alanda mücadeleci, direngen, tabandan inşa edilen bir sendikal faaliyetin çok önemli olduğunu düşündük.
Bu, bizim bu sendikal çalışmaya ana yaklaşımımızı oluşturuyor. Bu minvalde, bu ciddiyet ve bu adanmışlıkta bir sendikal faaliyet yürütmeye çalışıyoruz.
“Mücadelemizin duyurulması, yaygınlaştırılması çok önemli!”
– Bir aylık bir süreci geride bıraktı Agrobay işçilerinin direnişi. Şu anda durum nedir? Mücadele nasıl bir seyir izliyor ve bundan sonra nasıl devam edecek?
– Bugün 32. gün. Bir ayı geride bıraktık. İşten atılanların içeride kalan tazminatlarının alınması ve işten çıkarma kodlarının düzeltilmesi esas olarak iki temel talebimiz. İşe geriye dönmek isteyen çok az arkadaşımız var. Onların geri alınması yine aynı şekilde.
Çadır nöbetinin dahil olduğu bir mücadele sürecimiz içerisindeyiz. Kurduğumuz çadırda zaman zaman gece gündüz, zaman zaman günün belirli saatlerinde orada bulunmak suretiyle mücadeleyi yürütüyoruz. Ayrıca sorunu çözmeye yönelik bir muhataplık arayışındayız. Muhataplık kurup bir anlaşma sağlanabileceğini düşünüyoruz. Çünkü çok büyük talepler yok burada. Temel haklarının verilmesi sorunu var. Bu muhataplığın kurulmasına yönelik çalışmalar yürütüyoruz.
Yani hem kamuoyuna yönelik çalışmalar -basın açıklamaları, boykotlar vb.- yapıyoruz hem bazı milletvekilleriyle, belediye başkanlarıyla vs. görüşmelerimiz var.
Takip edilmek, desteklenmek, dayanışma mesajları almak çok önemli bizim için. Mücadelemizin duyurulması, yaygınlaştırılması çok önemli. Mesela önümüzdeki süreçte eğer sorun çözülmezse daha güçlü bir boykot organizasyonu yapacağız. Bu anlamda destekler çok önemli.