MakalelerPusula

Liberalizmin yıkıcı boyutuna dair

İlkeli, disiplinli ve yapısal normal temelinde şekillenen eleştirel tutum, kolektif bünyenin hem canlı kalabilmesi hem de deneyimleri üzerinden daha ileri bir niteliğe evrilebilmesi açısından önemlidir. Eleştirel tutum, bireyden kolektif bütüne herkesin, devrimci idealleri gerçekleştirme yolunda ve yolculuğunda taşıması gereken yegane sorumluluklardan birisidir. Çünkü eleştirel tutum ve ortam aynı zamanda ideolojik mücadele zemini ve yönelimi demektir. Amaçları gerçekleştirme, hedeflere ulaşabilme, yoldaşlık bağlarını güçlendirebilme, içsel denetimi sağlayabilme, kolektif birliği ilkeli temellerde koruyabilme ve sağlamlaştırabilme ve bir bütün devrimci komünist ideallere ve pratiklere dair gerçek anlamda sorumlu davranış eleştirel olmayı gerektirir. Aksini düşünmek ya da bu sorumlu davranışı doğru kavrayamamak, ölü bir zeminde hem de umutsuzca yaşam var etmenin manasız çırpınışından başka bir şey değildir, olamaz da.

Çoğu zaman sekterizm ve liberalizm üzerine tartışmalar, değerlendirmelere yapılır ve sık sık da ideolojik ve pratik yönleriyle “mahkum” edilir. Bu iki ideolojik hastalık üzerine epeyce bir yazı vb. külliyat da söz konusudur. Aslolan pratiktir. Oysa aynı şeylerin defalarca kez gündemleşmesi ve esas alınması da bir başka gerçekliğimize işaret etmektedir. Yüzeysel, kaba ve şeklen denilebilecek bir algı ya da kavrayış söz konusu olmalı ki kendini tekrar eden bir gerçeklik üzerine yeniden yazma gereği duyulmaktadır.

Sekterizm ne kadar subjektif, tek yanlı, yüzeysel, kaba dogmatik ve durağan bir düşünce biçimi üzerinden hayat bularak yıkıcılaşabiliyorsa, liberalizm de bir o kadar benzer ideolojik unsurlardan beslenerek yıkıcılaşabilmektedir. Her nasıl oluyorsa liberalizmin neden olabileceği tahribat ve yıkım yeterince idrak edilip, kavranamıyor. Oysa liberalizm olgusu çok daha tehlikeli ve bütün bir bünyeyi yavaş yavaş yıkıma götüren ve bir anda da her şeyi geri dönülmez bir eşiğe taşıyarak sekterizme evrilebilen bir ideolojidir.

Mao Zedung’un “Liberalizmle Savaş” başlıklı makalesinde dile getirdiklerini bir kez daha düşünmek ve yaşanılan süreçle ilişkisini kurarak liberalizmi yeniden kavramaya çalışmak önemli olacaktır.

“Biz, parti ve devrimci örgütler içinde kavgamızın yararına olan birliği sağlanan bir silah olduğu içindir ki etkin ideolojik mücadeleden yanayız. Her komünist ve devrimci bu silaha sarılmalıdır. Buna karşılık liberalizm, ideolojik mücadeleyi reddedip ilkesiz bir huzurdan yana tavır alır, böylece geri, dar kafalı bir tutumun yolunu açarak parti ve devrimci örgütler içindeki bazı birim ve bireylerde siyasi yozlaşmaya neden olur.” (Mao, Pratik ve Çelişki Üzerine, s. 124, Epos Yayınları)

“İlkesiz bir huzurdan…” ifadesi çok şeyi anlatmaktadır. Liberalizmin şekillendirdiği ilişki biçiminde ilkesizlik ve ilkelerden uzaklık öne çıkar. Karşılıklı olarak birbirlerinde sığınabilecekleri bir liman misali böylesine bir “huzur” ortamı ve ilişkisi yaratılır ve zaafların ortak paydasında buluşulur. Aslında bu tarz ilişkiye girenler aynı anda birbirlerinin açığını da kollarlar. Yaptıklarını belirli yönleriyle bilirler ve farkındadırlar. Ama o andaki ihtiyaçları, beklentileri, çıkarları ya da hesapları sessizliği, ama eteklere de taşları doldurarak beklemeyi uygun görür. Liberalleşme doludizgin sürdükçe “ilkesiz huzur” ortamında büyük bir rehavetle soluklanmaya ve dışarıya farklı görünmeyi de asla ihmal etmeyen bir “kararlılık” hali vermeye çalışırlar. Oysa Mao Zedung’un ifade ettiği gibi bu ilişki biçimi “siyasi yozlaşma” ile neticelenir. Yeni yıkım.

Mao Zedung aynı makalenin başka bir yerinde de şunları dile getirir; “Devrimci kolektif için liberalizm son derece zararlıdır. Birliği kemiren, dayanışmayı zayıflatan, kayıtsızlığa yol açan ve ayrılık yaratan çürütücü bir pastır. Devrimci sınıfları sağlam bir örgütlenmeden ve sıkı disiplinden yoksun kılar, politikaların uygulanmasını engeller, parti örgütlerini partinin önderlik ettiği kitlelerden koparır. Bu son derece kötü bir eğilimdir.

Liberalizm küçük burjuva bencilliğinden kaynaklanır, kişisel çıkarları birinci plana alır, devrimci çıkarları ikinci plana iter ve bu da ideolojik-siyasi ve örgütsel liberalizme yol açar.” (age, Sf 126)

İlkelerden, disiplinden ve işleyiş ölçeklerinden uzaklaşmış ilişki biçimlerinden söz edildiğinde bir şekilde liberal düşünce ve davranış kalıplarının neden olduğu bozulmaların bir dizi yansımaları karşımıza çıkar. Eleştiri, birlik ve dayanışmanın en önemli taşlarından biridir. Saflardaki zayıf, kırılgan, zaaflı ya da dirençsiz kişi ve birimlere müdahale edilmesi ve güç verilerek ortamın yapıcı tarzda ve ilkeli sorumluluklar temelinde etkin hale getirilmesiyle mümkündür.

Bireyden kolektif bütüne, süreklilik arz eden ama durmaksızın da ileriye doğru bir niteliği yakalamanın olmazsa olmaz yolu bu tutumun doğru kavranması, içselleştirilmesi ve pratikleştirilmesine bağlıdır. Aksi halde “ayrılık yaratan çürütücü pas” birliği temellerinden sarsacak ve önüne geçilemez yıkım ve tasfiye egemen olacaktır. Nitekim kendi özdeneyimlerimiz bile bu gerçeği defalarca kez ortaya koymuş ve an itibariyle de koymaktadır. Yaşanılan sürecin geriye dönük irdelenmesi gerçek anlamda ve samimiyetle yapılabilirse liberal çürümenin nasıl ve hangi düzeyde yaşandığının büyük bir tablosu görülebilir.

Liberal ilişkilerin kendisini yaşattığı “ilkesiz huzur” ortamında yavaş yavaş ama oldukça etkili biçimde çözülme başlar ve çürümenin zemini oluşturulur. Artık amaç, hedef ve yönelim bu ilişki tarzının kuşatması altında bulanıklaşır. Darlaşan zihniyetler söz konusu olduğundan bu gerçek görülemez ya da görülse bile kayıtsızlık haline bürünülerek yok sayılır. Oysa liberal ilişki tarzı aynı zamanda bu “ilkesiz huzur” ortamını alaşağı ederek tam tersi bir kuşku yıkıcı ilişki biçimine dönüşmenin de zeminini hazırlar ve zamanı geldiğinde sekterizme evrilir.

Çünkü “ilkesiz huzur” zamanlarında herkes kendi cephaneliğini de oluşturur. An gelir ve bölünme, parçalanma, dağılma seyrine giden bendin önünü el birliğiyle yıkarlar ve akıl almaz “cüretkarlıklar”a da bürünerek “yeni saf”lar tutarlar. Zaten başka türlü de üzerini örtemezler “ilkesiz huzur” zamanlarının kabul edilemez ilişkilerinin.

Bu gerçeği görmek ve yaşanılan zamanın sorumluluğunu da bu temelde hissederek sorunlara ve sorunlu süreçlere yaklaşmak çok önemlidir. Çünkü bu tutum ilk önce kendinden başlayabilmenin adımıdır aynı zamanda. İdeolojik-siyasi ve örgütsel düzeyde liberalizmi yeniden kavramak, sorunlu zamana doğru yön verebilmenin bir ön adımı olacaktır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu