Emek ve Özgürlük İttifakı, 24 Eylül Cumartesi günü Haliç Kongre Merkezinde düzenlediği bir Halk Buluşmasıyla kuruluşunu ve yol haritasını deklere etti.
İttifakın bileşenleri olan Emekçi Hareket Partisi (EHP), Emek Partisi (EMEP), Halkların Demokratik Partisi (HDP), Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF), Türkiye İşçi Partisi (TİP) ve Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP) uzunca bir süredir çeşitli görüşmeleri sürdürüyordu. Daha önce Halkevleri’nin de birleşeni olduğu İttifak nihayetinde adını saydığımız güçlerle yola çıkmış oldu.
Öncelikle deklerasyon günü yoğun bir kitle katılımının, katılımcılarda ciddi bir moral ve motivasyon olduğunu ifade etmek gerekiyor. Büyük çoğunlukla HDP tabanının, Kürt halkımızın doldurduğu salonda, çok sayıda devrimci-demokratik güç, emek ve meslek örgütü, çeşitli dernek ve sendikaların da yer aldığı görüldü.
Salonda ETF işçileri yanısıra direnişlerini kazanımla sonuçlandırma aşamasına gelen İBB’den atılan işçiler de yerini almıştı. Kısa tutulan organizasyonun genel anlamda başarılı olduğunu söylemek mümkün.
İttifak, ekonomiden çevreye, kadın ve LGBTİ+ mücadelesinden kent ve doğaya; tarımdan çalışma yaşamına, asgari ücretten temel gıda ürünlerine ve göçmen sorununa; Kürt sorunundan zamlara, Alevilere yönelik politikalardan KHK’lara kadar toplumu ilgilendiren hemen tüm başlıklarda alternatif programını ortaya koydu.
Bu anlamda oldukça kapsamlı bir çalışmanın ve başlıklar serisinin çıkarıldığını söylemek mümkün. Talepler olarak ifade edilen genel çerçevede sunulanların demokratik siyaset açısından makul bir kapsam ve çerçevesi olduğu da söylenebilir.
Kabaca program, eleştirilerin merkezinde R.T. Erdoğan/Tek Adam Rejiminin olduğu bir kapsama sahipti. İttifakın -her ne kadar kendini böyle ifade etmese de- reel politikada seçim odaklı bir tartışma ve hazırlığın ürünü olduğu dikkate alındığında bu durumun bir yanıyla doğal olduğunu da görmek gerekir. Pek çok başlıkta ifade edilenler önemli oranda HDP’nin demokratik siyasette öteden beri savunageldiği görüşlerdir. İttifakın ortaya koyduğu programın bu anlamda diğer bileşenlerle birlikte bir ortalama tutturduğu söylenebilir.
İttifak, Cumhur ile onun ikiz kardeşi durumundaki Millet İttifakı arasında ezilen emekçi kitleler, Kürtler, Alevler, kadınlar, LGBTİ+lar ve tüm emekçiler için üçüncü olarak ifade ettikleri bir alternatif ortaya koyması anlamında önemli bir çıkış olmuştur.
İttifakın genel çerçevesi açısından Erdoğan/AKP rejimi ağırlıklı bir eleştirel tutum getirmiş olması temel eksikliği olmuştur. Bunun yanısıra, bu İttifak’ın tek başına bu iki burjuva kampın karşısına çıkabilecek tek ittifak çalışması olmayacağı da bilinmektedir. HDP’nin T. Kürdistanında dışındaki ‘Kürdi’ partilerle seçim bağlamında geliştirdiği ve sürdürdüğü bir başka ittifak görüşmesi de söz konusudur.
Bu anlamda, en azından HDP açısından “üçüncü yolun” tek ittifak adresi görünen o ki önümüzdeki günlerde sadece bu çalışma olmayacaktır. Bu bakımdan daha kapsayıcı bir yaklaşımın tercih edilmesi daha doğru olurdu.
Diğer yandan her ne kadar iki ittifak dışında üçüncü bir seçenek olarak çıksa da, Emek ve Özgürlük İttifakının, Millet İttifakıyla arasına kalın çizgiler koyamadığını söylemek gerekir. Genel söylemin Erdoğan karşıtlığı etrafından geliştiği bir yaklaşım ve çıkışın böylesi bir tutum geliştirmesi de tutarsız olurdu doğrusu. Bu hususta TİP ile EMEP’in hassasiyetlerinin özellikle de son dönemlerde Demirtaş’ın çıkışlarıyla HDP’nin CHP’ye gönderdiği ancak çoğunlukla karşılıksız kalan mesajların bir etkisi olduğu görülüyor.
Bu ideolojik tutum, en çok da TİP Genel Başkanı Erkan Baş’ın konuşmasında karşılık buldu. Erkan Baş’ın, sandık ve seçimle neredeyse tüm sistemin yerle bir edileceğine olan inançla yaptığı konuşması reformist çizginin adeta özeti gibiydi. Kitlelerin yaşadığı hemen her sorunda, köklü, kalıcı çözüme dair verilen her mücadelenin yolunun sistemin payandalarına çarptığı bir ülke gerçekliğinde, TİP’in yaklaşımı geniş kitlelerin özlemlerine oynayan sol popülizmden başka bir şey değildir.
TİP’in, sistemin üzerinde yükseldiği birçok sorunun Erdoğan’ın gitmesiyle çözüleceğine olan inancı, sandık ve seçime yüklediği abartılı anlam kitlelerin gerçeği görmesini sakatlamaktadır. Sözgelimi TİP’in, Kürt sorununda Erdoğan’ın devrilmesiyle zindanların boşalacağına, kayyumların gideceğine yönelik beklentisi kitlelerde yarın büyük bir hüsrana yol açacak boş bir beklenti yaratmaktadır.
Bugünkü İttifakın, seçim dönemlerinde yine yurtsever hareketin merkezinde olduğu benzeri diğer çalışmalara kıyasla kapsam açısından daha dar, hazırlık anlamında daha bürokratik ele alındığını da söylemek mümkün. Önceki dönemlerde büyük küçük ayrımı yapılmadan hemen tüm devrimci-demokratik öznelerin tek tek kapısını çalan, görüş alışverişi yapan, süreci bu yanıyla oldukça doğrudan işleten bir ele alış söz konusuydu.
Ne varki bu defa böyle yapılmamış, tercihen belirlenen ve de bilinen adreslere gidilmiştir. İttifakın genel çerçevesini kabul edebilecek, bu çalışmaya katılabilecek, görüş ve öneri sunabilecek çok sayıda devrimci, ilerici gücün olduğu bir gerçektir.
Bu noktada EMEP ve TİP’in hassasiyetlerinin dikkate alındığı daha yasalcı bir yaklaşımla hareket edildiği anlaşılıyor. AKP/MHP faşist blokunun yaşama geçirdiği politikalara karşı devrimci-demokratik alanda gelişen ve süregelen mücadelenin yarattığı sinerjinin bu İttifaka hakkıyla akıtılamadığını söylemek mümkün.
Bu durum İttifakın devrimci- demokratik güçler nezdinde gündeme girmesi, tartışılması veyahut sahiplenilmesi anlamında araya mesafenin girmesini getirmiştir.
İktidarın yarattığı yıkım bu kadar derin ve boyutluyken diğer yandan buna karşı mücadele eden ciddi bir devrimci-demokratik muhalefet odağı varken İttifakın buradaki enerjiyle kurduğu temasın oldukça zayıf kaldığını söylemek mümkün.
Kuşkusuz bunlar İttifakın dikkatimizi ilk anda çeken kimi eksik yanlarına dairdir.
Diğer yandan demokratik zeminde, özellikle de seçimi menziline alan taktik bir güç birliği niteliğine sahip İttifaktan bu gerçekliği dışında daha yıkıcı, sistemi sarsan devrimci sonuçlar beklemek yanlış olacaktır.
İttifakın kapsamı ve çerçevesi bellidir, bu anlamda yapabilecekleri de…
Devrimciler için aslolan, seçim sürecinin yarattığı politik iklimin sunduğu imkan ve olanakları, kitlelerin devrimci bir çizgide örgütlenmesi, fiili meşru mücadelenin örgütlenmesi adına seferber etmek olmalıdır.