Bu yıl TÜYAP Kitap Fuarı’nın 40. yılı. Maalesef “Cumhuriyet”in de 100. Yılına denk geldi ve şiar “Yaşasın Cumhuriyet” olarak belirlendi. Fuarda neredeyse her yer “kırmızı beyaz” dolu. Ayrıca “Yaşa Mustafa Kemal paşa, yaşa” vs. şarkıları ilk günlerde epey duyduk. Fakat biz ve bizim gibi devrimci ilerici yayınevleri okur kitlemiz ve kitapseverlerle buluşmak için “iş”imize bakıyoruz.
Her yıl biraz daha seyrelen fuar katılımcı ve ziyaretçilerinin durumunun biz devrimci yayınevleri açısından da geçerli olduğunu söylemek zorundayız. Onlarca engel yayınevi olarak katılımımızı henüz engellemedi. Okurlarımız ile buluşma ve birebir temas etme alanlarımızın sınırlı olması sebebiyle TÜYAP Kitap Fuarı’nda yer almanın önemli olduğunu düşünüyoruz.
Ayrıca ziyaretçi sayımız görece azalmasına rağmen yıllardır katılıyor olmamız ve yerimizin sabit olması nedeniyle belli sayıda okurumuz her yıl bizi bulup ziyaret etmekte ve yeni bir kitabımız varsa mutlaka satın almaktadır.
Son çıkan kitaplarımız –bu konuda mütevazi olamayacağız– epey beğeniliyor. Bu yıl Dijitallesme isimli kitabımız standımızda yerini aldı. Yine “Sonuçları ve Dersleriyle İhanete Uğrayan Devrim ve Rosa Luxemburg” isimli çalışma fuar öncesi basıldı.
Bu yılın önemli çalışmalarından biri olan “Emperyalist Tekellerinin Kıskacında Türkiye’de Tarım” ismini taşıyor ve tutsak bir okurumuzun yoğun araştırma ve incelemesi ile devrimci çevrelerde çok değinilmeyen bir tarım araştırması olarak mutlaka okumayı hak eden bir yerde duruyor. Ayrıca son olarak yayımlanan iki Partizan dergisi de bu yıl hemen fuar öncesine denk geldi. Partizan’ın 98. sayısı deprem çalışmaları, Rojava’da durum ve komünist önder İbrahim Kaypakkaya’nın ölümsüzlüğünün 50. yılı vesilesiyle çıkan yazılardan oluşuyor ve okunmayı hak ediyor. Derginin 99. sayısı ise “Cumhuriyetin 100. yılı” vesilesiyle “100. Yılında Cumhuriyet’in Öteki Yüzü” şiarıyla bir dosya olarak ele alındı ve Kemalist ideoloji ile bir hesaplaşma anlamında önemli bir araştırma belgesi standımızda olarak yerini aldı. Ayrıca geçen yıl yayınevimiz bünyesinde basımı yapılan “Orso (Lorenzo Orsetti/Tekoser Piling)” ve Dersim’de şehit düşen Yetiş Yalnız’ı anlatan kitaplar hala oldukça taze.
Stant başı sohbetleri…
Fuara katılımın avantajlarından biri yayınlarımızın daha fazla insana ulaşması iken diğer yanı ise kitap almasa da sohbet etmek için gelen insanlardır. Çoğu zaman stant başında “Ne olacak dünyanın ve coğrafyanın hali?” sorusu ile açılan uzun ve koyu sohbetlere tanık olabilirsiniz.
Bu yıl da böyle oluyor aslında. “Fuarı gezmeye geldim, baktım devrimci bir yayınevi var, gelip sormak istedim: Ne olacak memleketin hali?” diyen de var; “Seçimlerden de bir şey çıkmadı. Ne diyorsunuz düzelir mi durum?” diye sorup “Lütfen beni umutlandıran bir şey söyleyin” ile devam eden de…
Yayınevimizi ziyaret edenlerle bizi etkileyen farklı ve şaşırtıcı diyebileceğimiz sohbetlerden birkaçını sizlerle de paylaşmak istedik:
* Ziyaretçimiz genç ve güleryüzlü. Standımıza yaklaşıp İbrahim Kaypakkaya’nın kitabı incelemeye başladı. “Kaypakkaya’yı duydunuz mu daha önce veya okudunuz mu eserlerini?” sorumuza, “Kaypakkaya’yı bilirim ben, benim bir hocam var, o anlattı bana. Hocam şu an İslami bir örgütte, yaşı yetmişe yakın, o dönem Diyarbakır’da sol örgütlerden birinde olduğu için içerde. Kısa bir dönem Kaypakkaya ile aynı koğuşta kalıyor. Hep ‘ben onun kadar cesur birini daha görmedim, benim tanıdığım iyi devrimci liderdir o’ şeklinde anlatır. ‘Çok yoğun işkence gördü, elleri yani derisi soyulmuştu, gardiyanlar bileklerinden tutuyordu, bilekleri incecik kalmıştı. Çok işkence görmüştü ancak koridora girdiğinde doğrulur başını dik tutar öyle giderdi diğerleri olumsuz etkilenmesin diye’ de devam ederdi. Onunla ilgili daha çok şey anlatırdı.”
Bu hikaye oldukça etkiledi bizi.
Ziyaretçimiz, kendisinin de bu İslami örgüte olduğunu söyleyerek “Hocamın o devrimcilikten öğrendiği çok şey var, verdiği saate mutlaka uyar, uyurken en ufak tıkırtıya uyanır, bilmen gerekmiyorsa fazladan bilgi vermez, ilkesel birçok şeyi hala uygular, o dönemki sol örgütünden ve kişilerinden bahsetmez” diyerek standımızdan ayrıldı.
* Standa uğrayan ve “Dersim” isimli kitabımızı inceleyen bir abimize “Okudunuz mu kitabımızı?” diye sorduk. “Okumadım, Dersim’e dair okumalar yaptım. Ama bu ülkede doğru söylediğin zaman başını eziyorlar. Bakın FETÖ terör örgütü diyorlar bir zamanlar birliktelerdi. Kamer Genç bu gerçeği kaç kere söyledi. Ben de söyledim. Eee şimdi benim ve Kamer Genç’in büstünü dikmeleri gerekiyor. Niye dikmiyorlar?” diye yanıt verdi.
Biz doğal olarak bu konuda fazla yorum yapamadık, keza ortada bir büst talebi vardı ve abi bunun için zaten dilekçe de vermiş gerekli yerlere. Kendisine “kolaylıklar diledik” sadece.
* Başka bir ziyaretçimiz de “Dersim” isimli kitabımızı incelemeye başladı, dikkatli bir şekilde farklı sayfalardan okumalar yapıyordu. Biz de sessiz kalmaya özen gösterdik. İncelemesi bittiğinde selamlaşır sohbet ederiz diye düşünüyorduk. Ancak ziyaretçimiz yaklaşık yirmi dakika süren okumasının ardından stanttan selam sabah vermeden ayrıldı. Bize de iyi niyetle “Belki kitabını birine vermiştir ya da kaybetmiştir ve okumadığı sayfaları burada okumuştur” diye düşünmek kaldı.