İnsan Hakları Derneği (İHD) 6 Şubat depremlerinin birinci yıl dönümünde deprem sonrası yaşanan hak ihlallerine ilişkin yazılı açıklama yaptı. İhlallerin artarak ve çeşitlenerek devam ettiği belirtilen açıklamada deprem sonrasında yaşanan kayıplara dair kamuoyuna tatmin edici bir açıklamanın yapılmadığı, depremin birinci yılı dolmak üzereyken depremden etkilenen kentlerde barınma, beslenme, altyapı, eğitim, sağlık, çevre, mülkiyet, ayrımcılık vb. sorunlarının artarak devam ettiği vurgulandı.
Dernek tarafından tespit edilen sorunlar şu şekilde paylaşıldı:
Barınma sorunu
Depremin ilk günlerinde barınmaya yönelik herhangi bir adım atılmadığından imkânı olmayan binlerce insan günlerce kendi imkânları ile sokakta pazar yeri gibi açık alanlarda, sera yerlerinde, park alanlarında, bazı gönüllülerin kurduğu çadırlarda ve kırsal alanda yaşayan akrabalarının, tanıdıklarının yanlarına sığınarak barınma sorunlarını dayanışma içinde çözmeye çalışmıştı. Bugün yaşanılan felaketin üzerinden bir yıl geçmesine rağmen hala insanlar kendi imkânları ile barınma sorunlarını çözmeye çalışmaktadır. Dört kişilik aileler, 21 metrekarelik alanda yaşamak zorunda bırakılmıştır.
Çadırlarda kalanların büyük çoğunluğu mülteci
Hala çadırlarda yaşamını sürdüren insanlar bulunmakla beraber çadırda kalan insanların büyük çoğunluğunu da Suriyeli mülteciler oluşturmaktadır. Resmi verilere göre depremin etkilediği bölgede geçici koruma kapsamındaki Suriyeli sayısı 1 milyon, 738.035’tir. Bölgedeki Suriyeli nüfusun yaklaşık yüzde 46’sını 0-17 yaş aralığındaki çocuklar ve yüzde 3’ünü 65 yaş üzeri yaşlılar oluşturmaktadır.
Sağlık hizmeti yetersiz
Yaşanan deprem sonrasında devlete ait hastanelerin genel itibari ile kullanılmaz hala gelmesi, basta yaşam hakkı ihlali olmak üzere ciddi düzeyde sağlık ihlallerine neden olmuştur. Yaşanılan felaketin birinci yılı dolmak üzereyken hala yeterli düzeyde hastane inşa edilmedi. Sağlık personeli eksikliği yanı sıra kurulan prefabrik binalar ile konteynerler ve çadırların yan yana dizilmesi ile oluşturulan sağlık kuruluşları, vatandaşların sağlık ihtiyaçlarını karşılama kapasitesinin çok altındadır. Örneğin on milyonlarca TL harcanarak inşa edilen “Hatay Eğitim ve Araştırma Hastanesi” (Şehir hastanesi) kullanılamamakta, yıkımı beklemektedir.
Eğitim öğretim hizmeti yok denecek durumda
Şubelerimizin raporlarında tespit ettikleri bir diğer konu da eğitim-öğretim faaliyetlerinden çocukların uzak kalmasının akademik gelişimlerini etkileyeceği, çocukların güvenilir alanlarda eğitim görmesini gerekliliği, barınma ve diğer ihtiyaçlarının hem aileler hem de öğretmenler nezdinde giderilmesi ve Psiko-sosyal desteğin depremden etkilenen her kesime ivedilikle verilmesiydi. Ne yazık ki bu konuda da devlet gereken hizmeti yerine getirememiş ve yurttaşlar kendi kaderlerine terk edilmişlerdir.
Bugün itibari ile depremden etkilenen illerde eğitim-öğretim faaliyetlerinin sürdürüldüğü, fakat ailelerin ikamet ettikleri yer ile okulların lokasyonunun uzak olması, toplu taşıma araçlarının kentlerde hala çok yetersiz düzeyde olması, Milli Eğitim Bakanlığının taşımalı eğitimi sadece konteyner kentlerde uygulaması, zarar gören okulların yerine standartlara uygun geçici prefabrik okulların yapılmamış olmasından dolayı bazı okul binalarında birkaç okulun öğrencilerinin eğitim görmesi, bu yüzden de sınıf mevcutlarının fazla olması gibi eğitim kalitesini düşüren temel sorunlar bulunmaktadır.
Mültecilere yönelik ayrımcalık
İlk günden itibaren sahada yaptığımız gözlemlerde ve görüşmelerde Suriyeli mültecilere yönelik ötekileştirici, ayırımcı söylemlerinin depremle beraber ne yazık ki daha da artığını tespit etmiştik. Bu söylemlerin artmasındaki nedenler yaşanan yağma olaylarının sosyal medyada Suriyeli mülteciler tarafından yapıldığına yönelik kara propaganda, ırkçı söylemler, il dışından gelen bazı ırkçı grupların halkın içine karışarak Suriyeli mültecileri hedef gösteren asılsız söylemleri yaymasıydı. Ne yazık ki hala mültecilere yönelik ayrımcı ötekileştirici söylem ve uygulamalar devam etmektedir.
Halk sağlığı ve güvenliği gözetilmedi
Depremlerle beraber alt yapısı tamamen çöken ve kullanılamaz duruma gelen bazı kentlerimizde elektrik, su, doğalgaz hizmetlerinin yeterli düzeyde giderilmediği, enkaz çalışmaları sonucu zarar gören yol ve kaldırımların tadilatının yapılmadığı, kış şartları ile beraber mahallelerde çamur akıntıları olduğu tespitlerimiz arasındadır. Güvenlik önlemi ve sağlık tedbirleri alınmadığı için yıkım ekiplerinden hayatını kaybeden insanlar olmaktadır. Enkaz kaldırma çalışma çalışmalarının yapıldığı binaların hemen hiçbirinde sulama faaliyeti yapılmamış. Hafriyatın depolama alanlarına taşınması esnasında kullanılan kamyonların kasalarının toz yayılımını önlemek amacıyla branda vb. malzeme ile kapatılmadığı, depolama alanlarının yer seçiminde önceliğin inşaat ve yıkıntı atıklarının çevre ve insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerinin en aza indirmeye değil, lojistik imkanlara öncelik verildiği görülmüştür. Bu çalışma biçimiyle inşaat atıklarından yayılan asbest maddesinin halk sağlığını önemli oranda tehdit ettiği uzmanlarca dile getirilmektedir.
Yüz yıllık zeytin ağaçları talan edilmekte
Acele kamulaştırma kararı ile insanların yüzlerce yıldır kültürlerini inşa ettikleri ve geçimlerini sağladıkları yerler zorla boşaltılmakta halklar zorunlu göçe tabi tutulmaktadır. Yürütme durdurma kararına rağmen (Dikmence Mahallesi-Hatay) inşaat firmaları çalışmalarına devam etmekte, birinci sınıf tarım arazileri ve yüzyıllık zeytin ağaçları talan edilmektedir.
Hak ihlalleri devam ediyor
Bunun yanı sıra deprem bölgesinde çok sayıda yerin rezerv alanı ilan edilmesi, sonrasındaki muğlak açıklamalar, söylemler ve katılım ilkesi gözetilmeden kentlerin inşasına başlanması, hak sahiplerinin kaygılarını artırmaktadır. Genel itibari ile depremin yaşandığı ilk günden bugüne kadar yaşam hakkından, eğitim hakkına sağlık hakkından çevre ve mülkiyet hakkına kadar birçok hak ihlali yaşanmaya devam etmektedir.