Artık lüzum yok fazla söze. Bakın gözgöze. Karadeniz onbeş kere açtı göğsünü, onbeş kere örtüldü.
Onbeşlerin hepsi bir komünist gibi öldü. Bu dizelerin içinde ben yokum. Yazdığınız tarihte hiç yer almadım. Bu katliamda on beş komünist erkeğin öldürüldüğünü söylediniz yıllarca. Ama bu doğru değildi. Yahya Kaptan sopasıyla onların ellerine vururken, kemikleri kırılırken ben de oradaydım.
Yoldaşlarım parçalanıp denize atılırken oradaydım. 15 beden Karadeniz’in çırpınan sularında kaybolurken, onları izlemenin çaresiz acısıyla çırpınıyordum.
Benim adım Maria, bir Rus kadınıyım. 1905 devriminde işçi kadınların yanında yer almış, 1917 devriminde örgütlü yapıların içinde çalışmış bir Sovyet kadını.
Suphi ile tanıştığım gün yaşamımın bir başka dönemi başladı. Suphi ile yoldaş olduk. Onun mücadelesinde yanında yer aldım. Ona aşık oldum. Aşkın yoldaşlıkla nasıl kocaman olduğunu öğrendim.
Benim adım Maria. Ben, ülkeniz tarihinin utançlarından birinin tanığıyım. 1921 Ocak ayında Kars’tan ülkeye giriş yapmıştık. Kars’tan sonraki istikamet Erzurum’du. Yola çıkan tren, 18 Ocak 1921’de Erzurum’a ulaştı. Erzurum Tren İstasyonu’nda önceden örgütlenmiş büyük bir protestoyla karşılandık. Kimse trenden indirilmedi. Şehre sokulmadan Trabzon’a yönlendirildik. Bir bahane ile Süleyman Sami ve Mehmet Emin, Erzurum’da kaldılar, ikisi de öğrenciydi.
Trabzon’a ulaştığımızda bizi karşılamaya gelen kalabalığın beklediği yola girerken iskele kahyası ortaya çıktı. Yönümüz değiştirildi. Şehre varmadan Çömlekçi Mahallesi’nden doğruca iskeleye götürüldük. Yahya Kahya, Suphi’ye ve bizlere çok ağır hakaretlerde bulundu.
Hazırlamış oldukları motora bindirdiler bizi. Bu bir ölüm yolculuğuydu hissetmiştim. Gözlerim Suphi’nin gözleriyle konuşuyordu. 28 Ocak’ 29 Ocak’a bağlayan geceydi. Birden beni çektiler yoldaşlarımın arasından. Suphi, Maria diye bağırdı.
Gözümün önünde Suphi ve 14 yoldaşa saldırdılar. Silahla, kesici aletlerle saldırdılar, taş bağlayıp denize attılar. Çığlık atıp yardım etmek isterken beni bir karanlığa sürüklüyorlardı. Kendi sonumu tahmin edemiyordum. Yoldaşlarımın katliamına tanıklık sonrası Trabzon’a geri getirildim. Çömlekçi Mahallesi’nde bir eve kapatıldım. Eve bir muhafız çetesi konuldu. Rus konsolosuna bir pusula göndermek istedim. Pusula, Yahya’nın eline geçti. Yahya beni öldürmemişti.
Oysa yoldaşlarımla birlikte ölmek için neler vermezdim… Bilmediğim bir eve kapatılmıştım. Görenler görmemezlikten geldi. Herkes sustu. Ardı arkası kesilmeyen tecavüzlere maruz kaldım. Oradan oraya sürüklendim. Yok edilen sadece yoldaşlarım ya da ben değildik. Bir halkın geleceği de yok ediliyordu. Bir yandan acılara direnirken bir yandan geleceğe ilişkin düşler kuruyordum. Çünkü düşlerime dokunamıyorlardı. Düşlerimizin yaşadığını biliyordum.
Benim adım Maria, komünistim. O gece gemide öldürülmeyişim komünist olduğum için değil, kadın olduğum içindi. Kadın olduğum için birçok erkeğin tecavüzüne uğradım ve sonrasında vahşice öldürüldüm. Bu cinayet, ideolojisi ne olursa olsun tüm kadınlara karşı işlenmiş siyasi bir suçtur.
Kadınlara uygulanan hakaret, şiddet, taciz, tecavüz ve öldürme… Ben bunlara mahkum edilen kadınların mücadelesinde yer almaya geldim. Bugün de eşlerine, sevgililerine, çocuklarına, kardeşlerine her türlü şiddeti uygulayıp onları öldüren erkekler mahkemelerce serbest bırakılıp desteklenmiyor mu? Destekleniyor.
Ben Maria Suphi; kadın cinayeti dediğiniz katliamımın aydınlatılmasını istiyorum sizlerden. Ve faili belli ya da meçhul tüm siyasi cinayetlerin aydınlatılmasını…
Ben Maria Suphi; Beni yıllarca görünmez kılarak bir de siz öldürdünüz tarih sayfalarında. Ben ve benim gibi on binlerce komünist kadın yok oldu bu kavgada. Komünist, devrimci kadınlar tüm ülkelerde mücadele veren kadınları sahiplenmeli, onlarla dayanışmada bulunmalı ve devrim tarihine nakış nakış işlemeli. Unutmayalım ki; kadınlar kendi tarihini yazana kadar, tarih erkekleri övmeye devam edecek.