Roboski Katliamı’nın üzerinden dokuz yıl geçti, Ama failler bir türlü bulunmadı! Usulen açılan dava “Ankara’nın karanlık koridorlarında” gezdirildikten sonra kapatıldı.
Roboski’nin de birçok katliam gibi üzeri örtülmüş ve devlet aygıtının rafına kaldırılmıştır! Aslında saldırıyı yapan TC Hava Kuvvetleri’ne bağlı uçak pilotlarının ve onlara emri verenlerin yargılamasını beklemek ham hayaldir. Çünkü suçu işleyen bizzat devletin kendisidir. TC devleti, Kürt katliamında yine suçüstü yakalanmıştır.
Ama bu katliam da Kürt toplumunun belleğinden koparılamamıştır. Yapılan saldırı onlar tarafından unutulmamıştır. Geçmişte yapılan tüm katliamlar, saldırılar, zulümler gibi Roboski Katliamı da Kürt halkının hafızasında çakılı kalmıştır.
Onlarda derin bir iz bırakmıştır. Bu, bir anlamda yapılan katliamın Kürt halkı nezdinde yargılanması ve mahkum edilmesidir. Gerçek yargılanma budur. Ve Roboski’de Kürt halkına saldıran mevcut yapı, miadını tamamladığında tarihsel olarak da mahkum olacaktır.
Dolayısıyla katliam resmi güçlerce üzeri örtülse Kürt halkı ve devrimci-demokrat güçler tarafından unutulmayacak, belleklerden silinmeyecek ve mahkum edilecektir!
Ve katledilenler anılacak, belleklerde, zihinlerde yaşatılacaktır…
Katliam Nasıl Olmuştu?
Mevcut devlet ve sistem tarafından toprakları ilhak edilen, varlıkları kabullenilmeyen ve devamlı baskı ve tahakküm altında tutulmaya çalışılan Kürt halkına Roboski’de saldırı yapılmıştır.
Roboski, Şırnak’ın Irak sınırına yakın bir köyüdür. Saldırı, 28 Aralık 2011 tarihinde yapıldı. Türk Hava Kuvvetleri’ne bağlı F-16 savaş uçaklarıyla yapılan bombardıman sonucu, Irak sınırından geçen 38 köylü hayatını kaybeder. Katledilen köylülerin 19’u, 18 yaşından küçüktür. Bu katliam, yargısız infazdır.
Gece yapılan katliam bir gün boyunca Türk medyasında yer almadı. Gizli tutuldu. Ertesi gün duyurusu yapıldığında ise katledilen köylülerin Kürt ulusal özgürlük hareketine mensup oldukları belirtildi. Katliamı çarpıtarak kendilerince “haklı” göstermeye çalıştılar. Bu saldırıyı yaptıran Kürt ulusunun varlığını inkar etme dürtüsüdür. Daha açık bir deyimle bu saldırıya kumanda eden halet-i ruhiye, devletin anti-Kürt doktrinidir.
Öyle ki, Roboski saldırısı öncesi Kürt ulusuna yönelik nice saldırılar, katliamlar, tehcirler, kültürel soykırımlar vardır. Daha TC’nin ilanı öncesi 19 yüzyıldan itibaren Osmanlı devletince başlayan Kürt katliamları, Kurtuluş Savaşı’nda Koçgiri Katliamı ile devam ettirilmiştir. Ve bilindiği gibi Cumhuriyet’in ilanından sonra da Şeyh Sait, Ağrı, Zilan, Dersim katliamları gerçekleştirilmiştir. 1978 sonrası irili ufaklı yapılan saldırılar 1990’lı yıllarda tekrar tırmandırılmıştır. Yapılan saldırılarla on binlerce Kürt katledilmiş ve milyonlarca insan köylerinden zoraki tehcire zorlanmışlardır. Köyleri yakılmış, yıkılmıştır. Bu saldırılar günümüze değin devam etmiştir hala da etmektedir.
Öldürülenlerle ilgili devletin yerel güçlerinin detaylı bilgileri vardı. Köylüler geçimlerini mazot ve gıda maddeleri üzerinden yaptıkları sınır ticaretiyle sağlıyorlardı. Nitekim katliam sonrası yapılan araştırmada bu durum incelenmiş ve İHD ile bölgeye giden heyet hazırladığı raporda bunu belirtmiştir: “Hayatlarını kaybedenler mazot ve gıda maddeleri üzerinden sınır ticaretiyle uğraşıyordu. Sınır ticareti yıllardır karakolun bilgisi dahilinde yapılıyor. Özellikle son bir ayda karakol sınır ticaretine kolaylık ve müsamaha da tanıyordu.” Ve yine aynı rapora göre saatlerce bölgeye gidilmediği için kayıplardan bir kısmının donarak öldüğünü de kayıt altına alıyordu.
Kısacası, Roboski’de insanlar son derece bilinçli ve planlı bir saldırı sonucu öldürüldüler.
Açılan Dava ve Sonrası
Katliam sonrası, saldırıyla ilgili dava açıldı. Ve TBMM’ye bağlı İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nda “Uludere Alt Komisyonu” oluşturuldu. Komisyonda HDP milletvekilleri de temsil edildiyse de meclisteki milletvekilleri sayısına göre çoğunluğu oluşturamadılar. Dolayısıyla diğer partilerin temsilcilerince hazırlanan rapor gerçeği yansıtmıyordu. Bunun sonucu komisyonun raporu, katliamı reddediyor ve aklıyordu.
Nitekim çoğunluğunu AKP temsilcilerinin oluşturduğu TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu tarafından hazırlanan raporda kısaca “Kasıt yok. Sivil idare ile askeri yetkililer arasında koordinasyonsuzluk var” denilerek katliam aklanmıştır. Böylece yargıya da TBMM kararı bildirilerek aleyhte karar mesajı iletilmiştir. Bunun sonucu Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma kapsamında Haziran 2013 tarihinde görevsizlik kararı vermiş ve dosyayı dönemin Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı’na devretmiştir. Böylece dava formalitelerden geçerek devredildiği askeri savcılık tarafından takipsizlik kararı alınmıştır.
Katliama “gerek şüphelilerin gerekse olayda görev yapan diğer TSK personelinin, TBMM ve Bakanlar Kurulu kararları çerçevesinde kanun emrini icra kapsamında kendilerine verilen görevin gereklerini yerine getirdikleri, görev gereklerini yerine getirirken kaçınılmaz hataya düştükleri, dolayısıyla eylemleri hakkında kamu davası açılmasını gerektiren sebep bulunmadığı anlaşıldı” kararıyla takipsizlik kararı verilir.
Ailelerin takipsizlik kararına itirazı da 20 Haziran 2014 tarihinde reddedilir. Bakanlar Kurulu tarafından alınan aile başına 123 bin TL tazminat ödenmesi kararını, aileler kabul etmedi ve “kan parası değil, katillerin cezalandırılmasını istiyoruz” diyerek reddetti. Ayrıca aileler “Roboski İçin Adalet Yeryüzü İçin Barış Derneğini (ROBOSKİ-DER)” kurdular ancak bu dernek de KHK ile kapatıldı.
Görüldüğü gibi saldırı karşısında boyun eğilmedi ve üzerine gidildi. Devletin hukukunca bu dava kabullenilmezse de pratikte Roboski saldırısına karşı tavır alındı. Saldırının üzerine gidilerek devrimci, demokrat kamuoyu nezdinde mahkum edildi. Roboski’de yapılan saldırı ve katliama karşı takınılan tavır ile çürüyen ve giderek temelleri sarsılan sistemin gerçek yüzü bir kez daha açığa çıkarmıştır.