“Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi” olarak isimlendirilen ancak kamuoyuna “Bekçi Kanunu” olarak yansıyan kanun tasarısı, 30 Ocak’ta TBMM İçişleri Komisyonu’nda kabul edildi.
Komisyonda kabul edilen kanuna göre, bekçi olarak istihdam edileceklerde Devlet Memurları Kanunu’nda sayılan genel şartlar ile İçişleri Bakanlığı tarafından çıkarılan yönetmelikle belirlenen eğitim, yaş, sağlık ve fiziki yeterlilik gibi özel şartların bulunması gerekecek. Sınavlarda başarılı olanlar, İçişleri Bakanı’nın onayıyla aday memur olarak atanacak.
Çarşı ve mahalle bekçileri, “suçun önlenmesi, suç işlendikten sonra kaçan faillerin yakalanmasını sağlamak, hakkında yakalama emri ya da zorla getirme kararı verilmiş olan kişileri tespit etmek” gerekçeleriyle görev bölgesi ve çalışma saatleri ile sınırlı olmak kaydıyla kişileri ve araçları durdurabilecek.
Bekçiler durdurduğu kişiye durdurma sebebini bildirecek, durdurma sebebine ilişkin sorular sorabilecek, kimliğini veya bulundurulması gerekli diğer belgelerin ibraz edilmesini isteyebilecek. Durdurduğu kişi üzerinde veya aracında “silah veya tehlike oluşturan diğer bir eşyanın bulunduğu hususunda yeterli şüphenin varlığı halinde, kendisine veya başkalarına zarar verilmesini önlemek amacıyla” arama yapabilecek.
Kamuoyuna yansıyan ve asıl tartışma konusu olan husus ise çarşı ve mahalle bekçilerinin, zor ve silah kullanma yetkisine sahip olmasıdır. Diğer bir ifade ile AKP-MHP ve Ergenokon iktidarı, var olan kolluk güçlerinin yanı sıra doğrudan “kahverengi gömlekli” bekçi örgütlenmesini silahlandırmaktadır.
Paralel bir polis teşkilatı kurulmasının yasal zemini oluşturulmaktadır. Bu adımı bekçilerin işe alınması ve üç aylık kurslar dikkate alındığında AKP-MHP kliğinin doğrudan doğruya kendi milis ordusunu kurma çabası olarak değerlendirmek mümkündür.
Erdoğan yıl başında katıldığı Şehir ve Güvenlik Sempozyumu’nda yaptığı konuşmada şöyle konuşmuştu: “Artık şehirlerimizin güvenliğini sadece kolluk gücü ile sağlayamayacağımız bir duruma gelmiş durumdayız. Her ülke ve toplum kendi ihtiyaçlarına uygun çözümleri kendi üretmelidir.” Faşizm düzeni sadece var olan kolluk güçleriyle sağlayamadığına(!) kanaat getirmiş olmalı ki “bekçilik müessesesi” yeniden düzenleniyor.
Bu sürecin adımları 2 yıl önceden atılmıştır. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu şu sözlerle ifade etmektedir: “Şehir güvenliğinde kıymetli Cumhurbaşkanımızın ortaya koyduğu iradeyle beraber yepyeni bir anlayışa, aslında geleneğimizin bize emanet ettiği anlayışı yeniden ihya etmeye yönelik bir adım, imza attık. Bana bizzat söyledi. ‘Ben yatarken, sokakta bekçi düdüğünü duymak istiyorum. Vatandaşımız evinde yatarken huzur içerisinde sokakta birisinin onu beklediğini, huzurunun emin olduğunu duymasını istiyorum’ dedi. Bunu talimat kabul ettik ve çalışmalara başladık. Eskiden beri var olan bir kolluk gücümüzün kapasitesini arttırıp yeniden işlerlik kazandırıyoruz.” (4 Haziran 2018).
Güvenlik gerekçesiyle faşizmin kendini örgütlemesi
Devletin her türlü kolluk gücü olmasına rağmen, polisinden jandarmasına, ordusundan MİT’ine kadar milyonlarca “güvenlik personeli” bulunmasına rağmen, AKP kendisini güvende hissetmemektir. Bekçilerin üç aylık bir dostlar alışverişte görsün kursu ve bir sınavla işe alınacak olması, beraberinde bu kitlenin doğrudan doğruya AKP tabanından, İslamcı faşist bir kitleden devşirileceği açıktır.
AKP bu adımıyla bir adımda birkaç hamle yapmaktadır. Birincisi kendine doğrudan bağlı üstelik de yasal ve silahlı bir milis gücü oluşturmaktadır. İkincisi kendi tabanına mesaj vermekte ve tabanını kendi arkasında yedeklemeyi amaçlamaktadır. Üçüncüsü, işsizliğin tavan yaptığı koşullarda kendi tabanını istihdam etmektedir. Dördüncüsü oluşturulan bu milis gücüyle devrimci harekete, halka azgınca saldırısını devam ettireceği mesajını vermektedir. Son derece muğlak ve her tarafa çekilebilecek yetkilerle faşizm elini güçlendirmektedir.
Nitekim Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan Anadolu Medya Ödülleri Töreni’nde, “Ülkemizin ve milletimizin birlik, beraberlik, kardeşlik ve dayanışma içinde olması gereken dönemde içindeki nefreti kusanlar mı var? Hemen bunları belirleyip sokağa çıkmaz hale getirmeliyiz.” demekte ve her türlü muhalif, devrimci sesin bastırılmasını istemektedir. Faşist şef, yargısıyla, hapishanesiyle halk hareketi karşısında onca baskıya rağmen sonuç alınamadığını itiraf etmekte milyonlarca resmi, gayri resmi kolluk gücüne yeni bir faşist güç eklemektedir.
Burada dikkat çekici olan noktalardan birisi de faşizmin onca baskıya, gözaltı ve tutuklama saldırısına rağmen halen “huzur içinde uyuyamaması”nı itiraf etmesidir.
Bir sınıfın diğer sınıf üzerinde baskı aygıtı olan devlet aygıtının her türlü resmi ve “gayri resmi” karşı devrimci örgütlenmesine rağmen halen “güvenlik”ten bahsedebilmesi dikkat çekicidir. Kitleler bir kez daha güvenlik gerekçesiyle faşist bir örgütlenmeye ikna edilmeye çalışılmaktadır. Bekçilik müessesinin başta Erdoğan olmak üzere AKP açısından arka planında kimi İslamcı özlemler ve tahayyüller barındırması bir şeyi değiştirmemektedir. Atılan adım somuttur. AKP kendine bağlı, yetkileri muğlak ancak yasal bir faşist örgütlenmeyi kurumsallaştırmaktadır.