Onur Haftası’na yaklaşıyoruz. Dünyanın pek çok yerinde LGBTİ+ların biraraya gelmesi ve kendileri olma özgürlüğünün kutlanması vesilesi ile gökkuşağı da daha görünür hale geliyor.
Gökkuşağı hem özgül olarak LGBTİ+ hareketi bakımından hem de toplumsal mücadelenin bütünü bakımından pek çok şeyin yanında on yıllardır süren LGBTİ+ mücadelesinin zorlu tarihselliğini de ifade ediyor.
LGBTİ+ mücadelesi tıpkı toplumsal mücadelenin diğer dinamikleri gibi -yer yer daha fazla- çok yönlü bir yok sayılmanın yansımaları olan baskı ve saldırılara yanıt olarak doğdu. Tarihini, direniş kültürünü yarattı ve cinsiyet kimliğinden ve cinsel yöneliminden kaynaklı sistemin ve toplumun ötekileştirdiği LGBTİ+lara mücadele kanalları açtı.
Bu mücadelede önemli bir yer kaplayan ve gelenekselleşen Onur Haftası’nın tarihi de Stonewall Ayaklanması’na dayanıyor. 1969’da New York’taki gay barı Stonewall Inn’e polisin baskın düzenlemesine karşı gelişen ve günlerce süren direniş, Stonewall Ayaklanması olarak anılıyor. Bu direniş LGBTİ+ların yok sayılma, taciz ve baskılara karşı koyuşunun bir örneği oldu. Bunun yanı sıra çeşitli LGBTİ+ örgütlenmeleri de açığa çıkardı. Direnişin birinci yıl dönümünde ise ilk Onur Yürüyüşü örgütlendi.
Türkiye’de de Onur Haftası ilk olarak 1993’te İstanbul’da kutlanmak istendi. Ancak valilik eylemi yasakladı. Bu süreç Türkiye’de örgütlenmeler yaratılmasına vesile oldu. Daha sonra uzun yıllar Onur Haftası salon etkinlikleri ile düzenli olarak kutlandı.
Kutlamaların sokağa taşması ise 2003’te gerçekleşti. Taksim’in çeşitli yerlerinde yapılan eylemler pek çok saldırıya, engellemeye, yasağa maruz kaldı. Buna karşın aradan geçen yıllar boyunca büyüyerek bugüne taşındı.
Özellikle Gezi İsyanı’na lubunyaların katılımı, söz ve taleplerini taşıması, renk ve kimlikleri ile taşıdıkları enerji mücadelenin diğer dinamikleri ile buluşma anlamında güzel örnekler açığa çıkardı. Bunun devamında açığa çıkan bu enerji ile çok görkemli Onur Yürüyüşleri yapıldı.
Eksik ve hataları, yetmezlikleriyle birlikte toplumsal mücadelenin diğer dinamikleri de büyüyen bu enerji ve hareketle buluşmaya, ilişkilenmeye çalıştı. Kat edilecek büyük bir mesafe var hala. Tam da bu yüzden ilişkilenirken sınırlarımızı aşmaya, verili olanla yetinmemeye ihtiyacımız var.
İstanbul Onur Haftası temasında vurgulandığı gibi “Zamana Bırakmıyoruz” demeliyiz. Politikalarımızla, sözlerimizle ve eylemlerimizle bunu söyleyebilmeliyiz. Dışında kalarak ve uzaktan izleyerek bunu yapmamız mümkün değil. Politikalarımızla, genel yönelimimizle ve söylemlerimizle uyumlu bir eylemliliğimiz olmalı. Esasen güncel anlamda en zayıf kaldığımız yer de burası. Harekete geçmeme…
Söz konusu sınırları aşma noktasında çabanın parçalı ve dağınık oluşu, bazen bazı faaliyet alanlarının çabası, bazen kadın örgütlülüğünün çabası ve bazen sadece bazı yoldaşların bireysel çabası yeterli olmuyor. Daha önemlisi kalıcı olmuyor. Bu nedenle kurumsal anlamda bütünümüze sirayet etme gücü yok. Çünkü karşıtı olan heteroseksizmden, ataerkiden, dogmatizmden vb. etkilenmiş, cinsiyetçilik, ahlakçılık gibi toplumun geri yanlarının izlerini taşımaktadır. Tam da bu yüzden LGBTİ+ meselesi ile ilişkilenme olgusu bireysel ya da kişisel çabalara bırakılamaz.
Mevcut gerçekliği değiştirmek için genel söylemlerin ve yönelimlerin yansıması olan güncel politikalara, kararlara vb. ihtiyacımız var. Ve bu bütünlüğü yakalama işini kadınlara veya kadın örgütüne havale eden veya havale bile etmeyen yaklaşımlardan hızla uzaklaşamaya ihtiyacımız var. Söylediklerimizle yaptıklarımız arasındaki uçurumu başka şekilde dağıtmamız mümkün değil. Heteroseksizme karşı mücadele etme iddiasını yaşam ve mücadele pratiğimizle birleştirmeliyiz.
Nasıl ki ezilenlere yönelen saldırıların teşhirini yapıyorsak, hesabını soruyorsak, eylem ve etkinlikler yapıyorsak, takvimsel gündemlerde planlı-programlı çalışıyorsak, pek çok gündemle ilgili kampanyalar vb. yapıyorsak lubunyalar özgülünde de bunu yapabilmeliyiz. Mesela Onur Haftası’nın neden hala hakkıyla takvimsel gündemlerimiz arasında yer almadığını sorgulamalıyız. Ve değiştirmek için hızlıca harekete geçmeliyiz. Çünkü zamana bırakamayız!