Geçtiğimiz sayımızda toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin kadın üzerindeki tahakkümünden ve buna yönelik mücadele ve bilinç anlamında Gezi İsyanı’nın bir eşik olduğundan söz açmıştık. 30 Mart’ta gerçekleşecek yerel seçimlerin ise bu bilinç sıçramasının somut kazanımlarının sağlanabileceği bir süreç olduğundan bahsetmiştik. Şimdi ise yerel seçimlerin -daha doğrusu yerel seçimler sonrası değişecek yerel yönetimlerin- bizler için anlamına dair bir-iki değinide bulunacağız.
Mevcut yaşam alanları (şehirler, mahalleler, köyler, kasabalar…) kadınları dışlayan cinsiyetçi bir planlamayla yönetiliyor. Üretime, politikaya, kültür-sanat alanlarına yani bir bütün toplumsal yaşama katılımı cinsiyetçi bakış açısı ile yok sayılıyor, kadına bu hak verilmiyor ve eve hapsolması, çocuğuna (varsa yaşlı, hasta aile bireylerine) bakması, “saçını süpürge etmesi”, ille de susması isteniyor. Yerel yönetimleri kadın bakış açısıyla tartışırken ilk çıkış noktamız burası olmak zorundadır.
Parlamentoyu belirleyen (ya da halka zorla onaylatan) ve merkeziyetçi yönetimin olmazsa olmazı genel seçimlerin aksine yerel yönetimlerin belirlenmesi merkeziyetçi yönetimin daha az etkisi altındadır. Bu yüzden de buradan doğru demokratik alanlar inşa etme çabası kadınların toplumsal yaşam alanlarında yer alması mücadelesine olumlu katkılarda bulunacaktır. Bunun anlamı kadınların toplumsal yaşama katılımının güvence altına alınması için yerel yönetimleri zorlamak, tüm yerel kamu hizmetlerinin kadınların ihtiyaçlarını öncellendiği bir yerel yönetim yaratmak ve pozitif ayrımcılık ilkesinin hayata geçirilmesine olanak sağlamak için mücadele etmektir.
Şunu eklemeden geçemeyeceğiz: Önümüzdeki yerel seçimler süreci bizler açısından öğretici ve deneyim hanemize yazılacak bir süreç olacaktır. Özellikle toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesinde kadının yerel yönetimlerde yer almasının; erkek egemen sömürücü sistemin baskı altına aldığı kadın potansiyelini/aklını/zengin fikirlerini açığa çıkaracak, kadının kendi yaşamına dair söz sahibi olabileceği, iradesinin özgürleşeceği bir yerel demokrasiyi inşa etme mücadelesine sağlayacağı katkı görmezden gelinemeyecek boyuttadır. Sokağının, mahallesinin, köyünün, kentinin inşasında söz sahibi olabilmesi ile yaşam alanlarının yüzü ezilenlerin yüzü olacak yani kadınlaşacaktır.
Bu tartışmalar elbette belli yönleriyle soyut tartışmalar… Esas olan bunu yaratacak mekanizmalardır. Yerel seçimler sürecinde devrimci, demokrat ve yurtsever platformlarda tartışılan “eşbaşkanlık ve fermuar sistemi”, “kota” gibi uygulamalar bu söylediklerimizi hayata geçirebilecek mekanizmalardır. Hele de bu mekanizmaların “zorunlu” tutulması olmazsa olmazdır. Bunların dışında kadın meclislerinin, toplumsal cinsiyet eşitliği komisyonlarının oluşturulması ve bunun yerel yönetimlerde söz sahibi hale getirilmesi; kadının özgürlük mücadelesine, sosyal-siyasal-ekonomik yaşama katılımının ve temsiliyetinin gelişmesine yol açacaktır.