7 Haziran seçimlerinde HDP etrafında seçimlere katılan çeşitli milliyetlerden halklar “Seni başkan yaptırmayacağız” sloganı etrafında kenetlenerek AKP iktidarının 13 yıllık saltanatına dur dedi. 7 Haziran seçimleri AKP’yi tarihin çöplüğüne tamamen gömmek için başlangıç oldu. Yenilen pehlivanın güreşe doymadığı için kısa bir aradan sonra yeniden Türkiye seçime kilitlenmiş durumda. Devlet, bütün olanaklarını (maddi, ulaşım, istihbarat vb.) kullanarak sadece AKP’nin tek başına iktidar olması için sarfederken demokrasi güçlerine, HDP’ye askeri faşist diktatörlük dönemini aratmayacak uygulamalar ve baskılar ile saldırıya geçilmiştir. Seçimleri kaybetme korkusu içerisine giren Erdoğan ve AKP, kamuoyu yoklamalarından da anlaşılacağı üzere dibe vurmuş, tek başına bir daha iktidar olamayacağının farkına varmıştır. Bunun için kendisini alaşağı edecek tek parti olan HDP’ye karşı savaş ve imha politikalarını yürürlüğe koymuştur. Ülke çapında HDP binaları yağmalanmış, Madımak katliamı benzeri olaylar tekrar yaşanır duruma gelmiştir. Partilerin seçim çalışmalarındaki adaletsizlik, eşitsizlik imha ve yok etme politikası artık gizli değil, aleni yapılmaktadır. Saraydaki zât hiçbir kural, kanun dinlemeden devletin kolluk kuvvetleri ile seçimi kazanmak için, korku ve panik yaratarak HDP’yi barajın altına çekip tek başına iktidar yapmak gayreti içerisindedir. Saraya, krallığa, İslam faşizmine karşı koyan demokrasi güçlerinin Ankara’da katliama uğraması 100’den fazla insanımızı kaybetmenin acısı, travması halen devam etmektedir. Bu acı daha uzun süreceğe de benzemektedir. Bu tür saldırıların yakın gelecekte de olacağının işaretlerini basından görebilmekteyiz. Kitle katliamlarında faili meçhul cinayetlerde sicili bozuk, tarihinde binlerce örneklerle dolu bir devlet yapılanmasında, yeni dönemde oyun DAİŞ üzerinden katliamlar örgütlemek olacaktır.
HDP’nin eşbaşkanlarının artık bu ülkede can güvenliklerinin kalmadığı, suikaste uğrayabileceklerini her gün gazetelerden okuyor hale geldik. Ya biat ya da ölüm denilerek DAİŞ vurucu güç olarak kullanılmaktadır. Devlet ile ortaya çıkan DAİŞ ilişkileriyle Diyarbakır, Suruç, Ankara katliamlarında canlı bombalar ile gözdağı verilmek istenmiştir. Bu yüzden HDP miting yapamaz; mitinglerini iptal eder duruma gelmiştir. İşte bu adil, eşit olmayan koşullarda HDP seçimlere katılmaktadır. Savaş, kan, gözyaşı ve imha uygulamaları ile Kürt ulusuna, ilerici, aydın ve insan hakları savunucularına karşı savaş açan Erdoğan, sadece kendi ailesi, bir avuç kalan çevresinin çıkarları için savaş istemektedir. Savaşı DAİŞ üzerinden yürüten, DAİŞ’i besleyen, kitlelerin üzerinde bombalar patlatan bizzat devletin sarayın başına oturmuş olan Erdoğan’dır. En ufak basit hak arama yürüyüşünü kanla bastıran kitlelerin özgürlük, demokrasi yürüyüşünde taşıdığı ”ne de çok özlemişiz gökyüzüne kansız bakmayı” pankartları, devrimcilerin cesetlerinin sarılıp taşındığı araçlar haline gelmiş vahim, acı, trajik bir tablo ile insanlar karşı karşıya bırakılmıştır.
Adeta her konuşması olay olan, bütün konuşmalarını kin ve nefret üzerine kuranlar, İslam’ı siyasallaştırarak toplumu baskı altına almayı hedeflemektedir. Her türden inanç sahibinin varlığını inkar ederek, Sünni egemenliği toplumda baskı unsuru olarak kullanma gayreti içerisindedir. Siyasal İslam’ı, yine Ortadoğu’da iktidarları devirmek, alaşağı etmek, emperyalist efendilerinin çıkarları için elinden her geleni yapmaktadır. Ortadoğu’da yönetimleri devirmek ve Müslüman iktidarlar kurulması için emperyalist güçler tarafından görevlendirilmiştir.
Ortadoğu coğrafyasında yaşanılan bölgesel savaşlarda, devrilen iktidarlarda, yaşanılan insanlık dramlarında, kitlesel göç olaylarında Türkiye’nin parmağının olduğu ortaya çıkmıştır. Yemen’de iktidarı devirmek için konteynerler içerisinde yakalanan silahlar, Libya’da iktidarı devirmek için silah sevkiyatı ve darbe girişimleri, Mısır’da Müslüman Kardeşler ile keza ilişkilerde muhakkak Erdoğan’ın ve Türkiye’nin parmağına rastlamak mümkündür. DAİŞ artık tamamen Erdoğan ve MİT’in kontrolünde çalışan terör örgütüdür. Silah ihtiyacı karşılanan, cihatçıların geçişine sınırlarını sonuna kadar açan, tedavileri devlet ve özel hastanelerde gizlice yapılan, eğitilip savaşa gönderilen … aklınıza ne gibi destek geliyorsa devlet tarafından sağlanmaktadır. Kitleler halinde savaştan kaçan, Avrupa’ya ulaşmak için her türlü zorluklara katlanarak ölümüne dalgalarla boğuşan, ölen Aylan bebeğin, Muhammed bebeğin başına gelenlerden Erdoğan sorumludur. Sonradan tüm emperyalist güruh ve Erdoğan’ın timsah gözyaşları inandırıcılığını kaybetmiştir. Suriye halkının ahını almışlardır. Esad ile var olan dostluğun Esed durumuna getiren Suriye savaşında Erdoğan’ın ipliği pazara çıkmıştır. Suriye’yi yerle bir eden “cuma namazını” kılmayı düşündüğü “Kobanê düştü düşecek” söyleminden, Kürt ulusunun doğal ve haklı kendini yönetme iradesini ezmek için “bedeli ne olursa olsun müsaade etmeyeceğiz” demesine Erdoğan’ın planları bozulmuştur.Kürt ulusal güçleri, unutamayacağı yenilgi yaşatmışlardır. Kobanê’de ve dünyayı dize getiren DAİŞ belasına karşı savaşan YPG ve Kürt ulusal güçlerinin mücadelesi insanlık mücadelesidir.
TC Devletinin yeni sultanı olan Erdoğan’ın amacı ve gayesi sarayda krallık inşa ederek halifelik ilan etmek, şimdiki okul sistemini lağvederek Mekke ve medreseleri yeniden kurmak, yetkilerin tek başına elinde toplanmasını istemektedir. Şimdiden halife meraklıları zaten ortada dolaşmaktadır. Ortaçağ zihniyeti ile Türkiye’yi adım adım İslam cumhuriyetine doğru götürmek istemektedir. Seçimler işte bu yüzden önemli olarak görülmektedir. 2023 vizyon ve programının hedefleri arasındadır. Adı da İslam Cumhuriyeti olacaktır.
Erdoğan kesin olarak yargılanmalıdır!
Kabarık suç dosyası ile devletin tepesini ele geçirmiş olan Erdoğan basın, ordu, yargı, polisi kendine bağlı kılarak Türkiye’nin sultanı olmuştur. Erdoğan ilkin aydın, solcu ve bazı yazarları mağdur edebiyatı ile kandırarak iktidarını sağlamlaştırdı. Artık kimseye ihtiyacı kalmadı. Hitler faşizmi nasıl nasyonal sosyalizmi kullanıp iktidara adım adım gelip yerleşmişse AKP faşizmi de aynı şekilde kitlelerin duygu ve düşüncelerini kullanarak, sömürmüş iktidara oturmuştur. Her seferinde iktidara “seçimleri kazanarak geldik”, “millet bize yetki verdi” demagojileri ile kitleleri kandırmasını iyi bilmiştir. Oysa bugün ortaya çıkan gerçeklik AKP’yi ele vermektedir. AKP’nin İngiliz, İsrail, ABD devletleri tarafından kurulduğu, bu devletlerin çıkarlarına evet dedikten sonra iktidara getirildiğini okuduk öğrendik. İsrail karşıtı oldukları algısı yaratılarak, gerek Türkiye’de gerekse Ortadoğu coğrafyasında bir dönem başarılı da olundu. Ama bugün Ortadoğu halkları uyanmış katil yüzünü, eli kanlı diktatör olduğunu acı deneyimlerden sonra öğrenmiştir. Bir dönem AKP yakınlığı ve Erdoğan’a sempati ile bakan dost olan Ortadoğu’nun tanınmış gazetecilerinden El-Arab Genel Yayın yönetmeni Cemal Kaşuki Erdoğan’ın gerçek yüzünü çok iyi açıklamaktadır.
Erdoğan’ı “acz sahibi, yalancı mum, dış güçlerin komplocusu”; daha da ileri giderek “Arap ülkelerine komplo kuranların oyuncusu” olarak görmektedir. Abdülhamit’ten, Talat Paşa’ya sultan Erdoğan’a kadar hepsinin ortak olduğu ilkeler devletin çıkarlarının korunması olmuştur. Bunun için halkların demokrasi ve özgürlük talepleri hep kanla bastırılmıştır. 100 yıl aradan geçmiş olsa bile hepsinin söylemleri birbirine tıpa tıp benzemektedir. Ermeni Soykırımı’nda rol alan paşalardan Abdülhamit Han “kadın ve çocukları koruyan haindir”, Talat Paşa yine “kadın da olsa çocuk da olsa kimsenin gözünün yaşına bakmayın” demiştir. Bugün Erdoğan’ın “Kadın da olsa çocuk da olsa gereken yapılacaktır” sözleri ile hepsinin buluştukları noktayı göstermektedir. Erdoğan’ın analarımız, çocuklarımız, kardeşlerimiz için çekinmeden ölüm emirlerini verirken zamanı geldiği vakit yargılanacağı günleri hesaplamamıştır. “Benim polisim nasıl sabrediyor?” diyerek Gezi direnişçilerini gözünü kırpmadan vuran polisleri savunurken talimatı kendisinin verdiğini, katil olduğunu teyit etmiştir. Çocuk ölümleri ile dünyada birinci olan; anaları meydanlarda yuhalatan bir sultana şimdiye kadar rastlanmamıştır.
17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet olayları ile “haram yemeyen” diye geçinenlerin gerçek yüzleri, ayakkabı kutularında gizlenen dolarlar ile ortaya çıktı. Erdoğan’ın oğlu ve bakanları ile ortaya çıkan konuşmalardan haksızca elde edilen dolarların ”sıfırlanması” talimatı veren Erdoğan suçüstü yakalandı. Mahkemelerde yargılanması gerekirken, ifadeye çağrılırken tersi durum yaşandı. Soruşturma yürütenler suçlu duruma düştü, yargılandılar. Görevlerinden alındılar. Soma ve Ermenek’te yaşamını yitiren yüzlerce maden işçilerinin AKP patronlarının aşırı kar elde etmesi için, hiçbir önlem almadan ölüme gönderilmeleri hafızalarımızda daha taze olarak yerini korumaktadır. Ölümler için “İşin fıtratında var” diyerek cinayetleri onaylamıştır. Ülke dışında da siyasal İslam, yeraltı faaliyetleri hiç durmadan devam etmektedir. Suriye’de, Yemen’de, Mısır’da, Libya’da hangi taşı kaldıracak olursak altından Erdoğan ile Türkiye çıkmaktadır. Suriye’de Türkmenlere yardım adı altında gönderilen 2000 TIR dolusu yardım malzemesinin askeri mühimmat olduğu ortaya resimleri ile birlikte inkar edemeyecek şekilde çıktı. Hatay ve Adana’da savcılık kararıyla durdurulan MİT TIR’larının soruşturmasında mahkeme kayıtlarına geçen ifadeler gerçekleri ortaya çıkardı. Soruşturmaya uğrayan arama yapan askerler şöyle dedi : “Bu TIR ağzına kadar silah dolu eğer açılırsa yarın hükümet düşer, yer yerinden oynar.” Öyle de oldu: “Takke düştü, kel göründü.”
21 Ağustos 2013 tarihinde Suriye’nin Guta bölgesinde düzenlenen saldırılarda sarin gazı kullanıldı. 1300 kişinin öldüğü bu olayın sorumlusu da TC devleti çıktı. BM yetkililerinin Şam’da bulunduğu sırada gerçekleştirilen saldırıda olay Esad’ın üzerine yıkıldı. Asıl gerçekler bugün ortaya çıktı. Sarin gazının hammaddesi, Türkiye üzerinden DAİŞ’e gönderildi. DAİŞ, katliamı gerçekleştirdi. DAİŞ terör örgütünün liderlerinin Türkiye’nin çeşitli yerlerinde konakladıkları, otellerde toplantılar düzenledikleri, eğitildikleri, sınırlardan serbestçe geçebildikleri; DAİŞ yaralılarının hastanelerde tedavi edildikleri…gizlenemeyen gerçeklerdir. DAİŞ ile danışıklı dövüş içerisinde oldukları, DAİŞ’in Musul Konsolosluğu’nda rehin alma olayından sonra elini kollarını sallayarak serbest kalmalarından bellidir, ki bu da MİT’in tezgahladığı senaryolardan birisidir.
Yakalanan DAİŞ militanlarının YPG hapishanelerinde itiraflarından anlaşılacağı üzere Erdoğan kesin olarak savaşın baş kışkırtıcısı, DAİŞ destekçisidir. The Gardian’a konuşan DAİŞ’liler “Türk istihbaratının sağladığı silah desteği ile savaşıyoruz”, “Silahlar Türkiye’den geliyordu” diyerek Erdoğan’ın DAİŞ’e karşı değil destek verdiği ortaya çıkarmıştır.
Çözüm süreci adı altında yürütülen görüşmelerde amaç Kürt ulusal hareketini etkisizleştirme, oyalama, zaman kazanma, saraya yerleşmek için Kürt oylarını elde etmekti. Kürtlerin haklarının hiç bir zaman anayasal güvence altına alınmasını istemeyen, savaşa hazırlanan iktidar elinin tersiyle masayı devirmiştir. Çünkü krallığa giden yollar artık kapanmış, HDP engeli ortaya çıkmıştır. Özel güvenlik polisleri ile savaşı başlatan Erdoğan Kürtlere savaşı dayatmıştır. Nereden mi anlaşılmaktadır? 90’lı yıllardan kalan özel savaş uygulamalarından hatırlayacağımız kol, bacak … kesme ile çekilen fotoğraflardan sonra bugün de aynı şekilde ölen kadın gerillaların çıplak fotoğraflarını internet ortamında yayınlayarak savaşı büyütmek, tahrik anlamına gelmektedir. Hiç kimsenin kabul edemeyeceği, hiçbir dinin, hiçbir Müslüman’ın tasvip edemeyeceği bu uygulamalar savaş suçudur.
Muhakkak yargıya intikal etmelidir. Bu yetmiyormuş gibi yaralı yakalanan tedavi edilmeyip bilerek öldürülen insanları arabanın arkasına bağlayarak çekmenin insan vicdanı, savaş ahlakı, dinle hiçbir alakası yoktur. Şehit olmuş, toprağa verilmiş, ebedi istirahatgahlarında yatan gerillaların mezarlarını dozerlerle tahrip etmek, parçalamak suçtur. Uluslararası mahkemelerde hesabını verme zamanı gelince iş işten geçmiş olacaktır. Yargıya intikal edilmesi gereken davaların başında bu vakalar gelmelidir. 7 Haziran’da krallık dönemine son vermek isteyen Alevi, Ermeni, Kürt, Laz, Çerkez … halkları ve tüm muhalif kesimler bu 1 Kasım seçimlerinde Erdoğan’a AKP’ye gereken dersi verecek artık bir daha kendine gelemeyecektir. Ermeni halkının % 90’ı tercihini geçen seçimlerde olduğu gibi, yine HDP’yi destekleyecektir. Bu arada saray yanlısı yalaka Markar Eseyan, Etyen Mahçupyan danışman, köşe yazarının çabaları da istedikleri kadar teori üretsinler Erdoğan’ı çöküşten ve yargılanmaktan kurtaramazlar. Halk güçlerine pervasızca saldıran, Kürdistan’ı kan gölüne çeviren iktidarın uygulamaları toplumu ister istemez kamplara bölmüş; aydınlık ile karanlık arasında tercihlerini yaparak gerçek yüzlerini ortaya koymuşlardır. Toplum Erdoğan’ın gitmesi ile kalmasını isteyenler olarak ikiye bölünmüş durumdadır. Erdoğan’ın basın ayağında köşe yazarı olarak geçinen Orhan Miroğlu, Cem Küçük, N. Alçıoğlu, M. Metiner … gibiler yazar, düşünen değil, adeta tetikçilik, ihbar, tehdit ile sırtlarını saraya dayayarak suç işlemeye devam ediyorlar. Cem Küçük, Ahmet Hakan’a “seni ezeriz”, N.Mengü’ye “seni bitiririz” diyebilmektedir. Mehmet Metiner ise haddini aşarak Aydın Doğan’a “haddini bilecek”, “onun tırnaklarını da dişlerini de sökeriz” diyerek saraya yaranmaya çalışmaktadırlar. Aydın olma sıfatını kaybetmiş, Erdoğan ve AKP etrafında fırıldak gibi dönen sadece milletvekili olmak için aşağılık duruma düşerek sarayın ve AKP’nin suçlarını aklamaya çalışarak soykırıma uğramış bir halkın insanı olarak celladın yanında yer almıştır. Aşağılıkta sınır tanımamanın, yaltakçılığın son halkası olarak AKP’yi ve onun temsil ettiği Müslümanları, bunca olayı görmezlikten geldikten sonra ,”dindar müslüman komşularımız ve haysiyetli Osmanlı devlet görevlileri bizim dedelerimizi ölümden kurtarmışlardı. İşte o haysiyetli damarın bugünkü temsilcisi AKP’dir” diyebilmektedir. Bu tespiti yapınca milletvekilliğini kazandı.
Saray’ın danışmanı Etyen Mahçupyan’ı televizyon kanallarında bir Ermeni olarak üzülerek izledik, tespitlerine ancak yazıklar olsun dedik. Şirnex’te sarayın özel polisleri tarafından infaz edildikten sonra panzerin arkasına bağlanarak çekilen Hacı Birlik’in ölümünde AKP’yi aklama, suçluyu koruma, toz kondurmama durumuna düşmüştür. AKP’nin tüm faşist uygulamalarından sonra artık suçu Cemaat’in üstüne atma durumu artık sıkça görülmeye başlandı. Bu Erdoğan’ın en son başvurduğu yeni oyunlarındandır. Olayı AKP’lilerin değil Cemaat’in işlediğini, AKP’nin bilerek zarar göreceği bir işi yapmasının imkansız olduğunu söylemiştir. Kamuoyu baskısı sonucu AKP’den ise Numan Kurtulmuş basın toplantısında “olayın kabul edilir yanı yoktur” diyerek karşı çıkmış, “bizim” Etyen Mahçupyan ise Cemaati suçlamıştır. İşte bu yüzden Erdoğan kendisine sarayda özel bir oda muhakkak tahsis edecektir.
İnsan hakları savunucuları, baro başkanları, çağdaş avukatlar Erdoğan’ın başbakan ve cumhurbaşkanlığı döneminde akıtılan kanların, ölen işçilerin, çocukların, mazlum Kürt köylülerinin, Gezi direnişinde kaybettiklerimiz, sakat kalanlarımız, buldozerlerle dağıtılan mezarlıklarımız, panzer arkasında sürüklenen insanlık ve tüm insanlık değerlerini ayaklar altına alan ortaçağ zihniyeti ile Türkiye’yi hızla karanlığa sürükleyen Erdoğan’ın uluslararası mahkemelere, Lahey adalet divanına yargılanması için başvuruları bugünkü toplumun acil olarak istek ve talepleri arasındadır.
Çeşitli milliyetlerden ezilen halklar ve Kürt ulusu sizden bunu beklemektedir. Vakit çoktan gelip de geçmiştir.
ERDOĞAN’IN VE AKP’NİN SON KULLANIM TARİHİ 1 KASIM’DIR!
(Bir ÖG okuru)