Merkezi Brüksel’de bulunan Uluslararası Kriz Grubu (ICG) yeni yılın hemen öncesinde açıkladığı raporunda, 2011’in dünya genelinde yeni çatışmaları da beraberinde getireceğine yer verdi. Rapor, tek tek ülkelerdeki çatışmalı duruma ve bunların izlediği/izleyebileceği seyre ilişkin yorumları da içeriyor.
Somali, Nijerya, Sudan, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Kolombiya, Venezüella, Tacikistan, Pakistan, Irak gibi ülkeler ilk sırada yer alırken, liste uzayıp gidiyor. Listedeki ülkelerin tümünün ortak bir yanı bulunuyor. Bunlar emperyalizmin siyasal-ekonomik-askeri vd. politikalarının dolaylı/dolaysız hüküm sürdüğü ülkeler.
Emperyalizmin Ortadoğu’ya dönük malum yönelimi sayesindedir ki bölge son yıllarda işgallerin ve bunlara karşı direnişlerin de etkisiyle dünyanın en çatışmalı bölgesi olma özelliğini artırarak koruyor. Ancak bugün Ortadoğu’daki çatışmalı ortamın artışından söz ederken, bunun aynı zamanda iç çatışmalardaki artışa da işaret ettiğini görmek gerekir. Zira Ortadoğu çok dinli, kültürlü vb. yapısı itibariyle öteden beri egemen sınıfların böl-parçala-yönet politikası açısından önemli bir zemin oluşturmuştur.
Günümüzde mezhep çatışması olarak yansıyan iç çatışmalar, bugün farklı bir kulvara girmiş gibi görünmektedir. Hem sadece işgal bölgelerinde de değil, çok sayıda Arap ülkesinde iç çatışmaların şiddetlendiğine tanıklık etmekteyiz. Bunun Arap bölgesini –yeniden- parçalama ve yeniden dizayn etme hedefli bir operasyon olduğu söyleniyor.
Son günlerde şiddetli iç çatışmalarla gündeme gelen (işgal altındaki ülkeler dışında) Arap ülkelerinin başında Mısır geliyor. Mısır bilindiği gibi emperyalizmin bölgedeki en önemli dayanaklarından biri ve on yıllardır emperyalist Siyonist politikaların taşeronluğunu yapıyor. Ancak öyle görünüyor ki, Mısır’ın uşak-işbirlikçi yönetimi onca “hizmetine” karşılık Ortadoğu’nun yeniden şekillendirilmesi çabalarında hedeflerden biri haline gelmiş bulunuyor.
Mısır’da uzunca zamandır yaşanan iktidar krizi, yaklaşan başkanlık seçimleri, Mısır’ın yeni bölgesel politikalarda yer olmayan öncü rolünü de sınırlama ve/ya sona erdirme hamlelerini de başlattı denebilir. Hamlelerin emperyalist cepheden gerçekleştirildiğini ise vurgulamaya bile gerek yoktur. İşte bu hamleler kapsamındaki kışkırtmalar sonucudur ki, Mısır’da Hıristiyanlar ile Müslümanlar arasında olarak görünen iç çatışmalar da giderek artıyor. Benzer çatışmaların aynı süreçte Irak’ta da artışa geçtiğine bakarak söylenecek olursa, mezhep çatışmasına yol açma temelli kışkırtmaların seyrinin, daha vahim sonuçlara yol açma ihtimali hayli yüksek olan, dinler arası çatışmalara yöneldiği de söylenebilir.
Ancak bugünlerde bölgeden başka çatışma haberleri de geliyor. Tunus ve Cezayir’de öğrenci ve emekçiler hakları için ayaktalar. İsyanın hedefinde ise Tunus’ta 23 yıldır hüküm süren, AB emperyalizmi güdümlü Zine Al Abidin’in totaliter rejimi var. IMF programları ile yeniden yapılandırılmaya çalışılan ülkede özelleştirmeler hızla sürüyor, işsizlik, yoksulluk, yolsuzluklar da bu hıza eşlik ediyor.
Cezayir de bugün artık yoğun emekçi eylemlerine sahne oluyor. Son yıllarda sayısız işçi eylemine sahne olan Mısır’da da emekçiler hem kendi talepleri hem de aynı coğrafyanın isyandaki emekçileriyle dayanışma için eylem çağrıları yapıyorlar. Bu da bir kez daha gösteriyor ki, esas çelişki farklı dinler-etnikler arasında değil, ezenler ile ezilenler arasında yaşanıyor. Egemenlerin çatışmaları körüklemelerinin nedeni de işte bu derinleşen-keskinleşen çelişki oluşturuyor. Çünkü tüm dünyada iki kesim vardır birbiriyle çatışan: ezenler ve ezilenler…