Emperyalist kapitalist sistem; toplumsal muhalefeti bastırmaya, sınıf bilinçli iktidar mücadeleleri gerileterek önüne geçmeye ve bir bütün toplumu tahakküm altına alarak talana, sömürüye, katliamlara dayalı düzenlerinin devamı için başta ilerici, devrimci ve komünistler olmak üzere tüm ezilen, sömürülen halka saldırmakta. Bu saldırıların bir ayağını siyasi, ekonomik, askeri politikalar oluştururken, diğer ayağını ise ideolojik politik saldırılar oluşturuyor. Bu ideolojik saldırılar toplumun örgütsüzleştirilip yozlaştırılmasından tutalım da, tüm ilerici değerlerine, kültürüne vb. yönelik çok çeşitli hedef ve biçimlerde gerçekleştiriliyor.
Özellikle, işçi sınıfı ve emekçi halkın sınıf bilincini köreltmeye, kurtuluş ve kendi iktidarını kurma mücadelesini engellemeye, sekteye uğratmaya çalışan burjuvazi, yanına “sol” görünümlü reformist, post modern kimi akım ve anlayış ve çevreleri de alarak proletaryanın sınıf ideolojisi olan MLM’ye de saldırıyor. Marksist kavramların içini boşaltarak işçi sınıfı ve ezilen halkın bilinçlerini bulandırmak, MLM’yi ve proleter sınıf bilincini, proletaryanın iktidar hedefini yok etmek en kötü ihtimalle sakatlamak istiyor.
Bu saldırılarından en önemlilerinden birisi de proletaryanın sosyalizmdeki sınıf iktidar aracı olan proletarya diktatörlüğüne yönelik gerçekleştiriliyor. “Diktatörlük” kavramı üzerinden, yapılan bu saldırılarda esas olarak “diktatörlüğün” baskı ve zor aygıtı olmasından yola çıkarak, her türlü diktatörlüğü “reddetmek” adına burjuva diktatörlüğü ile proletarya diktatörlüğünü aynılaştırarak, burjuva diktatörlüğünün savunulması biçiminde gerçekleştiriliyor.
Proletarya diktatörlüğüne yönelik bir diğer saldırıda başını Stalin’in ölümünden sonra Kruşçev revizyonistlerinin (modern revizyonizm) çektiği ve bugün çeşitli söylem ve biçimlere bürünen; proletarya diktatörlüğünde iktidarın, devletin sadece proletarya elinde olduğu, proletaryanın dar bir kemsi temsil ettiği, bunun yerine “bütün halkın devleti”, “bütün halkın diktatörlüğü”, “herkes için demokrasi” vb. söylemlerle “sol”dan kullanılan kavramlarla proletarya diktatörlüğünün içi boşaltılarak saldırılmakta, özünde burjuva diktatörlüğü savunuluyor.
Bu saldırıları boşa çıkarmak için gerçekte proletarya diktatörlüğünün ne olduğuna, kimin için demokrasi, kimin için diktatörlük uygulandığına kimleri kapsadığına ve neden zorunlu olduğuna bakmamız yerinde olacaktır.
Öncelikle Lenin diktatörlük kavramını: “Bilimsel olarak diktatörlük kavramı, hiçbir şeyle sınırlanmamış olan hiçbir yasayla, kesinlikle hiçbir kuralla engellenmemiş olan doğrudan doğruya şiddete dayanan iktidardan başka bir anlama gelmez” biçiminde açıklıyor.
Ancak bunu yaşama kimin geçirdiği önemli. Burjuvazi geçiriyorsa ona kendi rengini verecektir. Ve adı burjuva diktatörlüğü ya da ülke faşizmle yönetiliyorsa faşist diktatörlük olacaktır. İktidarın sahibi proletarya olduğunda da proletarya kendi rengini verecek proletarya diktatörlüğü olacaktır. Ancak burjuva diktatörlüğü ile proletarya diktatörlüğünü aynılaştıramayız. Birisinde sömüren, asalak burjuvazinin sömürüsünü garantilemeye çalışırken, diğerinde ise proletarya ve müttefiki emekçi halkın çıkarlarını korumaktır amaç.
Buradan hareketle proletarya diktatörlüğü proletarya öncülüğünde ezilen sömürülen emekçi haklıda içerisine alanların oluşturduğu sınıf ittifakıdır. Proletarya diktatörlüğü var olan iktidarını kendi elleriyle vermeyecek olan proletaryanın ve devrilen iktidarını yeniden ele geçirmek için devrimi baltalamaya çalışan, çalışacak olan burjuvaziye karşı iktidar mücadelesidir.
Proletarya bu iktidardan, devrimden sonra da varlığını belli boyutlarıyla koruyan burjuvaziyi, sömürücüleri ezmek, kendisini ülkesini savunmak, diğer ülkelerin proletaryalarıyla bağlarını sağlamlaştırmak, devrimini geliştirmek ve proletaryanın halk kitleleriyle ilişkilerini geliştirmek ve halk kitleleriyle ittifaklarını pekiştirerek sosyalist inşayı sağlamlaştırmak, geri dönüşleri önlemek ve sınıfsız bir topluma geçmek için yararlanır. Proletarya diktatörlüğü de bunların toplamının birleşimidir.
Proletarya diktatörlüğü, ona saldıranların anladığı gibi salt şiddete indirgenemez. Lenin “diktatörlük, şiddet olmaksızın imkansız ise de yalnızca şiddet demek değildir o aynı zamanda emeğin hem de öncekinden daha üstün bir örgütlenmesi demektir” ifadeleriyle proletarya diktatörlüğünün şiddeti ve aynı zamanda da demokrasiyi de içerdiğini ifade etmektedir. Proletarya ve müttefiki olan proleter olmayan küçük burjuvazi, küçül mülk sahipleri köylülük ve aydınlar vb. için demokrasi uygulanır. İkna ve eğitimle değişim dönüşüm ve ilerleme sağlanırken, buna ayak direyen, hala eski günlerine dönmeyi hayal eden, bunun mücadelesini elden bırakmayan burjuvazi için zor aygıtları, diktatörlük devreye girer. Çünkü burjuvazi her ne kadar proleter devrimle devrilmiş olsa da hala bir güç ve tehdit olarak varlığını korumaktadır. Zira hala devrimden kaçırdığı mal varlığı, uluslararası sermeye ile bağları vardır ve onu besleyen küçük üretim varlığını korumaktadır. Tüm bunlardan dolayı burjuvazi hala tehdit olma özelliğini korur. Zor ve şiddette devrimi koruyabilmek ve sürdürebilmek için karşı devrimcileri bastırmak için vazgeçilmezdir.
Görüldüğü gibi proletarya diktatörlüğünde proletarya iktidarını sadece hala varlığını koruyabilen büyük burjuvaziyle paylaşmamaktadır. Ve bu anlamda dar bir kesimin egemenliği değil devrimden çıkarı olan tüm halkın devrimi, devleti, iktidarıdır söz konusu olan.
Proletarya diktatörlüğüne yönelik saldırılar, ezilenlerin iktidar mücadelesine yöneliktir. İşçi sınıfı ve emekçi halkın kurtuluş mücadelesinin yolunun proletarya diktatörlüğü de sahiplenmekten geçtiğinin bilinciyle savunmalı, mücadelesini yürütmek, burjuvaziye hizmet eden saldırılara karşı donanmak zorundayız. (Bir ÖG okuru)