Partizan olarak bileşeni olduğumuz Birleşik Mücadele Güçleri (BMG) Kasım ayının başından bu yana “Açlığa, İşgale, Faşizme Karşı Tek Yol Devrim” şiarıyla bir çalışma örgütlüyor.
Son birkaç yıldır devrimci, yurtsever güçler ağır saldırı, gözaltı, tutuklama ve katliam saldırılarıyla ağır darbeler aldı. Buna paralel bir şekilde faşizm tüm toplumsal kesimlere yönelik gemi azıya alan bir saldırganlık geliştirdi. Bunun sonucunda kitle hareketinin gerilmesiyle ideolojik ve politik alanda reformist, revizyonist anlayışlar giderek etkisini artırdı.
Komünist, devrimci güçlerin örgütsel daralması beraberinde onların politik alana yönelik müdahalesini de sınırladı. Buna bağlı olarak reformizm ve revizyonizm dünden daha güçlü bir şekilde etkisini göstermeye başladı. Nitekim bu süreç hala önemli oranda devam ediyor.
Devrimciliğe, devrimci mücadele ve çizgiye dair reformist bakış ve kavramların birbirine karıştığı bir süreci yaşıyoruz. Devrimci söylemin içinin ciddi bir şekilde boşaltıldığı bir dönemin içinden geçiyoruz. Ezilenler cephesinde politikanın sınırları giderek sistemin ideolojik-politik sınırlarıyla çerçevelendi. Sistemin bütününe dair perspektif, devrimci bir ele alış büyük hasara uğradı. Devrimci politikanın, düzenin gerçek yapısını, işleyişini ortaya koyan ve kitlelere gerçek kurtuluşu gösteren yanı giderek törpülendi.
Devrimci, yurtsever güçlerin, sınıf mücadelesinde ideolojik-politik ve örgütsel alanda eksik bıraktıklarının adım adım giderilmesi, ezilenler lehine doğru, etkin politikaların örgütlenmesi elbette bu tabloyu değiştirecek. Devrimin güncel ve mümkün olduğuna inanan devrimciler olarak sözünü ettiğimiz ideolojik-politik panorama içinde duruşumuzu ve sözümüzü ifade etmek bir ihtiyaç olarak karşımıza çıktı.
“Açlığa, işgale ve faşizme karşı tek yol devrim” kampanyası bu perspektifle, sistemin gerçek yüzünü teşhir eden ve kitlelere gerçek kurtuluşun ancak birleşerek gerçekleşebileceğini, mevcut sistemin yıkılmasıyla olabileceğini anlatmayı önüne hedef olarak koydu.
Kampanyamızın bu ideolojik-politik perspektifini, örgütlenmeye dönüştürme adına mahallelere taşıma anlayışı ile hareket ettik. Bir taraftan Kasım ayı boyunca devam eden kimyasal silah saldırıları, Şebnem Korur Fincancı’nın tutuklanması; Rojava’ya dönük işgal saldırıları, 19 Aralık, hasta tutsaklar gündemi gibi gündemlerde sürecin aktif bir öznesi olurken diğer yandan çalışmalarımızın ana eksenini semtlere taşıma çabası içinde olduk.
İstanbul, Adana, Ankara ve İzmir’de yürüttüğümüz çalışmalar kapsamında “Devrim Mümkün ve Günceldir” başlıklı panellerle; semt pazarlarında, işçilerin yoğun olduğu bölgelerde kampanyamızı emekçi kitlelere ulaştırmak adına elimizdeki materyallerle canlı dinamik bir süreç örgütledik/örgütlüyoruz.
Birleşik mücadelenin işçi sınıfı ve ezilenler, Kürt ulusu ve Aleviler, kadın ve LGBTİ+lar kısacası tüm ezilenler için acil ve zorunlu bir ihtiyaç olduğu tartışma götürmez bir gerçek. Bu yaklaşımdan hareketle, Koç Üniversitesi Hastanesi’nde direnişe geçen işçilerle, Kartonsa ve Bekaert direnişiyle, haklarını arayan LC Waikiki işçileriyle dayanışmayı büyüttük.
Bugün milyonlarca insanın açlığa, faşist zorla mahkum edilmeye, faşizmin biriken öfke ve tepkinin üstünü Kürt düşmanlığı ve şovenizm temelinde işgal saldırılarıyla örtmeye çalıştığı koşullarda perspektifimizin “devrim” olması gerektiği açıktır.
Bizi sömüren, açlığa mahkum eden ve işgallerle halklarımızın kanını akıtan bu ceberut sisteme karşı ancak birleşirsek kazanırız! Bu düzenin yerle bir etmenin tek yolu da kuşkusuz devrimdir!