AKP iktidarının KHK cennetine çevirdiği ülkede her yeni KHK yeni bir baskı, saldırı, demokratik kurumların kapısına kilit vurma, kamu ve eğitim emekçilerinin ihraç edilmesi anlamına gelmekte. Yüzlerce Eğitim-Sen’li emekçinin açığa alınmasının ya da ihraç edilmesinin üzerinden çok zaman geçmemişken Şubat’ın başında yeni çıkan KHK’larla yeniden yüzlerce kamu emekçisi ihraç edildi. Resmi Gazete’de 7 Şubat akşamı yayımlanan 686 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile üniversitelerden, çoğunu akademisyenlerin oluşturduğu 330 kişi ihraç edildi.
Olağanüstü Hal kapsamında hazırlanan 679, 680 ve 681 No’lu 3 yeni Kanun Hükmünde Kararname, Resmi Gazete’nin mükerrer sayısında yayımlandı. Yeni yayımlanan 3 yeni KHK’ya göre, toplamda 649 akademisyenin görevine son verildi.
Son çıkan Kanun Hükmünde Kararname ile Milli Eğitim Bakanlığı’ndan 2.585 öğretmen görevden ihraç edildi. YüksekÖğretim Kurulu’ndan ise 350 akademisyen görevden alınırken Ankara Üniversitesi’nden ihraç edilen akademisyen sayısı ise 70’i geçti. İhraç edilenlerin arasında istifa eden isimlerin de olması dikkat çekti. Ankara Üniversitesi’nde Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden (SBF) 23, İletişim Fakültesi’nden (İLEF) 16, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nden (DTCF) 12 akademisyen ihraç edildi.
Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi’nin açıklamasına Barış İçin Edebiyatçılar İnsiyatifi olarak destek veren ilk imzacılar arasında bulunan yazar ve şair Selim Temo, OHAL kapsamında hazırlanan 679, 680 ve 681 no’lu 3 yeni KHK ile üniversiteden ihraç edildi. “İlan” edilen OHAL’in 3. döneminde iktidar, dikensiz gül bahçesini KHK’larla gerçekleştirmeye çalışıyor.
Ankara Üniversitesi Dil Tarih-Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü’nde son KHK ile altı akademisyen ihraç edildi. Bu şekilde bölümde hiç profesör ve doçent kalmamış oldu. Türkiye’nin en köklü üniversitelerinde olan Ankara Üniversitesi’nde toplamda 34 “barış akademisyeni” atıldı. Marmara Üniversitesi’den 22, Yıldız Teknik Üniversitesi’nden 15, Anadolu Üniversitesi’nden de 18 “barış akademisyeni” KHK’yla ihraç edildi. Akademisyenlerin ihraç edildiği üniversitelerin devrimci ve demokrat öğrenci ve de öğretim görevlileriyle direniş geleneğine sahipken, bu geleneği ihraçlara karşı yaptıkları eylemlerle, polise karşı direnişleriyle bir kez daha gösterdiler.
“FETÖ” temizliği bahanesiyle binlerce öğretim görevlisi ve akademisyen ihraç edilirken diğer taraftan devletin Kürt illerinde halka karşı açtığı savaşın ilk dönemlerinde barış çağrısı yapan Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi’nin metninin imzacısı olan, devletin saldırgan politikalarını protesto eden, KESK’in grevlerine katılan binlerce eğitim emekçisinden intikam almak istediği bilinen bir gerçek. Hatırlanacağı gibi üniversitelerde bilimden yana eğitim veren akademisyenler bu dönemde barış için Deklarasyona imza atmış, topluma buradan mesaj vermek istemişti.
Bugün ihraç edilen 350ye yakın akademisyenin neredeyse yarısı bu Deklarasyona imzasını koyan akademisyenlerdendir. Meselenin bir yanı barıştan yana olan, devletin zulmünü kınayan akademisyenlerden intikam almak iken diğer taraftan amaç, Erdoğan ve tüm AKP’li hükümet sözcülerinin referandum sloganı haline getirmiş olduğu “HDP terör örgütüdür, HDP hayır diyor, biz ondan evet diyoruz” şeklindeki propagandasında da görüldüğü gibi HDP’nın hedef tahtasına oturtulması ve Kürtlerle mesafe koymayan herkese gözdağı vermektir. Yani Erdoğan ve Erdoğan’cıklar demektedir ki, “Akademisyen de olsan bilim insanı da olsan bu ülkede Kürtlerle dayanışmanın bir bedeli var. Senin payına düşen de budur”.
Yani demokrat, ilerici, bilimden yana tavır alan akademisyenlerin ihracı sadece “intikam” almak, “cezalandırmak” değildir. Bu ihraçlar, “Yetkileri genişletilmiş Cumhur-başkanlığı” diye adlandırılan ve sadece R. T. Erdoğan’ın değil, egemen sınıfların da ihtiyacı olan Türkiye’yi yeniden dizayn etme, restore etme sürecinin bir parçası olarak okunmalıdır.
Akademisyen ihraçların muhalif üniversitelere “ayar” çekmenin bir yoludur
Kürt ulusal hareketi başta olmak üzere devrimci, demokratik, yurtsever kesimlerin bu saldırıların hedefi olmasıyla başlayan sürecin bitmediği, muhalif tüm seslerin susturulmak istendiği bu ortamda toplumun dinamik kesimlerinin önemli bir parçası olan üniversiteler unutulamazdı. Gençliğin enerjisi ile hareketlenen üniversiteler ve bilimden yana olan, sorgulayıcı, eleştirel eğitim vermeye çalışan ve verdikleri mesajlarla toplum üzerinde belli bir etkisi olan akademisyenler, restorasyonun baş mimarı R. T. Erdoğan/AKP’nin “gözünden” elbette kaçmayacaktı.
Bundan kaynaklı üniversitelere öğrencileri ve öğretim görevlileriyle, akademisyenleriyle sürecin başından bu yana hedefteydiler. Üniversitelere kayyum gibi rektörlerin atanması bunun bir ayağı iken uzun vadeli bakıldığında özellikle tarih boyunca öğrencisiyle, eğitimcileriyle direniş geleneğiyle bilinen üniversiteler, bilimin, düşünmenin düşmanı AKP’nin düşmanı oldu daima.
İşte bu gerçeklerden kaynaklı ihraç edilen akademisyenlerin öğrencileri ile birlikte üniversitelerde açıklamalar yapmasına izin verilmedi. Çünkü yüzlerine çarpan tarihin direnişçi gerçekliğiydi.
Başta Ankara Dil Tarih Coğrafya olmak üzere birçok üniversitede öğrenciler ihraç edilen hocalarını “uğurlamak”, yalnız olmadıklarını, onların öğrettikleriyle yaşama ve mücadeleye sarılacaklarını göstermek için eylemdeydi. Böylesi küçük fitiller özellikle üniversitelerde yeni bir öğrenci hareketinin önünü açabilir, tarihte bunun birçok örneği vardır. Görünen o ki korkulan da budur…