Demokratik Toplum Kongresi Eşbaşkanı Leyla Güven (sonradan tahliye edildi) HDP Diyarbakır Milletvekili Musa Farisoğulları’nın dokunulmazlıklarının kaldırılması ile başlayan süreç HDP’nin politik linç kampanyası ile devam etmektedir.
AKP’nin borazanlığını yapan gazete ve televizyonlarda durmadan HDP’ye saldıran köşe yazarları ve televizyon konuşmacıları Kürtleri hedef göstererek, HDP’nin yapacağı ”Darbeye Karşı Demokrasi Yürüyüşü”ne saldırılması için faşist ve gerici çevreler ajite edilmektedir.
AKP savunuculuğunda, diğerlerinden geri kalmayan faşist Doğu Perinçek ise yanına aldığı bazı emekli generallerle başlattığı bir kampanyayla HDP’nin kapatılması için ”Anayasa Mahkemesine” başvurduklarını büyük bir iştahla kamuoyuna deklere etmekten geri kalmadı.
Tüm bunların AKP’nin denetiminde ve bilgisi dahilinde bir kampanya olarak yürütüldüğü açıktır. Tüm televizyon kanallarında her akşam, aynı gündemle ve aynı saatte HDP’nin tartışılması bir tesadüf olmaz.
Bu sadece HDP tartışması değildir. Bu kampanyanın ardında yatan esas mesele Kürt düşmanlığı ve Kürtlere hayat hakkının tanınmamasıdır. 97 yıldır Türkiye’de yapılan da budur. Lozan’da Kürdistan’ı dörde bölerek topraklarından pay alan Türk devleti, Kürtleri resmi devlet politikası olarak yok saymış, Kemalistler, sayısız Kürt isyanını kanla bastırarak yüz binlerce Kürdü katletti. Bu devlet politikası kim başa geldiyse devam ettirildi; bu devlet politikasını 1946’larda Demokrat Parti üstlenmiş, 1960’lardan sonra CHP, MHP, Adalet Partisi sürdürmüş, 1980 de Kenan Evren cuntası devam ettirmiş, 1983’lerden sonra ANAP devralmış, 1990’larda Çiller, Mesut Yılmaz, Ecevit ve Bahçeli koalisyon hükümetleri sürdürmüş ve 2002’den bu yana da AKP sürdürmektedir.
AKP iktidarı döneminde yapılanlar önceki hükümetleri aratmayacak düzeydedir. AKP, her fırsatta Kürtlere ”Beyaz Torosları” hatırlatarak, R.T.Erdoğan’ın ağzından ”çocuk da olsa, kadın da olsa yaşlı da olsa güvenlik güçlerimiz gerekeni yapar” açıklamasıyla binlerce Kürdü katletti. Onlarca çocuk polis ve asker kurşunuyla öldürüldü. Kürt kadınlarının cansız bedenleri panzerlere bağlanarak sokak sokak teşhir edildi. İnsanların ölü bedenleri günlerce sokak ortalarında bekletildi. Kürtlerin hayvancılık ve tarım yapmaları yasaklandı. İş yerleri bombalandı. Gazeteleri yasaklandı, bombalandı. Çalışanları tutuklanarak hapishanelere konuldu. Roboski’de Kürt köylüleri savaş uçaklarıyla katledildi. On bin Kürt hapishanelerde rehin tutulmaya devam ediliyor. Tüm bunların bir devamı olarak, aynı şeyler politik bir linç olarak HDP şahsında yapılmaktadır.
HDP, kedisine karşı yapılan bu politik lince karşı sokağa çıkma kararı aldığından bu yana, AKP iktidarı daha da saldırganlaşarak Kürtler üzerindeki faşist devlet terörünü artırmış durumda.
HDP’nin “Darbeye Karşı Demokrasi Yürüyüşü”
HDP, 1 Haziran 2020 tarihinde İstanbul İl Başkanlığı’nda ”Yeni Dönem Politikalarına” ilişkin yaptığı basın toplantısın da HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan bu politikalarını şöyle açıkladı: ”Hep birlikte demokratik bir geleceğe… İktidarın derinleştirdiği sömürü talan ve ayrımcılık toplumumuzu sürekli kamplaştırıyor. HDP’ye yönelik tüm saldırıları dışlama, siyasi kırım girişimlerinin nedeni partimizin hedeflere ulaşmasındaki kararlılığıdır. Biz boyun eğmiyoruz. Bu zihniyet ırkçı ve mezhep aracılığıyla bireyi devlete zimmetleme zihniyetini taşımakta. Meclisi etkisizleştiren, kayyum zihniyetine teslim eden bir diktatörlük inşaasını hedefleyen anlayıştır. İktidar demokratik siyasete darbe peşinde koşuyor. Adı sistem olmasına rağmen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi tutarlı olmayan bu ucube yönetim iddialardan, uygarlık teamüllerinden yoksun ve zorbalık aygıtıdır.”
Açıklama 9 başlık altında kamuoyuyla paylaşıldı. Bu 9 başlığın özeti niteliğinde olan birinci maddesi: ”Hak arama hürriyeti, eşit ve adil yargılama hakkı gibi evrensel hukuk ilkelerine ve adalete dayalı tarafsız ve bağımsız yargı temelinde insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü” olarak açıklandı. Bu hedefe ulaşmak için de: ”Halkların Demokratik Partisi bütün toplumsal ve demokratik muhalefet güçleriyle birlikte bu hedefe yürüyüşünü sürdürmekte kararlıdır” mesajıyla tüm demokrasi güçlerine sokağı göstererek birlikte direnmeyi önerdi.
Bu açıklamadan üç gün sonra 4 Haziran 2020 günü AKP iktidarı buna bir cevap niteliğinde HDP’nin iki milletvekilinin dokunulmazlığını kaldırarak tutukladı.
HDP, tutuklamalar üzerine karar alarak 15 Haziran 2020 tarihinde başlatmayı kararlaştırdığı ”Darbeye Karşı Demokrasi Yürüyüşü”ne karşı, politik linç ve engelleme kararı alan AKP iktidarı, denetimindeki tüm basın ve yayın organlarını harekete geçirerek HDP’yi hedefe koydu. Bununla da kalmayan AKP, HDP’nin başlattığı yürüyüşün geçtiği tüm il valiliklerine gönderdiği bir genelgeyle 14 gün gösteri ve toplanma yasağı koydurarak HDP’nin eylemini fili olarak engelleyeceğini günler öncesinden açıklamış oldu.
Sürecin karşılanmasında devrimcilerin, ilerici ve demokrasi güçlerinin HDP’ye gerekli desteği verdiği söylenemez. Sadece kınamak ve karşı çıkmak sorunu çözmemektedir. HDP ve Kürt kitlesinin tek başına bunu yapma gücü olması, devrimcilerin sokakta HDP’nin yanında saf tutmasının önünde engel değildir.
Her yandan kuşatılan Kürt halkına karşı faşist ve gerici tüm kesimlerin AKP etrafında kenetlenmesine karşı, devrimci ve ilerici tüm kesimler, tereddüt etmeden HDP’nin yanında saf tutması gerekir. ”Birleşik Mücadelenin” öneminden söz ediyorsak bunun pratikteki karşılığı bu olmalıdır.
AKP’nin tüm çabası ve hedefi 2023 genel seçimlerine kadar iktidarı zor ve baskıyla götürmektir. 2023 seçimlerini bir şekilde kazanacağını tahmin eden AKP, öncesinde ve şimdilerde bir toplumsal halk hareketinin kendi sonu olacağını biliyor. HDP yürüyüşlerini engellemesinin altında yatan nedenlerden biri de budur. AKP’nin politikasını boşa çıkartmak ve sokağı hareketlendirmenin yolu, bugün HDP’nin başlattığı yürüyüşlerde yer almak ve suskunluğu parçalamaktır.