Direnişten başka hiçbir şeyin gerçek olmadığı bir süreci yaşıyoruz. Öyle bir süreç yaşanıyor ki dünyada uygar olarak tanınan ve bilinen ülkelerin Rojava işgaline ilişkin yaptıkları bütün açıklamaların, kınama ve uyarıların, verdikleri vaatlerin hiçbirinin toz kadar değeri ve gerçeklikte karşılığı olmadığı bir kez daha görüldü.
Emperyalist-kapitalist sisteme ait bütün hukuki anlaşmaların, yapılan sözleşmelerin, yazılı beyannamelerin vb. tümünün sahte olduğu ortaya çıktı. Devletlerin, uluslararası kurum ve kuruluşların, hükümet yetkililerin ve politik parti sözcülerinin, barış demokrasi ve insan haklarına ilişkin söz ve vaatlerinin tümü çökmüştür.
Sisteme ait her şeyin yalana, aldatmaya, kandırmaya, oyalamaya dayalı olduğu bir kez daha görüldü. Hiçbir örtünün hiçbir sözün yaşanan işgal ve yıkım gerçekliğini gizleyip, saklayamayacağı kadar açık olduğu bir süreci yaşıyoruz. Hiçbir süreç bu kadar açık yaşanmadı belki de. Saflar, taraflar çok açık bir şekilde belirlendi ve netleşti.
Bir yanda mazlumlar, diğer yanda zalimler! Bir yanda karada yaşayan direnen halklar diğer yanda havada bomba yüklü savaş uçakları!
Bir kez daha görüldü ve anlaşıldı ki; halkların direnişi ve dayanışması dışında her şey yalandır. Halkların yaşadığı acı ve çektikleri çile dışında hiçbir şey gerçek değildir. Kapitalist-emperyalist sistemin özgürlük-demokrasi-insan hakları-ülkelerin iç işlerine müdahale etmeme gibi kavramların, sözlerin anlaşmaların bir kağıt parçası kadar değeri yoktur.
Sistem nasıl ki içinden çıkılamaz süreğen bir kriz sarmalı içinde debelenip duruyorsa ona ait tüm politikaları, kurumları, vaatleri de öyle debelenmektedir. Kendilerine saraylar, köşkler yaptıranlar halklara çamurdan kulübeleri bile çok görüyor. Kendileri dünyanın en modern gelişmiş şehirlerinde yaşarken mazlumlara çöllerde bile yaşamayı çok görmektedirler. Kendileri her türlü sınırsız olanakları kullanarak sefahat içinde yaşayanlar halklara ölüm ve yokluktan başka bir şey sunmamaktadırlar.
Rojava topraklarını orantısız bir güçle işgal eden halklara, insana, canlıya ait ne varsa yakıp yok etmek isteyen gözü dönmüş faşist Türk ordusu önüne kattıkları devşirilmiş çete döküntüleriyle hiçbir ölçü ve sınır tanımadan yeni bir soykırım daha gerçekleştirmek istiyor. Rojava’nın emekçi halkına yönelik başlayan ve kesintisiz bir şekilde devam eden ölüm politikası büyük yıkım ve yoklukla beraber yürümektedir.
Tarih mazlumların soykırım ve katliam yaşanmışlıklarıyla doludur. Bugün bir yıkım ve yok etme politikası karşısında görkemli bir direnişin yaşandığı SEREKANİYE topraklarında bundan yüz dört yıl önce mazlum Ermeni halkının 70 bine yakın evladı barbarca katledildi. Bir asır önce nasıl ki SEREKANİYE “pınarın başı” olmadıysa bugün de “pınarın başı” değil artık.
“Pınarın başı”nda su yerine kan akıyor!
“Pınarın başı” mazlumların yanmış parçalanmış cesetleri kokuyor. Yıkım ve toz bulutu içinde kopan bacaklar ve kollarla dolu “pınarın başı”! Bugün “pınarın başı”nda kahramanca direniş ve görkemli bir karşı koyuş vardır, artık. SEREKANİYE asla “pınarın başı” olarak anılmayacak SEREKANİYE direniş ve halkların kahramanlığıyla anılacaktır.
İşgalci, soykırımcı saldırganlığa karşı sınanmış ve değişmez yegane çözüm direniştir. Direniş özgürlük demektir. Özgürlüğü arayan her mazlum direnişin dışında hiçbir arayış ve yönelimin, gerçek olmadığını bir kez daha gördü. Bir kez daha gördü ki dost emperyalist efendiler değildir. Bir kez daha gördü ki en yakın dostlar, dilleri farklı olsa da kendileri gibi acı ve çile çekenlerdir.
Direniş, özgürlüğün adı ve güvencesidir!
Soykırım ve katliamı durduracak olan gerçekliktir. Direniş ancak sarsılmaz bir irade yıkılmaz bir kararlılık ve taktik yaratıcılıkla çözümün ve özgürlüğün dili olabilir.
İşgal ve saldırıların şiddet ve yoğunluğu ne kadar büyük olursa direnişin pratiği ve fedakarlığı o kadar büyük olur. Soykırım işgali ne kadar acımasız olursa halkların birlikte mücadele etme ve dayanışmanın zorunluluğu bir o kadar güçlü olmak zorundadır. Ortadoğu halklarının dayanışma ve birlikte ortak mücadele fikri ve iradesinin örgütlenmesi yetmez. Aynı zamanda tüm dünyadaki mazlum ve fakirler örgütlenerek direnişin ve mücadelenin parçası olmak zorundadır.
Unutmamak gerekir ki; direniş varsa özgürlük vardır. Direniş yoksa kölelik ve yıkım olacaktır. Direniş varsa onur vardır. Direniş yoksa hiçbir şey olamaz.
Bugün herkes her yerde soykırımcı faşist işgale karşı direnişi yükseltmelidir. Bilinç onur vicdan irade ayağa kalkmalı ve hareket geçerek cesaretle yürümelidir. Direnişin dışında başka hiçbir şey işgali ve soykırımı durdurmaz. Bugün Nubar Ozanyan’ın yoldaşları ve korkusuz savaşçıları barbarlığın en kıyıcı olduğu topraklarda umudun ve özgür geleceğin öncüleri rolünü oynuyor. Savaşmayı ve direnmeyi Komutan Nubar Ozanyan yoldaştan öğrenen savaşçılar, silahların namlularıyla faşizmin en koyu karanlığını parçalayacak cesaret ve iradeyi örgütlüyorlar. (Rojava’dan Bir TİKKO Savaşçısı)