Hapishaneler; bitmeyen dram, öfke, hukuksuzluk ve adaletsizliklerle dolu. Bazen korku, bazen kin bazen hüzün ve gözyaşıdır. Öfkenin celallendiği, direnişin ve özgürlüğün parçasıdır. Nerede durduğun, nasıl algıladığınla ilgilidir. Sistemin bakış açısı ile teslim alma, ehlileştirme mekanıdır. Zor ve şiddetin meşrutiyeti yasalar ile güvence altına alınmıştır. Her türlü işkence ve insanlık dışı uygulama, devletin ve iktidarın bekası uğruna işler. Adı-sanı ne olursa olsun bu beka sorunu olduğu andan itibaren yaş, cinsiyet, sağlık, adalet realitesine bakmaksızın potansiyel suçlu olarak algılanır herkes. Devletin kin ve intikam hırsı, bu potansiyel üzerinden uygulanır. Sömürü çarkına isyan etmek hapishanelerin kapısından geçmek demektir. Toplumsal çürümenin her türlü araçlarını kullanarak, sömürü sisteminin devamı için olanak hazırlayan kokuşmuş devlet aygıtları ve iktidarlar, geride yoksulluk ve dar boğazda boğulmamak için çırpınan milyonları bırakır. Bu milyonların huzursuzluğu içinde güç ve otorite olmak adına ortaya çıkan kokuşmuş mafya ve çete örgütlenmeleri ve kişiler vardır. Bu kişiler neden gösterilerek tutsaklar üzerinde baskı oluşturmak istenmektedir. Oysa, bu devlet kırıntıları-mafyatik kişiler hapishanelerin güzide yerlerinde ağırlanırlar. Çakıcı ve tiplemeleri gibi… Sonuçta belli bir kesimin dışında hapishanelerde yaşanan tam bir dram ve sonu gelmeyen hukuksuzluktur.
Sekiz kişilik koğuşa, elli kişi!
Bugün hapishaneler tıka basa dolmuş durumdadır. Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun açıkladığı gibi “Sakarya Ferizli Hapishanesi altı yüz kişilik kapasiteye sahipken bugün burada iki bin tutuklu kalmaktadır. Sekiz kişilik koğuşlarda elli kişi tutulmaktadır.” Bu, sadece küçük bir örnektir. KHK’lıların yaşadığı hukuksuzluk ve işkencenin yüzlerce örneği basına yansımaktadır. Ağır hasta tutsakların, bilinçli bir şekilde ölüme terk edildiğine onlarca kez şahit olduk. Bunlardan sadece biridir Salih Gün. Otuz yıldır ağır hasta olan Gün, cezasının infazı tamamlanmasına rağmen “pişmanlık” dayatmasını kabul etmediği için iki yıldır tahliye edilmiyor. Benzer şekilde İbrahim Algan’ın infazı keyfi gerekçelerle yakıldı. “Otuz aydır hastaneye gidemiyoruz. Onur kırıcı aramalardan dolayı” diyor. Bir yıl on ay daha fazla içeride kalmak durumunda. İsmail Tüzün ise İHD hasta tutsaklar listesinde olmasına karşın tedavisi engelleniyor. Liste bu şekilde uzayıp gidiyor. Küçük çocukları olan annelerden tutun da hukuksuzluğun vurmadığı kişi kalmamış gibi.
Yeni hapishaneler yapılıyor
Hapishanelerin diğer bir yönü ise yine siyasi tutsaklara yönelik uygulamalardır. F, S ve Y tipi, yüksek güvenlikli hapishaneleri gibi daha izole edici hapishanelerin yapımı devam ediyor. Mevcut koşullarda bu kadar hukuksuzluğun ve insan hakları ihlallerinin olduğu hapishanelerde yeni tiplerin yapımı sonrası yaşanacak olanları siz düşünün! Adalet(sizlik) sistemine paralel yapılan hücre hapishaneleri esasta siyasi ve Kürt tutsakları hedeflemektedir Mevcut durumda bile tüm ülkenin gözü önünde tutuklanan ve senelerdir içeride tutulan tutsaklar var. Milletvekili ve eş başkanlar var. Gazeteci ve öğretim üyeleri var. Dört ayı aşkın süredir Silivri Hapishane’de tek kişilik hücrede tutulan HDP milletvekili Hüda Kaya, bunun en somut örneğidir.
Yine dünyanın gözü önünde Kürt halk önderi Abdullah Öcalan’ın yanısıra Ömer Hayri Konar, Veysi Aktaş, Hamili Yıldırım’dan 36 aydır haber alınamıyor. Bir ülkenin toprakları içinde yer alan ve o devletin hapishanesinde tutsak tutulan dört tutsaktan 36 aydır haber alınamaması mevcut iktidar ve devlet aygıtının geldiği noktayı ifade etmektedir. Tek başına bu hukuksuzluk ve hapishane gerçeği, durumun vahametini ortaya koymak için yeter mi acaba?
Yetmez galiba; Ekim Polat
Genç bir tutsak olarak hapishaneye girdi Ekim Polat. Şu an Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Hapishane’de. Agromegali hastası. Vücudu sürekli büyüyor. Düzenli tedaviye ihtiyacı var. Annesi 500 günü aşkındır eylemde, oğlunun sesini duyurmaya çalışıyor. Bu direnişin intikamı Ekim Polat’ın tedavisi engellenerek alınıyor. Revir için verilen dilekçeleri alınmıyor. Annesinin kendisine yolladığı para verilmiyor. Düzenli beslenmeye ihtiyacı var ama parası verilmediği için 1 Mart’tan beri kantinden yemek alamıyor. Hastaneye sevk günleri bilinçli bir şekilde SEGBİS’e çıkarılarak engelleniyor. Altı ay içinde ayağı bir numara daha büyümüş. Tek kişilik hücrede tutuluyor. Görüş hakkı ise disiplin cezası adı altında engelleniyor. Yani bilinçli bir şekilde ölüme sürükleniyor.
Kısacası hasta tutsaklar göz göre göre ölüme terk ediliyor. Ekim Polat ve onlarca tutsak tıpkı önceki örnekler gibi yaşamdan koparılmak isteniliyor. Sessizlik, ölümler ve tutsaklar üzerine uygulanan tecrit için önemli bir neden. Susmayalım! Sahip çıkalım!
Tek tek tutsak yakınları ya da dağınık gruplar olarak bu saldırı göğüslenemez. Ortak mücadele ile daha güçlü ses olabiliriz. Avrupa da bu ortak gücün sesi olabilir. Dağınık ve zayıf sesleri kesebilirler ancak hapishaneler mücadelesini ortaklaştırmak ve siyasal alana yaymak bir zorunluluktur.
Ülke gündemi seçim atmosferine kilitlenmiş durumda. Kısa dönem aralıklar ile seçim gündemleri maalesef gerçek gündemlere yoğunlaşmayı gölgeliyor. Bu burjuva gündem ve atmosfer, burjuvazinin ömrüne dönük can simidi oldu adeta. Oysa bu can simidinin tutsakların yaşam ve nefes alma borularına dönüşmesi gerekiyor. Aksi durum, bizi bu girdap içinde öğütecektir.
Hasta tutsaklar için ses ol!
Tüm siyasi tutsakların özgürlüğüne omuz ver!