12 Eylül faşizminin dayandığı TSK İç Hizmetler Kanununun 35. Maddesi değiştiriliyor. Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya nezdinde 12 Eylül AFC’sini sözde yargılayan AKP hükümetine muhalefet adına ama devleti cuntacı imajından kurtulması, 12 Eylül faşizminin unutulması için 35. Maddenin değiştirilmesini CHP gündeme taşımıştı. AKP şurekası o gün de bu gün de darbeciliğin, darbe zihniyetinin bitirileceğini, son bulacağını, dört bir yanda dillendiriyor. Fakat nesnel koşulları ortadan kalkmayan hiçbir olgu da RTE söyledi diye ortadan kalkmaz.
Tarihsel süreç içinde kapitalizm, feodal aristokrasinin iktidarı zor yoluyla aldı. Aristokrasinin direnişini savaşla bastırdı. İktidarını kurmak için orduya olan gereksinimi, iktidarını korumak kadar çoktu. Kapitalizm, iktidarını kurmak için sadece orduya değil, orduyla savaşacak, yarı ordu denebilecek kitleye; işçilere, köylülere de ihtiyacı vardı. Geniş halk kesimini burjuvazi önderliğinde orduyla savaştırmak, her şeyden önce bir birleştirici, ikna edici, bütünleştirici slogana, düşünceye, ideolojiye sahip olması gerekiyordu. Bu gereksinimin ideolojik ayağı milliyetçilikle, düşünsel ifadesi militarizmle, sloganı ordu-millet söylemiyle karşılandı. İşçiler, köylüler, orta sınıf burjuvazinin bu söylemleriyle feodal aristokrasiye karşı savaştı, savaştırıldı.
Milliyetçilik ve militarizm, kapitalizmin elinde sadece iktidar için savaş aracı değildi. Aynı zamanda toplumu kapitalist anlayışa, yaşayışa, kapitalist ekonomi yasalarına uygun olarak şekillendiren bir araç olarak da işlev görüyordu. Ulus-devlet inşası ve ordu-millet sloganıyla topluman askerileşmesi böyle sağlanıyordu.
Toplumun militarize edilerek ordunun her alandaki varlığı doğrudan topluma doğal davranış olarak benimsetiliyordu. En büyük güç olarak görülen ordu, toplumun diline, eğlencesine, kıyafetine yaşamın her karesine sirayet ediyordu. Dolayısıyla toplum ordu üzerinden, sadece savaşlarda değil savaş öncesinde militarize edilmiş oluyordu.
Kapitalizm kurumsal bir olgu olarak orduyu sadece savaş anı için beslemez. Onun en büyük düşmanı her daim işçi sınıfıdır. Aşırı üretimin getirdiği krizlerin savaş yöntemiyle aşılması özünde sınıf düşmanlığı taşımaz. Düşman kavramı, bu savaşlarda pazar paylaşımı içeriğine bürünür. Burjuvazinin orduları, emekçi yoksul halkların çocuklarını kâr için savaştırır. Sınıf düşmanlığı ve bu kapsamda savaşlar doğrudan iktidar savaşlarıdır. Kapitalizm tüm gücüyle, proletaryaya saldırır. 2. Emperyalist Paylaşıma Savaşında Nazi Almanya’sını Sovyet iktidarına saldırtan kapitalizmin kendisiydi.
Dolayısıyla kapitalizm için işçi sınıfının her uyanışı tehdittir, tehlikedir. Ve her daim ordu gücü grevleri, isyanları ve ayaklanmaları bastırmak için kullanılır. Kimi zaman sermaye önündeki engelin ne olduğuna bakılmaksızın kaldırılması için kullanılır. 27 Mayıs Darbesinde bir başbakan asılır, ’71 darbesinde devrimciler asılır. ’80 AFC’sinde işçiler, köylüler, öğrenciler, devrimciler, hapishanelere tıkılır, işkenceden geçirilir, idam edilir, katledilir.
Ordu, tarihsel süreci itibariyle sosyal değil, sınıfsal bir kurumdur. Her zaman burjuvazinin yani sermayenin sadık uşağıdır. Görevi burjuva sınıfını, iktidarını ve sermaye sınıfının kârını korumaktır.
TSK İç Hizmetler Kanununun 35. Maddesi ister “Silahlı kuvvetlerin vazifesi; Türk yurdunu ve anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyetini kollamak ve korumak” olarak tanımlasın isterse “Silahlı kuvvetlerin vazifesi; yurtdışından gelecek tehdit ve tehlikelere karşı Türk vatanını savunmaktır” olarak tanımlansın, sınıfsal misyon olarak değişen bir şey yoktur. Ordunun sınıfsal niteliği değişmedikçe değişen bir şey olmayacaktır.
Darbecilik, darbeci zihniyet ordularda, ordu komutanlarında paşalarında değildir, onlara sınıfsal rengini veren kapitalist sistemin kendisindedir. Sermaye ister, darbe olur. Sermaye ister, darbeyi yapanlar darbeci-terörist olur. Mesele bu kadar açıktır.
Darbeci zihniyet kanunla değişmez, ancak ve ancak sınıfsal altüst oluşla, devrimle değişir.
Sincan 1 Nolu Hapishane’den bir ÖG okuru