Dünya ekonomik ve siyasi krizlerle, emperyalist işgal ve bölgesel çatışmalarla giderek daha büyük bir karanlığa gömülmekte.
Tabi ki, her şey karşıtıyla birlikte vardır. Karanlığın yaratıcılarına ve temsilcilerine karşı emekten, özgürlükten yana olan güçlerin mücadelesi de gelişmekte. Ve görünen o ki, emek sermaye çelişkisi önümüzdeki süreçte daha da derinleşecektir.
Keza dünyada ve bölgemizde silah sanayine yapılan yatırımlar, artan silah satışları, emperyalistler arasında süren rekabet, bölgesel çatışmalar, yeniden paylaşım hamlelerini kapsamakta. Ama aynı zamanda ezilenlerin haklı ve meşru mücadelelerine karşı yürütülen-yürütülmekten olan devlet terörünü de içermekte. An itibariyle bölgemizde faşist ve gerici devletlerin halka karşı işledikleri suçlar, bu karanlık tablonun yol açacağı sonuçlara dair bize somut mesajlar sunmakta.
11–12 Temmuz tarihlerinde Litvanya’nın başkenti Vilriusta gerçekleşen NATO’nun “Liderler Zirvesi” tam da yukarıda dikkat çektiğimiz gibi dünya halkları için yoksulluğu, yıkım ve kıyımları daha da derinleştirmek için silahlanma yarışına devam dediler. Bu demektir ki, tıpkı Suriye, Ukrayna vb. ülkelerde olduğu gibi emperyalist tekellerin ve işbirlikçi yönetimlerin çıkarları için halklar acı çekmeye, göç yollarına düşmeye devam edecektir.
Yine ekolojik dengedeki bozulma ise bir bütün olarak doğadaki canlılar için büyük bir felakete doğru ilerlemekte. Tüm bu yaşananların sorumlusu emperyalist-kapitalist sistemdir. Bu sistemin sahipleri, her dakika, her saniye, insanlık için zulüm, sömürü ve yoksulluk üretmekte. An itibariyle yaşadığımız coğrafyada işçi ve emekçilerin, ezilen ulus ve azınlık milliyetlerin aleyhine olan bu olumsuzluklar günbegün artmakta.
Türk-İslam sentezcisi klik iktidara yerleştikçe, ırkçı milliyetçi politikalarını uygulamakta daha da pervasızlaşmakta. İktidarın uygulamalarına yapılan her itiraz, karşısında devlet terörünü görmekte. Dahası mevcut koalisyon iktidarının geleceğini güvence altına almak için bu karşı devrimci politikalarını sürdürmekten başka bir seçeneği de yoktur.
Dolayısıyla var olan kitle desteğini, sermaye gücünü korumak için “kamplaştırma”, yargı sopası ve devlet terörüyle alternatif ve muhalif olan tüm güçleri susturma politikalarındaki ısrarını sürdürecektir. Halka karşı düşmanlık, iç iktidar mücadelesi siyasal İslamcıların ana gündemini oluşturmakta. Hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı altında bunalan yığınların öfkelerinin birleşmesinde korkan iktidar koalisyonu, her durumda ırkçı milliyetçi, dinci söylemlerle “böl- yönet” politikalarındaki ısrarlı tutumunu sürdürecektir.
Irkçı milliyetçiliğin, dinciliğin nesnel zemininin olduğu bir ülkede bu karşı devrimci politikaların kitlelerde bir karşılığı da olur. Tıpkı yirminci yüz yılda ekonomik-siyasi krizlerin derinleştiği kimi ülkelerde anti-komünist faşist partilerin kitle desteğiyle iktidara geldikleri gibi. Ve bu faşist iktidarlar, insanlık ailesi için büyük felaket ve yıkımlara yol açtılar. Bugün de aynı tehlike mevcuttur.
Bu tehlikeleri önlemenin, yıkımları azaltmanın yolu, enternasyonal proletaryanın öncülüğünde geniş halk yığınlarının örgütlü gücüyle yürüteceği, mücadeleyle, savaşımla mümkün olabilir. Hiç kimse emperyalistler ve onların savaş örgütü olan NATO’dan insanlığın geleceği için “barış” ortamının tesis edileceği hayali beklentisi içine girmemelidir.
Bu karşı devrimci güçlerin, Çin ve Rus emperyalistleriyle çatışmaları bir pazar kavgasından ibarettir. Dolayısıyla ilerici güçlerin ve ezilen dünya halklarının görevi, bu emperyalist haydutlar arasındaki çıkar çatışmalarında taraf olmak değildir. Bilakis enternasyonal proletaryanın anti-emperyalist mücadele çağrılarına katılmaktır.
Unutmamak gerekir ki, tüm emperyalistlerin hedefi, dünya halklarının ve ezilen ulusların devrimci mücadelelerini yok etmektir. Gelinen aşamada, yeni bir emperyalist savaş tehlikesi sürüyor.
Emperyalistler ne kadar dünya “barışı”ndan söz ederlerse etsinler, onların haksız savaş kundakçısı olduğu gerçeğinin üstünü örtemezler. Dahası onlar “barış” dedikçe, dünya halkları, ezilen ulusları, yeni bir dünya savaşı hazırlıklarının sürdüğünü öngörmelidirler. Enternasyonal proletaryanın, emperyalizm var oldukça savaşları kaçınılmaz olduğu ve gerçek barışın tesisi için anti-emperyalist mücadelede yoğunlaşılması gerektiği çağrılarına kulak vermelidirler.