Ankara: Geçtiğimiz haftalarda basına yansıyan ve gündeme gelen Ankara 8. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin, şiddete ve tehdide maruz bırakılan, ayrıca istismar şüphesinin olduğu bir çocuğun koruyucu aileden alınarak tekrar anne ve babaya verilmesine yönelik kararı sonrası şiddet ve istismara maruz bırakılan çocuğun ablası ve amcası ile bir röportaj gerçekleştirdik.
Olayın yeni değil çok önceden başlayan ve süregelen bir süreç olduğunu aktaran abla; kendisinin de birçok şeye şahit olduğunu ve benzer şiddet pratiklerine maruz kaldığını, anne ve babanın psikolojik sorunları olduğunu söyledi. Bu durumla ilgili çok defa alınmış raporların bulunduğunu, buna rağmen mahkemenin kardeşlerini tekrar anne ve babaya verme kararı aldığını aktardı.
Dava sürecinin öncesinde yaşanan olaylardan başlayalım dilerseniz.
Lizge (abla): Çocukluğum halam ve amcamın desteği ile geçti. Annemin o dönemlerde de ruhsal anlamda bir takım sıkıntıları vardı fakat yoğun değildi. Kardeşlerimin doğumlarından sonra iyice kötüleşti. Bu süreçte intihar girişiminde bulundu ve doktorlara da “çocuklarıma zarar vermekten korkuyorum, aklımdan kötü şeyler geçiyor” şeklinde beyanları oldu.
Doktorların bu durum karşısında uyarılarına rağmen babam umursamadı. Bir kaç kez tedaviye götürmemize ve iyileşmesi için çabalamamıza karşın her seferinde bir bahane bularak tedaviyi yarıda bıraktı. Doktorların onu öldüreceğini düşünüyordu. En küçük kardeşim çok yeni doğmuştu ve küçüktü. Onunla hiç ilgilenilmedi, annem daha emzirirken psikiyatrik ilaçlar kullanmaya başladı, o süreçteki ilgisizlik ve ihmalleri sonucu şu anda zeka geriliği yaşıyor, özel eğitim alıyor.
Bir süre sonra tedavi bahanesiyle çocukları da alıp memlekete köye (Dersim/Mazgirt) gitmeye başladılar. Orada Elazığ’da bir özel hastanede tedavi gördüğünü iddia ediyordu fakat bize hiç bir bilgi vermiyorlardı. Zaten bir süre sonra o tedaviyi de yarım bıraktı. Annemin daha önce bahsettiğim intihar girişimi de bu köye gidip gelmeler sonrasında Ankara’ya döndüğü bir zamanda oldu. Çocuklara bakmıyor ve tüm sorumluluklarını bana yüklüyordu.
Peki hukuki süreç başladıktan sonra neler yaşandı?
Lizge: Ben hukuki süreç başladığı dönem anne ve babamla iletişimi tamamen kestim. Kardeşlerimden ayrı kaldım. Tam da bu süreçte annem ve babam kardeşlerime devamlı psikolojik ve fiziksel şiddet uygulamışlar. Özellikle istismara uğrayan kardeşime, yaşadığı olayı kimseye söylememesi için işkence etmişler.
Annemin ruhsal durumu ile ilgili doktor raporları ve babamın durumu ile ilgili sosyal hizmetlerin beyanı olmasına karşın biz Ankara 8.Sulh Hukuk Mahkemesi’ndeki vasiliklerinin kısıtlanması ile ilgili davayı nasıl oluyor da kaybediyoruz?! Kaybetmemizin nedeni ise sadece 3 kez tam teşekküllü olmayan ve mahkemenin sevk ettiğinden farklı bir hastaneye giderek aldıkları ‘sağlıklı’ raporu. Bu raporu hangi doktorlar verdiyse vicdanları kurusun!
Mahkeme diğer hiç bir kanıt ve dosyayı dikkate almadı. Sadece intihar olayından sonra dahi bir insanın en az 1 sene tedavi görmesi gerekiyor. Şu anda koruyuculuk kararı 6 ay uzatılmış durumda o yüzden kardeşlerimi alamadılar ama eğer mahkemenin verdiği bu yanlış karar uygulanırsa kardeşlerimin can güvenlikleri olmayacak. Özellikle istismarı açıkladığı için çok daha fazla tehlike altında olacağını biliyoruz. İşte bu yüzden duyurabildiğimiz kadar sesimizi duyurmak istiyoruz. Kardeşlerimi kurtarmak istiyoruz!
Mahkeme süreci ve istismarın ortaya nasıl çıktığını anlatabilir misiniz?
Hüseyin (amca): Biz hukuki süreci başlattığımızda tıbbi görüş istedik ve heyet kararı ile anne babanın çocuklara bakamayacağı belirtilmiş. İlk verilen koruyucu raporunda ise eğer ayakta tedaviyi kabul etmezse 6 ay zorunlu yatarak tedavisine karar verilmiş. Ama hiç tedavi olmadı, buna hiç uymadılar. Şu anda benim 3 yeğenim de Ankara Tıp Fakültesi’nde tedavi görüyorlar. Küçük erkek yeğenim ayrıca özel eğitim alıyor, zeka geriliğinden kaynaklı. Ortanca yeğenimde yaşadığı travmalardan kaynaklı hayal dünyasına kapanma ve dışa açılamama sorunu var. Her iki yeğenim de ilk geldiklerinde altlarına kaçırıyorlardı sürekli.
Biz zaten istismardan şüpheleniyorduk. Bir gün yine küçük yeğenleri daha okullar devam ederken, bir anda götürdü köye. Ondan sonra işte rüyaları, gece ağlamaları, altına kaçırmaları ve içe kapanıklığı başladı. Biz o hallerini görünce sorduk hani kızım neyin var diye bize sadece “dayım beni dövdü, yumruk attı” dedi. Biz de hani “yaramazlık yapmıştır dövmüştür herhalde” dire düşündük ama gerçekten çocukların dediklerini dikkate almak, en küçük bir ihtimal olsa bile onun üzerinde durmak gerekiyormuş.
Özellikle son süreçte mahkemeyi kaybetmemiz ve anne babanın evine tekrar dönme tehlikesiyle birlikte kaygıları arttı. Bunun üzerine zor bela ablasına anlatmış. Biz de öğrenir öğrenmez gidip suç duyurusunda bulunduk!
Lizge: Ben köyden hiç hoşlanmazdım. Çok kez dayım ve dedem tarafından hatta teyzelerim tarafından sözlü tacizlere maruz kalırdım. Ama sırf kardeşlerimle ilgilenecek biri olsun diye giderdim köye, kardeşlerime bakardım.. Zaten bu olay yaşandıktan sonra köyden döndüklerinde bizim şüphelenmemizle birlikte kardeşimi bizden uzaklaştırmaya ve görüştürmemeye başladılar. Hatta kardeşim hıçkıra hıçkıra olayı anlatırken annemin “eğer birine söylersen bizi hapse atarlar seni de öldürürler, bedelini sen ödersin” şeklinde tehdit ettiğini öğrendik. Koruma kararı alınıp yanıma gediklerinde kekeliyordu kardeşim. Sürekli kendisini korumaya çalışarak sanki biz onu her an dövecekmişiz gibi davranıyordu.
Anlatması da şöyle oldu; biz mahkemeyi kaybedince o süreçte iyice korkmuş ve kaygılanmış olacak ki akşam otururken ağlayarak ve hıçkırarak anlatmaya başladı. Ben onu sürekli “korkma biz buradayız kimse sana bir şey yapamaz, anlatabilirsin” diyerek rahatlatmaya çalıştım. Korka korka anlattı. Köydeyken dayım istismar etmiş. O esnada canının çok yandığını söyledi. Daha sonra da fiziksel şiddet uygulayarak tehdit etmiş. En azından kardeşimin anlatabildiği bu kadar. Daha ilerisi var mı bilemiyoruz. Çok korkutmuşlar bu kadarını söylerken bile çok zorlandı ve kötü oldu. Zaten anne ve babamın da bu olayı bildiği ve saklamaya çalıştıkları, onca işkenceyi de bu sebeple yaptıkları çok açık. Özellikle bu istismar olayından kaynaklı biz soruşturmanın hızlanması ve bir an evvel ağır ceza davasının açılmasını istiyoruz ama soruşturma bir türlü ilerlemiyor. “Failin” ifadesi hala alınmış değil!
Peki şu anda soruşturmanın Tunceli Adliyesi’ne gönderilme durumu var. Bu konuyu açabilir misiniz?
Hüseyin: Şimdi bu çocukların anne tarafı Dersim’de baraj rantı ile birlikte zengin oldular. Yani çevre ve paraya sahip insanlar. Yani çocuklarını “kurtarmak” için her şeyi yaparlar, yapıyorlar da! Biz soruşturmanın bu kadar yavaş ilerlemesi ve Sulh’deki mahkemeyi kaybetmemizin de bu durumla ilgili olduğunu düşünüyoruz.
Onca rapor, heyet kararı ve yaşanmış olaya rağmen böyle bir karar verilmesinin başka bir açıklaması olamaz. Şimdi de bu istismar olayı Dersim’de yaşandığı için mahkemenin oraya taşınma ihtimali var. Benim yeğenime bunu yapan fail elini kolunu sallaya sallaya geziyor. Yaşadığı yerde bir sürü çocuk var başka yeğenleri de var. O çocuklara da bir şey yapabilir, istismar edebilir. Ailesi de onu koruduğu ve yaptıklarının üzerini kapattığı için daha rahat yapar.
Şimdi bizim 26 Mayıs’ta 17. Aile Mahkemesi’nde kalıcı velayet için duruşmamız olacak. Biz orada yeğenlerimin kalıcı velayeti için mücadele edeceğiz fakat Sulh Hukuk Mahkemesi’nde kaybetmemiz o davanın seyrini de etkileyebilirmiş. Tüm insanları yaşadığımız ve küçücük çocuklara yaşatılan travmalara karşı tepki vermeye ve yanımızda olmaya çağırıyoruz. Duyurabilecekleri kadar duyurmalarını istiyoruz, destek bekliyoruz.