Makaleler

HALK SEVGİSİ ÜZERİNE…

Sınıflı toplumda her şeyin sınıfsal bir karakteri vardır. Yürüttüğümüz savaşın, konuştuğumuz dilin, sahip olduğumuz değerlerin hepsinin özünde temsil ettiğimiz sınıfın nitelikleri vardır. Sevgi anlayışımız da bunun içindedir. Sevmek, sevgi kavramlarının da ikili bir niteliği ve karakteri vardır. Biri proletaryanın sevgi anlayışı; diğeri ise burjuvazinin sevgi anlayışıdır…

Burjuvazinin sevgi anlayışı biçime dönüktür. Dış görünüm ve şekilsellikte kendini ifade eder. Böyle olmasının mantığı, sevgi güzelliği tüketim aracı haline getirilmesinde yatar. Ve doğal olarak tüketimin özünde bireyselleştirme vardır; yani bireysel tüketim, bireysel sevgi. Burjuvazide birey anne, baba, eş ve çocuklarını sever ve sevgisini özel günlerde onlara aldığı hediyelerle ifade eder. Mutluluğun kaynağını buralarda arar.

Fakat aynı birey toplumun diğer kesimlerine karşı ilgisiz ve kayıtsızdır. Bu anlamda burjuva sistem içindeki birey kendi dışındaki toplumun tümüne yabancılaşmıştır. Sevemez… Kendi dışındaki herkesi rakibi olarak görür. Yaşamının her anında, her alanında birileriyle sürekli rekabet halindedir. Yaşama ve insana ait olan sevgiye sistem, ters anlamlar yükleyerek bireyi sevgiye yabancılaştırır; uzaklaştırır ondan. Doğaldır ki burjuva sistemde bireyler mutsuz kalabalıklardır.

Proletaryanın elinde sevginin anlamı farklıdır. Her şeyden önce ona toplumsal bir değer biçer. Üretimi, bireyi, toplumu kısacası yaşama ait her şeyi toplumsallaştırdığı gibi sevgiyi de bireyin elinden alır, toplumsallaştırır. Toplumsal emek, toplumsal çabanın bir ürünü haline getirir. Ve bundan dolayıdır ki sevgi, burjuva sistemin ona yüklediği misyonun tam tersine, zıddına dönüşür; tüketimden çıkarılır, üretimin kaynağı haline getirilir.

Devrimcinin sevgisi de böyledir. Bir devrimcinin sevgi anlayışı da onun temsil ettiği sınıftan ileri gelir. Bir devrimcinin dünya görüşü neyse sevgiye bakış acısı da odur. Devrimcinin sevgisi toplumsallaşmış emektir. Toplumsallaşmış emek nedir? Bir devrimcinin yoldaşlarına ve halkına karşı görev ve sorumluluklarını yerine getirme çabasıdır… Yoldaşlarına ve halkına doğru bakabilmek, onları mücadele içerisinde koyduğu yer biçtiği misyonla ilgilidir. Eğer “devrim kitlelerin yani halkın eseridir” diyorsak, o zaman halk kavramının anlamı dünya görüşümüz için daha özel bir yerdedir. Halk olmadan tek başına bir devrimci hiçbir şeydir. Sınıf mücadelesi içinde halktan kopuk bir devrimcinin, örgütün bir anlamı tarihi bir misyonu yoktur. Bizzat devrimcilerin varlık nedeni halktır.

Bundan dolayı da devrimci halk için görev ve sorumluluklar düşmektedir. Halkı kazanmak, kendi çıkarlarının öznesi, sınıf mücadelesinin bilinçli sahibi haline getirilmesi gerekir. Bundan dolayı da emek vermek, alınteri dökmek gerekir. Nasıl bir emek ve alınteri sorusu önemlidir. Doğru bir emek halkın tarihi misyonunu kavramakla bunu bilince çıkarmakla başlar. Her devrimci halkla birleşmelidir. Halkla birleşmenin yolu öğrenci-öğretmen ilişkinin doğru temelde kurulmasında geçer.

Devrimciler halkın öğrencisi olmayı bilmiyorlarsa, onlardan öğrenmiyorsa doğru bir emek de söz konusu değildir. Başkan Mao, tüm bilgeliğin halktan geldiğini söylediğinde bunu ifade eder. Halkın tarihi tecrübeleri, yaşama dair bilgileri daha derin ve köklüdür. Bir bütün halkın, sınıf bilinci kendiliğinden, dağınık ve sistemsiz olmasına karşın sınıfsal refleksleri, algı ve devrimci değerleri güçlüdür. Bunun nedeni bizzat çelişkinin kaynağı olan sömürüyü, yoksulluğu ve baskıyı kendilerinin görmesinden kaynaklıdır.

Bu anlamda bilginin kaynağı bizzat halktır. Eğer halka önderlik edilecekse ve bunun iddiası kararlılığındaysak bilginin bu kaynağından sürekli beslenmeliyiz. Bilgiye açlığımızdan bahsediyorsak, soframız halktır. Bu sofradan kalkmamak gerekir. Öğrenci-öğretmen ilişkisi böyle kurulur.

Halk hiçbir zaman ve hemen devrim mücadelesine katılmaz. Ya da bir yerde katılırken başka bir yerde karşısında durabilir. Bunun nedeni yukarıda da ifade ettiğimiz gibi halkın başlangıçtaki bilinci kendiliğinden ve güdülerinin refleksleriyle sınırlı olmasından kaynaklıdır. Halka devrim bilincini taşıyacak olan, ona kurtuluşlarını hangi yoldan geçtiğini gösterecek olan Proletarya Partisidir. Doğallığında Proletarya Partisi’nin faaliyetçileridir. Devrimcilerin görev ve sorumluluk bilinci bu zeminde anlam bulur. Devrimciler halktan kopmazlar. Halk bizi eleştirebilir, kapıyı yüzümüze kapatabilir ya da bize bağırıp çağırabilir ve bize sistemin ona öğrettiği dille de hitap edebilirler. Tam da bu nokta devrimcinin görevi yılgınlığa kapılmak, halka tepkiselleşmek olmamalıdır. Bu küçük burjuvazinin yaklaşımıdır. Israrla, inatla halka gitmek kendimizi, devrimi, onların kurutuluşlarını onlara göstermek ve bunun için yılmadan, yorulmadan çalışmak gerekir. Halka bağlılık budur.

Halka giderken onlarla kurduğumuz ilişkinin niteliği önemlidir. Devrimciler alçakgönüllü insanlar olmak zorundadır. Alçakgönüllülük mütevazılıktır. Halkla kurduğumuz ilişkilerde mütevazı olmak, onlara karşı itici davranışlardan kaçınmak halka tepeden bakmak, halkla ile aramızda mesafe olmasına neden olur. Onlarla birleşmemizin önünde engel teşkil eder. Halk bu toplumda sürekli aşağılanır ve hor görülürler. Bundan dolayı da saygı görmek kendilerine değer verilmesini isterler. Eğer aynı tavrı devrimcilerden de gördüklerinde onlardan uzaklaşırlar. “Halka gerçekten adanmış olmak onun ezildiği gerçekliği dönüştürmeyi gerektirir.” (Ezilenlerin Pedagojisi ) Halk ve devrimciler Demokratik Halk Devrimi’nin özneleridirler. Halk değiştirme, değişme dinamikleriyle devrim sürecinin her anında patlayan volkanıdır.

Halkla yüzleşmek için yeterli cesaret herkeste yoktur. Fakat devrimciler yüzleşmekten kaçındıklarında esnekliklerini yitirirler ve ötekilere nesne muamelesi yaparlar.” (Mao Zedung)

Bugün kitle faaliyetinde karşılaştığımız sorunlardan bir tanesi de budur. Biz devrimci ve komünistlerin de tanrısı kitlelerdir. Çünkü bizi devrime taşıyacak olan, özgürlüğümüze kavuşturacak olan halktır. Bu anlam da halkla yüzleşmek kendimizle yüzleşmektir. Özgürlüğü ne kadar arzuluyor ve istiyorsak, kitlelerle ilişkimizin çapı da o kadardır. Devrimcinin görevi halka hizmet etmektir. Halka hizmet etmek demek, yüksek bir emek ve çabayla halkın bilincini devrimcileştirmek, onlara kurtuluş yolu göstermek ve örgütlemektir. Bunu yaparken halka saygılı olmalı, açık sözlü ve doğruları bıkmadan usanmadan onlara anlatabilmelidir. Bunun içinde güçlü bir halk sevgisi gerekir.

Başta İbrahim yoldaş olmak üzere birçok şehit yoldaşımız halk sevgini kendi devrimci kişiliğinde cisimleştirerek yaşamında bize muazzam örnekler teşkil etmektedir. Bu yoldaşlarımız yaşamlarını halk için feda ederken bile son nefeslerine kadar halkı savunmuşlardır. Bugün halen halkımızın dilinde şehit yoldaşlarımıza dair anılar anlatıyorlarsa bu yoldaşlarımızdaki halk sevgisinin halka vermiş oldukları emeğin toplumsallaşıp kitlelerin elinde bir değer haline gelmesinden kaynaklıdır. Şehit yoldaşlarımızın yaşamlarını örnek alarak devrimciliğimizi bu yaratılan değerler üzerinden ileriye taşımalı halk sevgisini DHD için bitmez tükenmez bir enerjiye dönüştürmeliyiz. (Dersim’den bir Partizan)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu