Tanzimat’la başlayan Türk modernleşmesi aynı zamanda Kürt halkına karşı yapılmış zulümlerin modern tarihçesidir. Şüphesiz ki, Türk modernleşmesinin bir tarihi olan Cumhuriyet, kendi devlet paradigmasını kurarken, insan gücü olarak kendisine yetersiz kalmıştır.
Bu yüzden Türk ulusu, Cumhuriyet’in kuruluş döneminde Kürt halkına karşı timsah gözyaşlarıyla bir yakınlık sergilemiştir. Tarih karşısında modern millet yapısını oluşturan Türk ulusu, Kürt halkına maddi ve manevi olarak verdiği zararlarla; ulusal konuda zihni ve ahlaki bir acımasızlığın temsilcisi olmuştur.
Uygarlık sahnesinde katliamlarla ve sürgünlerle birlikte sadece yaşamak için; yeri geldiği zaman savaşan, yeri geldiği zaman kendini savunan Kürt halkı, yönünü ve yörüngesini yitiren Cumhuriyet’in acımasız hedefi olmuştur. Oysa ki, Türk devletinin kurulması için, saf duygularıyla kandırılan Kürt halkı, bugün varolan Türk devletinin önemli kahramanlarıdırlar.
Cumhuriyet’in kuruluş döneminin tek parti zihniyeti olan ve aynı zamanda faşizmin idarileşmiş kurumu olan Türk devleti; Kürt halkına her zaman tepeden inme bir inkârla, Kürt halkının varlığını kabullenmemiştir. Fakat doğruların hiçbir zaman çürütülememesi, zorba güçle yükselen ulusların çöküşünü doğrulamıştır.
Özgür olmayan bir halkın karşısında, kendisini özgür zanneden hiçbir halk ve ulus gerçek anlamda özgürlüğü yaşayamaz ve baki kalamaz. Bugün dünya arenasında, ulusal bir erk olarak tanınan Türkler; tarihsel gerçeklerle yüzleştiklerinde, varoldukları bu gücün altında yatan felsefik ve politik gücün asıl sahiplerinin, Kürt halkı olduğunu kabullenmekten kaçamayacaklardır.
Türk devleti adına bir tarihi yazılı hale getiren kadim bir güç olan Kürt halkı, bu hakikatin; “tozlu raflarda açılıp okunması korku uyandıran” cesur mümessilleridirler. Tarih yazımının günümüze kadar resmi tarih amaçlarıyla yazılması, gerçek tarihin her zaman resmi mantığı aşmış bilinçler tarafından sonradan öğrenilmesine ve yazılmasına yol açmıştır.
Bu nedenle resmi tarih bizlere okutulduğu şekliyle gerçek tarih olmayıp, icat edilen ( yaratılan) tarihtir. Hakikatin yok edilememesi ve er ya da geç ortaya çıkması; yazılmayan Kürt ve Kürdistan gerçekliğini de yok edemiyor. Bizzat Atatürk’ün ağzından dile gelen Kürt halkı ve Kürdistan gerçekliği, Cumhuriyet savunucularının demokrasi ve adalet konusunda rutin demagojileridir.
Her ne kadar tarihsel gerçekler demagojilerle yok sayılmaya çalışılsa da, tarihsel Kürt gerçekliği, bugün de tarihin yazılmasına kaynaklık ediyor. Türk ulusunun ezici egemenliğini güçlendirmesi için Kürt halkını barbar ve dağlı insanlar olarak tanıtması, Türk ulusunun kendi tarihini kurgularken yaşadığı kaygı ve korkuları da, olaylara objektif bakanlara hissettirmektedir.
Kürt ulusunun, Türk ulusunun işgalciliği karşısında direnişi; modern yüzyılımızın tarihini tekerrür ettiren bir gerçekliktir. Tarihin tekrarı konusunda asıl barbarlığı sergileyen Türk ulusu çağın, özgürlük ve bağımsızlık konusunda gerilemesine neden olan gerçek suçludur.
Modern dünyanın ulusal devletler şeklinde var oluşu, demokrasinin yaşanması için gerekli olan yeni bir dünya düzenidir. Fakat, demokrasinin faşist yöntemlerle baskılanmasını sağlayan Türk ulusunun; Kürt ulusuna karşı işlediği bu suç tarih önünde mutlaka yargılanacaktır.
Bütün vicdanlı insanların ve bağımsız toplumların ortak düşüncesi olan, Kürt ulusunun bağımsızlık ve hürriyet inancı; Kürt halkının ödediği bedeller oranında tarih sahnesinde hak ettiği yeri alacaktır.