14 aylık Melek bebeği duyanınız var mı? Hani ailesi Filistin’den Mısır’a göç etmek zorunda kalan, oradan da daha güzel bir dünya için Avrupa’ya gitme kararı veren ve alabora sonucu adeta mezarlığa dönen açık denizlerde kaybolan Melek bebek… İşte Melek bebeğin küçücük bedeni İtalya kıyılarına bu yolculuğun sonuna ulaştı. Kaderi gibi kara olan gözleri mavinin karasına karıştı, ailesi gibi o da bu yolculuktan sağ çıkamadı. Yoksulluğun, açlığın ve savaşın etkisini bu bebeğin gözlerinde görmek mümkündür. Melek bebek gibi yüzlerce, binlerce göçmen daha iyi bir yaşam için umudun yolculuğuna çıktı fakat bu yolculuğu tamamlayamadan umutlarıyla beraber bu yaşamdan göçtüler.
Ortadoğu ve Afrika ülkeleri emperyalist devletlerin uyguladığı savaş ve ekonomik politikalar yüzünden tarihten bu yana hep ölümün soğuk yüzüyle karşı karşıya bırakıldılar. Orada yaşayan halklar tarih boyunca, yaşadıkları yerleri bırakıp daha güzel bir yaşam için göç etmek zorunda kaldılar. Bu yolculukların en büyüğü deniz yoluyla Avrupa kıyılarına varma isteği oldu fakat maalesef en büyük insanlık dramları da bu yolculuklarda yaşandı.
Biz insan kaçakçılığının adeta bir ranta dönüştüğünü mü yazalım, yoksa o topraklarda her türlü kirli politikayı uygulayıp sonra da kendi ülkelerine bir şekilde giren göçmenlere “nazik” davranan ikiyüzlü Avrupa ülkelerini mi yazalım karar veremedik.
Yaşamak için ölümü göze almak…
Önce yaşadığınız topraklara bombalar yağar havadan. Sonra tanımadığınız insanlar bilmediğiniz dillerde ölüm kusarlar üzerinize. Tecavüzler, soygunlar, kundaklamalar ardı sıra gelir. Yaşadığınız coğrafyada yaşama dair ne varsa yok edilir. Sonunda gitmek zorunda kalırsınız binlerce yıllık kültürünüzü, dilinizi ve sizi siz yapan her şeyi geride bırakarak. Küçücük teknelere yüzlerce kişi binersiniz önce yanına aldığınız birkaç parça eşya ve umutlarınızla. Üzerinize ölüm kusan dillerin konuşulduğu coğrafyalara gitmek zorunda kalırsınız. Ne yaman çelişki değil mi?
Emperyalist ülkelerin sömürü ve savaş üzerine kurdukları düzenleri yüzünden gelir bunlar başınıza ve siz onların yaşadığı ülkelere gitmek zorunda kalırsınız. Kucağında 14 aylık Melek kızını alarak çıkarsın yola. Zaten teknenin kapasitesinin üzerinde olan insan sayısına birde sen 14 aylık kızın ve umutlarınla eklenirsin. Önce mavidir her şey. Umuttur. Nefes alırsın derin derin, Uzaklaşıyorsundur savaştan. Hüzün de vardır umut da. Geride bıraktığın sadece zulüm değil aynı zamanda o topraklarda yeşerttiğin kimliğindir de. İşte hüzün burada saplanır yüreğine ve gözlerin dolar. Sonra kızına yani 14 aylık Melek’e bakarsın. Gülümseme iner yanaklarına ve önündeki sonsuz maviye dalarsın. Sonra bir dalgalanma bir panik yaşanır. Çığlıklar birbirine karışır. Mavi soğuktur artık. Tüm ruhunda hissedersin bu soğukluğu. Hayatında ilk defa düşmüşsündür bu maviye. Etrafta senin gibi umudun içinde boğulan yüzlerce insan vardır. Bir an Melek gelir aklına. Kollarının arasında olmadığının farkına varırsın. Yüreğine kara bir acı saplanır. Hem de mavinin en karasından. Artık gücün kalmamıştır ve dibe doğru inersin. Gittikçe kararır mavi. Kararan sadece mavi değildir aslında. Umut da kararır, yaşam da.
Son kez gelir Melek bebek aklına. Ardından her şey tekrar kararır ve bir daha ışık girmez yüreğine. Nerede olduğunu bilmezsin. Ve kimse ulaşamaz sana. Bedenin mavinin karanlığına gömülmüşken, Melek vurur İtalya sahillerine. Ve İtalya bürokratları timsah gözyaşları ile demeçler verirler. Yaşanan savaşları kınarlar tüm emperyalist devletlerin kınadığı gibi. Sanki bu yaşananlar onların suçu değilmiş gibi, silah tüccarları onlar değilmiş gibi, bombalar onların emriyle atılmamış gibi…
Aslında yarım kalan iş tamamlanmış olur. Ülkelerinde öldüremediklerini denizlerinde yok etmişlerdir. Gecenin karanlığında değil, o güzelim mavinin karanlığında. Mavi umuttur, mavi hayattır…
Yazıyı bitirirken herkesin bir an için Melek bebeği düşünmesini istiyoruz. Melek ve Melek bebek gibi binlerce çocuğu. Savaş en çok onları vuruyor ve göç yolunda en çok onlar ölüyor. Kimisi büyük denizlerde kayboluyor, kimisi Şengal dağlarında susuzluktan kuruyor bir çiçek gibi. Ortadoğu’yu ve Afrika’yı yani kara kıtayı maviye belemek de bizlere düşüyor. Açmamış çiçekler için, daha fazla mavi için ayağa kalkmak ve bulunduğumuz her alanda emperyalistlerin bu kirli savaş politikalarına karşı örgütlenmek gerekiyor. Daha çok mavi için ayağa kalk ve güneşten bir taç yap Melek bebeğe…